1978 yılı sonbaharıydı. Kavak ağaçlarının sararmaya başladığı, meşenin sonbahara direndiği zamanlardı. Kasabanın doğusundaki mezranın eğimli arazisinde isteksizce tur atan bir çift öküz, toprağı alt üst ediyordu. Karasabana koşulmuş öküzler arada bir soluklanıyor, koca bedenlerinde sofraya oturan sineklerden kurtulmaya çalışıyordu. Karasabanı güçlü eliyle kavrayan delikanlı, 25 yaşındaydı.
Askere gitmeden önce evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı.
Köylünün iş başı yaptığı saatlerde ‘kızıl siyasi üs’te hareketlilik gözleniyordu. ‘Üs’ten ayrılan bir grup, komprador burjuvaziyle iş birliği yaptığı düşünülen bir köylünün defterini dürmeye hazırlanıyordu.
Buğdayı toprakla buluşturan karasabana yüklenen delikanlı, toprak damlı evinin üzerinden kendisine seslenen gençleri görünce duraksadı. İki kişiydiler. 20’li yaşlardaydılar. Silahlı kişiler, çift süren delikanlıya kolaylıklar diledikten sonra bir süre sohbet etti.
Ortalık toz dumandı. Hemen her gün ‘siyasi’ cinayetler işleniyordu. Üniversiteler, sokaklar, gecekondu semtleri yangın yeriydi.
Tarlayı süren köylü, silahlı gençlerin davranışlarından kuşkulandı.
Ziyaretin hayra alamet olmadığını sezen köylü, ortamı yumuşatmaya çalıştı:
“Genel başkanınız da tarla sürüyormuş. Sizin tüzüğünüz öyle değil mi?”
Silahlı kişiler, bir süre sonra kayıplara karıştı.
Kasabada yayılan söylentiye göre, komprador burjuvaziye hizmet eden köylünün ‘ajan’ olduğu, devlete bilgi taşıdığını öne süren ‘komite’, infaz kararı almış, son hazırlıklar için elemanlarını görevlendirmişti.
Tarlasında karasabanla çift süren köylüyü gören militanlar, aralarında başka ‘ajan’ların da yer aldığı ‘şüpheli’lerle ilgili kararın gözden geçirilmesi gerektiğini düşünmüş, cinayetten vazgeçmişti.
Birkaç dönümlük susuz arazide yaşam kavgası veren yoksul köylü ölümün kıyısından dönmüştü!
Kurşunların hedefi olmaktan kurtulan köylü, Pülümür Çatalyaka köyü Çoban (Çovan) mezrasından Hıdır Boskurt’tan başkası değildi.
Hıdır Bozkurt, 1953 Pülümür Çatalyaka Çoban doğumlu. Melek Bozkurt (1935-2017)-Kamer (1936-1976) çiftinin oğlu.
Çatalyaka’da yaşama merhaba diyen Hıdır, 1967, Çatalyaka İlkokulu mezunu. O yıllarda Çatalyaka İlkokulu, bir tür öğretmen istasyonuydu. Öğretmenlerin köyde uzun süre görev yapmaması, eğitimde karşılaşılan önemli sorunlardan biriydi. 1962 yılında Çatalyaka İlkokulunda eğitime başlayan Hıdır Bozkurt ve arkadaşlarının, hemen her yıl sınıf öğretmeni değişiyordu. Haydar Kaygusuz (Pülümür), İsmail Şen ve İsmail Turan o dönem görev yapan öğretmenlerden akılda kalanlardı.
1967 yılı ilkbaharı mezuniyet yılıydı. Diploma için öğrencilerden fotoğraf istenir. Hıdır ve arkadaşları, Pülümür’e, fotoğraf çektirmeye gider. Öğretmenleri, Pülümür’e gidecek öğrencilerden Bafra sigarası ister. Çatalyakalı çocuklardan birinin sigaraya verecek parası yoktur. Bafra getirenler pekiyi dereceyle mezun olur. Sigara ‘ikram’ında bulunamayan öğrencinin kaderinde ‘iyi’ yazılıdır:
Hıdır Bozkurt!
Hıdır’ın babası, fotoğraf ve yol parasını zor bela denkleştirmiş, Bafra için para bulamamıştır.
Mezuniyetten önce ılık bir bahar günüydü. Öğretmenin canı sıkılmış, yaklaşık 4 km uzaklıktaki Kırmızıköprü’ye gitmişti. Birkaç el oyun oynayacak ya da alışveriş yapacaktı. Aralarında Hıdır Bozkurt, Mustafa Dikme, Zeynel Dikme ve Hıdır Aslan’ın dada yer aldığı bir grup öğrenci, bayrak direğine (gönder) tırmanarak okulun çatısına çıkmıştı. Öğrenciler 6 kol oynarken, Beğendik yönünden okula doğru gelen takım elbiseli, kravatlı bir kişi dikkat çekmişti.
