Erzincan Otogarında araç bekliyor. Çığırtkanlar, telaşlı yolcular, beklemekten sıkılan yolcular umurunda değil. Cep telefonlarına gömülen gençlere bir adım uzaklıkta. Baş ağrısı yapan müziği duymuyor. ‘Silah zoru’yla yolcu toplayan çığırtkan kim bilir kaç kez geçmiştir yanından. Çığırtkan onu, o çığırtkanı görmüyor.
Acaba kaç yaşında?
70’in üzerinde olmalı. Üstü başı temiz ve düzgün. Bir tutam saç kalmış başında. Emekli asker, doktor, öğretmen, mühendis ya da traktör üzerinde ömür tüketmiş bir çiftçi, ne fark eder… Ölüm için gün saymıyor. Kayalıkta boy veren ardıca sımsıkı tutunan bir dağcı gibi, zirveye çıkmadan ölmek yok! Elinde beş yüz sayfa dolayında bir kitap. Gözlük kullanmıyor. Büyüteç tutuyor kitabın her satırına… Büyüteçle yol alıyor gizemli sayfalarda. Okuduğu sayfaları mandalla tutturmuş.
Ömründe eline kitap almamış devlet büyüklerimiz geliyor aklıma. Bir şiirin dizesinden habersiz, toprağa karışan ünlülerimiz. Edebiyatı küçümseyen yöneticilerimiz… Edebiyatsız yaşam mı olur! Romanı, şiiri, öyküyü yaşamdan çıkarmak, ölüme davetiyedir. Erzincan Otogarında büyüteçle ölüme meydan okuyan yaşlı adamın yanından sessizce ayrılıyorum. Erişilmez dağlardan, ormanın derinliklerinden, kuş uçmaz kervan geçmez kanyonlardan ona sıcak bir selam gönderiyorum.
(Pülümür Kırmızıköprü, 19 Temmuz 2022)