14 Mart’ta eşi Saray Hanım için akıtmıştı gözyaşlarını. Çok değil, 9 ay sonra, 14 Aralık’ta bir kartal gibi süzülerek maviliklere karıştı… Yaşamını maviliklere adayan bir kuşağın temsilcisiydi.
Gök mavisi güzelliklere emek veren gönül erlerinden.
Mezra (Köyü) İlkokulu ile Pülümür Ortaokulundaki arkadaşlarından akılda kalanlara bakıyoruz. Her biri altın değerinde, kuyumcuların kıyısından bile geçemeyeceği güzellikte…
Yetenek ve birikimlerini para pul için değil, ülkenin aydınlanması için değerlendiren altın kuşak.
Akdik (Aynıge) köyünden yürüyerek Mezra İlkokuluna gelen öğrencilerden. Yaklaşık iki kilometre uzaklıktaki Mezra köyüne giden Akdik/Şihanlı çocuklar doğayla mücadelede sınanmış, âdeta çelikleşmiştir.
Hıdır Canpolat, Ali Ateş ve Hüseyin Canpolat, özellikle ilkbaharda coşan Pişi Deresi’nin (Dere Pişiye) ahşap köprüsünden koşar adım kim bilir kaç kez geçmiştir.
Boylarını aşan kara, sırılsıklam eden yağmura, tozu dumana katan rüzgâra meydan okuyarak büyüdüler.
Korkunun, aydınlanma heyecanıyla çarpan yüreklere yenik düştüğü zamanlar…
Hıdır Öğretmen, sürgün bir babanın, Hüseyin Canpolat’ın (1915-1986) oğlu. Annesi Beser (Dönmez) Canpolat (1927), Nazımiye Oğullar (Hılves) köyünden. Çocukluğunda, elleri bağlı ölüme götürülen köylülerin tanığı. Bezik Ormanı’na saçılan gıleyler (boncuklu saç tokası) onun çocuk yüreğinden armağan derin bir sızıydı. İki kardeşi, Mehmet Ali ve Ali Kamer Dönmez, 1 Mart 1979’da çığa kapıldığında, Oğullar’ın dik yamacından ölüme atlamış, kurtarıldığında kafasını kalın ahşap kapıya vurarak kırmıştı.
Kardeşlerini gözyaşlarıyla uğurlayan anne, yıllar sonra acının büyüğünü yaşıyor. Öğretmen oğlunu kendi elleriyle toprağa vermesi, yüzyıla yaklaşan ömründe yaşadığı acıların toplamına eş değer.
Hıdır Öğretmen, 1964-1967 yılarında Pülümür Ortaokulunda öğrenim gördü. Pülümür’de bir kahvehanenin üst katında Mustafa Canpolat (Mezra) ve Hüseyin Canpolat’la (Akdik) kiraladıkları öğrenci evinde kalıyorlardı.
Üç arkadaşın köyden taşıdığı yiyecekler mi, çökelek, tereyağı ve ekmekti. Ceplerine hatırı sayılır harçlık girdiğinde lokantada sıcak bir mercimek çorbası içmek, mutlulukların büyüğüydü. Ali Ateş (Akdik), defterini kitabını alır, arkadaşları Hıdır- Hüseyin Canpolat’ın evinde ders çalışırdı.
Pülümür’deki öğrenci evlerinin çoğunda elektrik yoktu. Gaz lambasıyla aydınlanan ortaokul öğrencileri, gazyağı bittiğinde erkenden uyurdu. Öğrencilerin birçoğu, aydınlatmada kullanılan gazyağından tasarruf için işlerini gün ışığında hallederdi.
Çocuklarını okutmak için varını yoğunu harcayan yoksul anne babaların çabası karşılıksız kalmadı.
Hıdır Canpolat, 1970 yılında Tunceli Öğretmen Okulundan mezun olduğunda, aklında ev, araba, para pul yoktu. Onun kuşağı, böyle bir beklenti içinde değildi. İyi yetişmişlerdi. Meslekte, bugün üniversite düzeyinde eğitim gören eğitimcileri kıskandıracak kadar başarılıydılar. Toplumcu düşüncelerin genel kabul gördüğü bir ortamda vatanseverlik duygusuyla yetiştiler.
