Çalışkanlığın, genetik bir özellik olduğu söylenebilir mi? Hareketliliğimizi, genlere mi yoksa yaşadığımız koşullara mı borçluyuz? Ya tembellik? Tembellikten, gözlerinin çapağını silmeye vakit bulamayanların, anne ve babalarına öfkelenmelerini doğal karşılayabilir miyiz? Çalışkanlığı ya da tembelliği genlerle ilişkilendirdiğimizde, kaderimize razı olmaktan başka ne yapabiliriz.
Köy Enstitülü Süleyman Çalışkan’ın 93 yıllık pratiği, çalışkanlığın genetik bir özellik olmadığını kanıtlayan güzel örneklerden. Süleyman Öğretmen, 1929 yılında Uşak’ın Karahallı ilçesine bağlı Paşalar köyünde gözlerini dünyaya açmış.
ÜZÜMÜN BAŞKENTİ PAŞALAR
Paşalar, üzüm diyarı köylerimizden. Paşalar’ın bağlarında mor üzüm, beylerce, tilkikuyruğu, karaparmak, iri üzüm, tergömlek, boz yaprak ve Aydın üzümünün en güzeli yetişir. Köyün en önemli gelir kaynağı, üzüm. Birkaç dönüm üzüm bağı ve dokuma tezgâhıyla yaşamı sürdürmek kolay mı?
Süleyman Çalışkan, tüm serveti üzüm bağından ibaret, yoksul bir ailede büyümüş.
PAŞALAR’IN TOPRAK DAMLI EVLERİ
Karahallı’nın Paşalar köyündeki evlerin Pülümür’ün Beğendik, Boğalı, Çakırkaya, Çatalyaka, Karaderbent, Kayırlar, Kocatepe, Kovuklu, Mezra ve Salördek köylerindeki evlerden bir farkı yok. Paşalar köyünün toprak damlı evlerinde kendi çocukluğumu görüyorum. Çoğunun alt katı ahır olarak kullanılıyor. Yağmurlu günlerde evin tek göz odasında ıslanan Paşalarlı çocuklarla, aynı kaderi paylaşmışız meğer.
Süleyman Çalışkan’la ilk tanışmamı, İstanbul Cağaloğlu’ndaki Millî Eğitim Yayınevine borçluyum. 2004 yazıydı. Yayınevinden edindiğim TDK Tarama Sözlüğü, TDK Derleme Sözlüğü ve birkaç kitapla Kocaeli’ye dönmüştüm.
Kitaplardan biri de “Öğretmenim”di.
Süleyman Çalışkan’ın kaleme aldığı kitap, rafta unutulmuştu.
BİR DÖNEME TANIKLIK EDEN “ÖĞRETMENİM”
“Öğretmenim”in kapağını kısa bir süre önce araladım. Aradan 18 yıl geçmiş… Cahit Sıtkı Tarancı’nın bitmesini istemediği horoz şekeri gibi, ağır ağır çeviriyorsunuz sayfalarını, kitabın.
Çifteler Köy Enstitüsü mezunu Süleyman Çalışkan, mesleğe adım attığı gün kalemi almış eline. Kalem, idealist öğretmenin yaşamını kayıt altına alan bir nesne olmanın ötesinde bir işleve sahip olmuş. 1954 yılında, Kütahya İkizhöyük Köyü İlkokulundan Uşak Eşme Güllü Köyü İlkokuluna atanan Çifteler Köy Enstitüsünün genç öğretmeninin kalemi, bir döneme büyüteç tutmuş. Işık olmuş kalem, karanlığı aydınlatmış. Mavi mürekkep, insan belleğinin unutkanlığına inat, bir dönemi ölümsüzleştirmiş.
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Sayın Erdal Atıcı’dan, Köy Enstitülerinin eli kalem tutan kuşağının yaşayan temsilcilerinden Süleyman Çalışkan’ın sağlığına ilişkin edindiğim bilgiyle büyüyor sevincim.
Süleyman Çalışkan, emperyalizme ancak kafa tutarak başı dik yaşanabileceği gerçeğini gören bir kuşağı temsil ediyor. Cumhuriyet Devrimi, Çalışkan’ın pratiğinde ete kemiğe bürünüyor. Cumhuriyet, Süleyman Çalışkan’a ışık oluyor. Çalışkan, Cumhuriyet’in ışığını yurdun en karanlık hücrelerine yayıyor.