Siyah çantalı adam çatıdaki öğrencilere seslenir:
“Çocuklar, öğretmeniniz nerede?”
Çocuklar, Kırmızıköprü’ye gittiğini söyledikten sonra oyuna devam eder.
Bir süre sonra öğretmen çıkagelir. İyi giyimli adamın ilköğretim müfettişi olduğu anlaşılır. Müfettiş, öğrencilerin hâli ne bu böyle, diye tepki gösterir. Öğretmen, “Efendim, onlara 2+2 ne diye sorsanız size 5 diye cevap verirler.” der, müfettişi evinde ağırlar.
Çatalyaka İlkokulu öğrencileri o yıl bir daha müfettiş yüzü görmez!
1973 yılında askere gider. Acemi birliğini İzmir Bornova’da tamamladıktan sonra Kırklareli Pınarhisar’da görevlendirilir. Bölük Komutanı Yüzbaşı Kadir Namlı, olumlu nitelikleriyle iz bırakır. Kademe başçavuşunun sert ve kırıcı uygulamaları yıllarca unutulmaz.
Pınarhisar’daki görevi, sürücülüktür. Amerikan Reo’sunun gaz pedalından ayağını indirmeyen Çatalyakalı asker, rüzgârla yarışır. Onun için en büyük felaket, aracın bozulmasıydı. Bozulan araçların onarıldığı kademenin komutanı astsubay başçavuş, sürücülerin korkulu rüyasıydı. Bozuk araç sürücülerini yere yatırır, ağır hakaretlerde bulunurdu.
Bozulan Reo’yu kademeye götüren Hıdır, komutanın ‘geleneksel’ yaptırımlarından payına düşeni alır. Pülümürlü genç, yere yatırılır, hakarete uğrar.
Bir gün nizamiyeden yapılan çağrıda, Hıdır Bozkurt’un da adı geçer. Kademe başçavuşu, o gün nizamiye nöbetçisiydi. Ziyaretçi, Avusturya’da çalışan babasının izne gelen arkadaşı Hüseyin Çoban’dı. Bozkurt, 1971’de yaklaşık bir yıl kaldığı Avusturya’da Çoban’la tanışmıştı. Hıdır’ın, nöbetçi komutanın yanına çekinerek gitmesi, Çorumlu ziyaretçisinin dikkatini çeker. Nedenini öğrendiğinde, nöbetçiyi yanına çağırır, bu çocuğa bir daha dokunma, diye uyarır.
Kademe başçavuşu, kaynı Hüseyin Çoban’ın uyarısından sonra Pülümürlü askere dokunmaz.
Avusturya’dan gelen harçlığı cebine koyan asker, kademe başçavuşuyla düzelen ilişkilerin tadını çıkarır.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan dolayı askerler arazide zaman geçirir.
Başçavuş, Reo sürücüsüne talimat verir:
“Aracı al, çarşıya çık, akşam gel!”
Hıdır Bozkurt’un askerliğinin son dört ayı böyle geçer.
1969’da, Doğanköylü (Kewu) Güllücan Hanım’la yaşamını birleştirir. O sırada 16 yaşında olduğundan, resmî işlemler iki yıl sonra yapılır. Çatalyaka köyünden yayılan davul zurna sesi, üç düğünü haber verir: Hıdır Bozkurt, Hüseyin Bozkurt ve Kamer Akdağ. Aynı gün yapılan üç ayrı düğünde renk katan davul zurna ekibi, Çatalyaka ve Çoban’da dönüşümlü çalar.
Ekip Ali Hıdır Gül (Beğendikli zurnacı)-Ahmet Doğan (Çatalyakalı davulcu), Hıdır Doğan (Çatalyakalı zurnacı)-Veli Gül (Beğendikli davulcu) ya da Zülfü Gül’den (Beğendikli davulcu) oluşuyordu.
Askerden dönen genç hemen işe sarılır. Bozkurt ailesinin Salördek Çayı kıyısındaki su değirmeninden (Areye Kult) Çatalyaka’ya kadar geniş alanı kaplayan ormanda kesim yapılır. Yeni terhis olan delikanlı, değirmenin güneyindeki ormanlık alanda işe koyulur. Çoban mezrasındaki evine kadar ter döken genç bir süre sonra rahatsızlanır.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Cihangir Arısan, Erzincan Ordu Caddesi’ndeki muayenehanesine gelen hastaya tüberküloz tanısı koyar.