Hıdır Canpolat, Kırmızıköprü Ortaokulunda Sosyal Bilgiler öğretmenimizdi.
Onun Temmuz 1982’de, Kırmızıköprü Jandarma Karakolunda görevli bir onbaşı tarafından herkesin gözleri önünde uğradığı saldırı, unutamadığım acı olaylardan biridir. Sağlık Bakanı geliyor bahanesiyle Kırmızıköprü’deki tüm kahvehaneleri dolaşan onbaşı ve er, halkı Kırmızıköprü Sağlık Ocağına götürüyor, temizlik yaptırıyordu. Müstakil ev büyüklüğündeki Sağlık Ocağında en az elli kişiye jandarma gözetiminde ‘temizlik’ yaptırılıyordu.
Veli Usta’nın (Çınar) atölyesinin yanında Süleyman Pekin’in kahvehanesinde oturan köylüler, jandarma gözetimi altında Sağlık Ocağına götürülecekti. Ovacık Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) Öğretmeni Hıdır Canpolat, anne babasına yardım etmek amacıyla tatilini Akdik’te geçiriyordu. Kahvehaneden halk zorla toplanırken, Hıdır Öğretmen direndi. Uygulamanın yanlış olduğunu söyledi. Sağlık Ocağının hizmetlisi vardı, dinlemediler… Onbaşı mermi sürdüğü tüfeğin namlusunu Hıdır Öğretmen’e doğrulttu. O arada botuyla dizlerine darbe indirmeye başladı. Orada bulunanlardan sadece bir kişi, Salördek köyünden Hıdır Aslan (1916-1987), onbaşıya tepki gösterdi:
“Asker halk çocuğudur, yapma!”
Ben o sırada Pülümür Lisesinde öğrenciydim. Jandarma hepimizi topladı, Sağlık Ocağı garajında sıraya dizdi. En başta Hıdır Öğretmen vardı. Çarşıda öğretmene saldıran onbaşı, elinde kazma sapı, yüksekçe bir yerden nutuk çekiyordu:
“Burada benim anam, bacım, eşim doğum yapmayacak! Sizin ananınız, bacınız, eşiniz doğum yapacak!”
Nutuktan sonra kazma sapıyla Hıdır Öğretmen’e saldırmaya başladı. Eline ağır darbeler indirilen öğretmen tepkisini susarak gösterdi. Sağlık Ocağı Sekreteri Halit Korkmaz, olaya müdahale edince dayak sona erdi.
Ülkesinin aydınlanması için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen toplumcu öğretmen kuşağı, 12 Eylül Gladyo Darbesi tarafından hedef alınmış, Türkiye karanlık bir geleceğe mahkûm edilmişti.
Tunceli Öğretmen Okulu çıkışlı yoksul köylü çocukları, Pülümür’ün akademik ve sosyal başarısında önemli roller üstlendi. İlçenin entelektüel birikimini, onların karşılıksız emeğine borçluyuz.
Hıdır Öğretmen, toplumcu öğretmen kuşağının temsilcilerindendi. Birer birer sonsuzluğa uğurluyoruz onları. 2008’de Hasan Fırat’ı (Mezra), Haziran 2022’de Mustafa Canpolat’ı (Mezra), Şubat 2023’te Ali Fırat’ı (Mezra), Kasım 2023’te Ali (Hıdır) Fırat’ı uğurlamıştık.
Azalıyoruz her geçen gün. Çoğalıyor bencillikler, insanlıktan çıkıyoruz.
Bugün 16 Aralık 2024. Öğretmenimiz Hıdır Canpolat’ı, üç kuruş için bebeklere kıyan vicdansızlığın hüküm sürdüğü bir iklimde sonsuzluğa uğurluyoruz. Onun 14 Aralık’ta son kez çarpan yüreği, bir döneme damgasını vuran toplumcu öğretmen kuşağının sonbaharı aslında.
Hıdır Öğretmen, bu soğuk kış gününde, Akdik’teki aile mezarlığına dokuz ay önce emanet ettiği eşi Saray Hanım’a kavuşuyor. Yanı başında Gladyo elemanlarının 1977’de katlettiği Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi 3. sınıf öğrencisi Ali Canpolat ve diğer yakınları…
Yüreğimiz üşüyor.
(Körfez, 16 Aralık 2024)