Ülke aydınlanıyor…
EŞME MİLLÎ EĞİTİM MEMURU, İSTASYON KIRAATHANESİNDE
Liyakatsiz eğitim yöneticileri, bugünün sorunu sanılır. Gerçekte öyle mi? Çifteler Köy Enstitüsü mezunu öğretmen, Uşak Eşme Güllü Köyü İlkokulu Başöğretmenliğine atandığı 1954 yılında, göreve başlamak için aradığı Eşme Millî Eğitim Memuru’nu istasyon kahvehanesinde bulur. Müdür, kahvehanede tavla oynamaktadır. Öğretmeni saatlerce bekletir. 25 yaşındaki genç öğretmen kayıtsızlığa isyan eder:
“Efendim, Güneş batıyor. Ben daha Güllü köyüne gideceğim. Bana bir yanıt vermediniz.” (s.10).
Çifteler’in havasını soluyan öğretmen, Eşme Millî Eğitim Memuru’na Allah’a ısmarladık bile demeden okul yoluna düşer.
Öğretmenler, eğitim ve kamu yöneticilerinin devlet vakarıyla örtüşmeyen davranışlarıyla karşı karşıyadır. Zar tutan Millî Eğitim Memurunun, öğretmeni bekletmekten rahatsız olmadığı dönemin kamu yöneticileri de benzer tavırlarla dikkat çekmektedir. 18 Ekim 1954’te, Güllü Köyü İlkokulunun yeni binasını ‘teftiş’e giden Uşak Valisi Kadri Eroğan ve İlköğretim Müfettişi Şevket Ural’ın davranışları, ‘çağ atlayan’ Türkiye’nin ‘inşa’ sürecinin başlangıç yıllarını özetliyor. Vali, köye gidişini haber vermediği hâlde, kendisini davullu zurnalı karşılamayan öğretmenlere tepki gösterir. Müfettiş Şevket Ural, Vali Eroğan’dan da atak davranır:
“Vali’yi öğrencilerinizle neden karşılamadınız? Bunun cezasını çekeceksiniz!” (s. 25).
Gergin ortamı Uşak Millî Eğitim Müdürü Ethem Salmangil, yumuşatır.
PALTOSUZ ÖĞRETMENLER KIŞIN ORMANDAN ÇAM GETİRİYOR
1950’li yılların soğuk kış günleri, sadece köylüleri değil, öğretmenleri de titretir. ‘Her mahallede bir milyoner yaratma’ çabası, milyonlarca insanı paltoya muhtaç hâle getirmiştir. Güllü Köyü Başöğretmeni Süleyman Çalışkan, evinde dizleri yamalı pantolon giyer. Dışarıda soğuktan korunmak için giyebileceği bir paltosu bile bulunmamaktadır.
Köyün iki öğretmeni, Süleyman Çalışkan ve Mehmet Bey, okul bahçesinin ağaçlandırılması için, 13 Şubat 1955 günü, Mustafa’nın at arabasıyla ormana gider. Ormandan çam fidanı almaya giden öğretmenlerin ikisi de paltosuzdur (s. 41).
Paltosu olmayan Başöğretmen Süleyman Bey’in eşinin de mantosu yoktur (s. 120).
1954’TE BİR BARDAK ÇAY 15 KURUŞ
Eşme Güllü Köyü İlkokulu Başöğretmeni, yaşamını ve eylemlerini kayıt altına alarak 1950’li yıllara tanıklık ediyor. “Öğretmenim”, o tarihte bir bardak çayın fiyatı, idealist öğretmenlerin mücadelesi, öğretmen maaşları, millî bayramlar, parsel parsel satılan tarım arazileri (Uşak) ve sağlık sistemi hakkında bilgi edinmek isteyenler için kaynak niteliği taşıyor.
Güllü Köyü İlkokulu Öğretmeni Mehmet Bey’in, köy kahvehanesinde oturan 30 kişiye ikram ettiği çayın tutarının 4 buçuk lira olduğunu kitaptan öğreniyoruz. Kasketliler, bir bardak çay için kahvehane sahibine 15 kuruş ödemektedir.
Süleyman Çalışkan, Eylül 1954’te köy kahvehanesinde ısmarlanan 30 çayın tutarını hesaplarken, eline geçen maaşı not etmeyi ihmal etmemiş. 1954 yılı Eylül’ünde öğretmenlerin eline geçen maaş toplamı, 130 liradır.
UŞAK EŞME GÜLLÜ KÖYÜ
Güllü, insan yüreğine ferahlık veren köylerimizden. Cumhuriyet, köyde karanlık bir nokta bile bırakmamış. 1954 yılında köyde okuma yazma bilmeyen bir kişi bile yok! O tarihte, ilkokul mezunu köylülerden Zabit Kaya, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Söylev’ini âdeta ezberlemiş!
Köye günde 5 gazete gelirmiş.