Tüberküloza yakalanan genç, 1975 yılında Heybeliada Sanatoryumunda üç buçuk ay tedavi görür. Sanatoryumda, 2. Şube polisleri de tedavi görmektedir. Pülümürlü genç ve yanındaki CHP’li bir hasta, zaman zaman ‘siyasi’ polisle tartışmaya girer.
Polislerden biri kendilerini uyarır:
“Yolunuz bir gün Sirkeci’de 2. Şube’den geçerse, coplarımızda Allah yoktur, diye yazar!”
Sol bir örgütün infazından kurtulan Hıdır Bozkurt, bu kez devlet nizamını korumakla yükümlü ‘siyasi polis’in hedefi olur!
Sanatoryumda tedavisi sona erdikten sonra iki yıl boyunca ilaç kullanmaya devam eder.
Bu arada köy işlerinde ter döker. Tarla sürer, odun işlerinde çalışır, hayvancılık yapar.
1976 yılında Avusturya’ya gitmek için hazırlıklara başlar. Avusturya’dan köye ulaşan acı haber, Bozkurt ailesinin evine yıldırım gibi düşer. Babası Kamer Bozkurt, Avusturya’da henüz 40 yaşındayken yaşamını yitirir. Yurtdışına gitmek için hazırlanan gencin yaşamı, babasının ölümüyle alt üst olur.
1977’de yükselen kitle hareketleri kırsal alanda yaşayan gençleri de etkiler. Hıdır Bozkurt, 29 Ocak 1977’de, yaklaşık 18 kilometrelik, Ne Amerika Ne Rusya, Bağımsız Demokratik Türkiye yürüyüşüne katılır. O günkü kayıtlara göre bin beş yüz köylü, Kırmızıköprü’den Pülümür’e kadar yürümüş, ilçeden katılanlarla birlikte sayı üç bine çıkmıştır.
Siyasetle ilgilenmeye başlar. Türkiye İşçi Köylü Partisi (TİKP) saflarında mücadele eder. 1978’de, aralarında Ahmet Yaman’ın da yer aldığı, 16 arkadaşıyla birlikte TCK’nin ünlü 141-142 maddelerinden yargılanır. Yurtdışına çıkış yasağından habersiz, Tunceli Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şubesine başvuruda bulunur. Yasak kapsamında olduğunu orada öğrenir.
1979’da Almanya’ya gider. Almanca bilmediği hâlde sokak sokak dolaşır, Türkiye’den gelen yayınları dağıtır. Almanya’da iki yıl oturum ve çalışma hakkı verilen genç, yurda geri dönmeyi yeğler.
Bu arada ayrılıkçı hareket Tunceli’de örgütlenme çabalarını yoğunlaştırmış, Türk milliyetçisi ya da Kemalist olarak tanımladığı gruplara savaş açmıştır. 19 Aralık 1979’da, TİKP Nazımiye İlçe Başkanı Hasan Erkılıç (1946-1979) terör örgütü PKK tarafından katledilir.
Nazımiye’den Tellik (Talik) mezrasına giderken araçtan indirilen 33 yaşındaki Hasan Erkılıç, ağır işkencelerden sonra ağzına kurşun sıkılarak katledilmiştir.
İnsanlık dışı cinayet büyük tepkiye yol açar.
Hasan Erkılıç’ın ölümünden sonra TİKP Pülümür İlçe Yönetim Kurulu toplanır. Ahmet Yaman, Hıdır Bozkurt ve Abbas Düzgün, Nazımiye’de görevlendirilmek için birbiriyle yarışır.
Nazımiye’ye başka bir isim atanır.
1990 yılı sonbaharında, Bursa’ya taşınmaya karar verir. Ev eşyasını toplayan çift, Erzincan’a gider. Sağlık sorunları yaşayan dede Hüseyin Bozkurt (1915-1990), Pülümür’de satın aldığı bir bidon gazyağını köye taşır. 75 yaşındaki dede, torunu Hıdır Bozkurt’un evini ateşe verir. Av tüfeği mermileri art arda patlamaya başlar. Beğendikli Zülfü Gül, içinde 10 kasa balın da olduğu, evden bazı eşyaları kurtarmak için yaşamını tehlikeye atar.
Hüseyin Bozkurt’un yaşlı bedeni alevlere teslim olur. Yangında Şükrü, Hüseyin, Musa ve Hıdır Bozkurt’un evleri kül olur. Zülfü Gül’ün kurtardığı birkaç parça eşyadan başka her şeyini yitiren Bozkurt ailesi için zor günler başlar.