Yazar, okurunu, Zabit Kaya, Demirci Dayı, Mustafa Ülkü, Hikmet Kaya, Tahir Cabar, Pazan Mehmet, Hüseyin Sürücü ve Bekçi Çil Ali’yle tanıştırıyor. Okur, elindeki kitapla, Güllü köyünün dostluk sofrasına oturuyor.
OKUMA BİLMEYEN KÖYLÜ, ÖĞRETMENE GAZETE OKUTUYOR
Musa Er, yazarın köylüsü. Öğretmen, Paşalar’daki toprak damlı evinin balkonunda otururken, köylü yanına gelir. Cebinden Ulus gazetesini çıkarır. Öğretmenden, gazeteyi okumasını ister:
“Oku da dinleyelim. İsmet Paşa ne demiş?” (s. 100).
ÖZEL MUAYENE ÜCRETİ EL YAKIYOR
Öğretmen, 130 lira aylık alırken ilaca para yetiştirmekte zorlanır. Hastalanan kızı Nurten’i Karahallı’nın tek doktoru Mazhar Sadık Aksoy’a muayene ettirmek için eşiyle yola düşer. Eşi mantosuz, kendisi ise paltosuzdur. Doktor, belli gün ve saatlerde, özel muayenehanesinde çalışmaktadır. Kızı muayene eden Dr. Aksoy, penisilin yazar. Doktor, ilaçları parayla satmaktadır. Öğretmen, ilaçlar için 20 lira, muayene için de 15 lira öder!
Nurten için Karahallı’da meyve bulamazlar. Uşak’tan portakal ısmarlanır. Köylüsü, yumurta büyüklüğünde, pörsümüş iki portakalla köye döner. Uşak’ı alt üst ettim. Aha şu iki portakalı bulabildim, der (s. 122).
AŞAĞI GUREBA HASTANESİNDE RÜŞVETE BAĞLANAN PANSUMAN
Süleyman Öğretmen, 1958 yılında hastalanır. Uşak’ta tedavi olamayınca İstanbul’a gider. Aşağı Gureba Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Eşref Gürsel’e muayene olur. Profesör Dr. Gürsel, hastaya penisilin yazar, 50 lira ücret alır! Yer yok diye hastayı yatırmaz. O tarihte öğretmen maaşları, 150 liradır (s. 166).
Süleyman Çalışkan, bir süre sonra başka doktorun ağırlığını koymasıyla aynı hastaneye yatırılır. Ameliyat sonrası pansuman için koğuşları dolaşan pansumancı, Uşaklı öğretmenin yarasını sarmaz. Çünkü Aşağı Gureba Hastanesinde pansuman işi rüşvete bağlanmıştır! Pansuman için zarfa 5 lira koymak zorunludur (s. 173).
ÜZÜM BAĞINDA MATEMATİK
Köy Enstitülü öğretmenler, eğitimi kapalı alanlarla sınırlandırmaz. Süleyman Öğretmen, 1958-1959 eğitim ve öğretim yılında atandığı Paşalar Köyü İlkokulunda mesleğinin doruğundadır artık. Matematik derslerini karatahta başında geçirmez. Öğrencilerini alır, üzüm bağlarına götürür. Yüzey ölçülerini açık alanda kavratır.
Hangi öğrencinin kaç dönüm bağı var, sorar öğrenir. Salim Çimen, Şükran Baba, Ekrem Yılmaz, Sıdıka Yağcı, Zeynep Metin, Emine Ay, Necdet Çavuş, Vehbi Can, Perihan Yağcı, Nusret Yalçın, Veysel Kılıç, Alim Balcı, Sami Kaplan, Osman Okyay, Halil Kılıç, Sami Çalışkan, Raziye Sağcan, Burhan Karagül ve Çetin Avcı’nın bir-dört dönüm arasında değişen bağlarıyla ilgili işlemler yapılır (s.191)
Bir dönüm bağdan ne kadar üzüm elde edileceği, kaç lira gelir sağlanacağı vb. işlemler yapılır. Üzüm bağı, Türkçe dersiyle de ilişkilendirilir. Üzümle ilgili atasözleri ve deyimler açıklanır. Kısacası, bağ gezisinde o günün dersleri uygulamalı olarak işlenir.
Matematik öğretimi için seçilen alanlardan biri de köydeki dokuma tezgâhlarıdır.
ÖĞRETMENLERİN SOFRASINDA NE VARDI?
Maaşının üçte birini doktora veren öğretmenin sofrasında neler vardı? “Eşim, sofraya haşlanmış patatesle, ıslanmış yufka getirdi. Kuru soğan da getirmesini istedim. Haşlanmış patatesle, doğranmış soğanı karıştırdım; tuz ektim, dürüm yaptım, yiyorum. Oldum olası yufka dürümlerini severim. Çoğu zaman dürümlerimin katığı teyek (üzüm yaprağı, H.C.), çökelek, tarhana, haşlanmış patates, yeşil soğan, karakavuk (hindiba, H.C.), ekşikulak olurdu.” (s. 196).