Evi yanan, eşyası küle dönen ailenin Bursa’ya taşınma hayali suya düşer. Çevreden yapılan sınırlı yardımlarla yaşamak kolay değil. O tarihte kapalı olan Çatalyaka İlkokulu binasına yerleşirler. Bir yıl okul binasında kalırlar.
Pülümür Meydanlar Mahallesi’nde yapılan kalıcı konutlardan birinin kendilerine verilmesi amacıyla Pülümür Kaymakamlığına yapılan başvuru sonuçsuz kalır. Yaklaşık iki yıl Meydanlar’da otururlar.
Yedi çocuklu ailenin okul çağındaki çocukları, Pülümür Yatılı İlköğretim Bölge Okulunun (YİBO) depremden zarar görmesi üzerine Hozat YİBO’ya götürülür.
Meydanlar Mahallesi’nde yaralarını onarmaya çalışan aile, bölgeyi kasıp kavuran terör dalgasından olumsuz yönde etkilenir.
Hıdır Bozkurt, 16 Eylül 1993’te kahvehanede 6 kol oynadıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte evine dönüyordu. Yanındakilerden biri de TEKEL memuruydu. Meydanlar Mahallesi Mezarlığına yaklaştıklarında kalabalık bir terörist grupla karşılaşırlar. Gruba herhangi bir müdahalede bulunulmaz. Evlerine giden Pülümürlüler yere yatırılır. TEKEL memuru, kendisine yöneltilen namlunun gölgesinde sorguya çekilir. Memur, memleketi ve mezhebi konusunda sorgulanır, devlet işinde çalışmaması konusunda tehdit edilir.
Bozkurt ve yanındakiler, bırakılır bırakılmaz evlerine döner.
Meydanlar’dan ilçeye giren kalabalık grup, şimdi Cemal Süreya Kültür ve Bellek Evinin bulunduğu alanda yapılan düğüne baskın düzenler, kimlik kontrolü yapar. Pülümür Gazi Anadolu Lisesi Türk Dilli ve Edebiyatı Öğretmeni Ayhan Kural (Merzifon, 1969), yüzlerce kişinin gözleri önünde alınıp götürülür. Öğretmen, birkaç yüz metre ilerideki kavaklıkta kurşuna dizilir.
Öğretmen yatağı aydınlık ilçeye şehit öğretmenin kanı sıçrar.
Şehit öğretmenin acısı, yüreğinden silip atamadığı derin bir sızıdır artık.
Aile, yoğun terör olaylarından sonra 1993’te Bursa’ya taşınır. O tarihte 40 yaşındaki köylü, bir süre inşaatlarda sıvacılık yapar. Sıvacılıktan sonra medikal ürün pazarlayan bir kuruluşta çalışmaya başlar.
Memleket özlemi kolay mı, bağlama eğitimi almaya başlar. Bağlama, 60 yaşında notayla tanışan köylünün sevincini ve üzüntüsünü dile getirdiği yoldaşı olur.
Yedi çocuklu Güllücan-Hıdır Bozkurt çifti, 2017’de Erzincan’a yerleşir.
O yıl Avusturya’da rastlantı sonucu karşılaştığı öğretmeni Haydar Kaygusuz’la ilkokul yıllarına döner.
Hıdır Bozkurt, şimdi 71 yaşında. Doğup büyüdüğü topraklarda sonbahar hüznü. Yakılan evinin yıkıntıları bile buharlaşmış durumda. İlçenin aydınlık kuşaklarının yetiştiği Çatalyaka İlkokulu, çatısı yağmalandıktan sonra yerle bir olmuş. Birer birer veda etmiş köye çocukluk ve okul arkadaşları, dostları, sevenleri… Sevdiklerinin bazıları gökte yıldız olmuş. Salördek Çayı’nın kıyısındaki değirmen, arada bir soluklandığı Beğendikli Ahmet-Hıdır Demirtaş kardeşlerin kahvehane ve bakkalından geriye yıkıntılar kalmış.
O, kış mevsiminin hüküm sürdüğü erişilmez dağları selamlayan sıcak bir esinti, eğilip bükülmeyen baş, aydınlık bir Türkiye’ye armağan edilen gençliktir. Paylaşımcı, erdemli, ağırbaşlı ve nahif yapısıyla bencillik, yabancılaşma ve magandalığa teslim olmayan dirençtir.
Yeni yılı onun iyimserliği, namuslu yaşamı ve başı dik yaşama tutkusundan güç alarak karşılıyoruz.
(Körfez, 22 Aralık 2024)