İSMET İNÖNÜ SORGUSU
1957 yılı… Karahallı Külköy İlkokulunda 23 Nisan kutlamaları yapılır. Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı Süleyman Çalışkan yapar. Külköy Muhtarı Çavuş Dayı, öğretmene, Karahallı Millî Eğitim Memurluğuna çağrıldığını iletir. Öğretmen, Millî Eğitim Memuru’nun kapısını çalar. Memur, selamını almaz. Buyurgan bir sesle:
-23 Nisan Bayramı’nda İsmet İnönü’nün propagandasını yapmışsın, der.
Öğretmen, Atatürk’ün 1. İnönü Savaşı sonunda Albay İsmet’e çektiği telgrafı okuduğunu anlatır, ama Memur onu dinlemez. Çalışkan, Memur’un onur kırıcı davranışına sessiz kalamaz:
-Ben sizin buraya nasıl geldiğinizi biliyorum. Siz bana bir şeyler yapmak istiyorsunuz sanırım. Eğer bu düşüncedeyseniz, sizin için benim de düşüncelerim olur. Bana yapılanları unutmam. O zaman bugün güvendiğin kişilerin sana yardımı olmaz.
Millî Eğitim Memuru, bu konuşmadan sonra ağız değiştirir. Öğretmenin zarar görmemesi amacıyla konuştuğunu dile getirir (s.139, 140, 141).
PAŞALAR ARDIÇ TEPESİ’NDE SINAVA HAZIRLIK
Süleyman Çalışkan, yaz tatillerinde boş durmaz. Sırtına palto almak için ek iş arayışına girmez. Tatilde öğrencilerini sınava hazırlar. Paşalar köyünün Ardıçlı Tepesi’ndeki ardıç gölgesi, açık hava okulu işlevi görür. 1957 yılı yazında, 50 gün boyunca, sabah 8’den 20’ye kadar öğrencilere ders verir. Ardıcın altında eğitim gören Ahmet ve Necati, Savaştepe İlköğretmen Okulunu kazanır. Öğretmen, verdiği kurstan dolayı kimseden para almaz.
PAŞALAR KÖYÜ İLKOKULUNUN 29 ÖĞRENCİSİ SAVAŞTEPE İLKÖĞRETMEN OKULUNDA!
Bir süre Uşak Akse Köyü İlkokulunda görev yapan Süleyman Çalışkan, 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olur. O yaz tatilinde Paşalar köylülerinden Kırış Mehmet, Bekir Yağcı, Ahmet Ali Alkan, İrfan Yağcı, İzzet Coşkun, Hüseyin Yalçın, Ali İhsan Kılıç ve Kemik Ramazan, Süleyman Çalışkan’dan, köyün iki öğretmeninin askere gittiğini söyleyerek, öğrencileri sınava hazırlamasını ister.
Öğretmen, Paşalarlı öğrencileri Savaştepe İlköğretmen Okulu sınavına hazırlamak için kolları sıvar. Toplam 29 öğrenciyi sınava hazırlar. Savaştepe İlköğretmen Okuluna alınacak 90 öğrenci arasına girebilmek için zorlu bir mücadele başlar. İki ay boyunca, Cumartesi ve Pazar günleri dâhil, sabah 8’den 20’ye kadar kurs devam eder.
Öğrencilerin tamamı yazılı sınavı kazanır! Paşalarlı 29 öğrenci sözlü sınava (mülakat) çağrılır. Savaştepe İlköğretmen Okulu Müdürü Ramazan Oral, sınav için okula gelen Paşalarlı öğretmen ve öğrencilere soğuk davranır, okulda barınma talebine sıcak bakmaz. Öğretmenin ısrarı üzerine kirli bir odada kalmalarına izin verir. Bunun nedeni, sözlü sınavdan sonra öğrenilir. Paşalarlı öğrencilerin sözlü sınavı, diğer öğrencilerden uzun sürer.
Okul Müdürü Ramazan Oral, sınavın tamamlanmasının ardından davranışının nedenini şöyle açıklar:
“Sizi kutlarım. Bugüne kadar aynı köyden, aynı dönemde bu kadar öğrencinin öğretmen okulu sınavlarını kazandığını görmedim, duymadım. … Bu öğrencilere yazılı sınavlarda gözcülerce yardım edildiğine kesin olarak inanmıştık. O nedenle Paşalar köyü öğrencilerinin tümünü geri göndermeyi düşünüyorduk. Sözlü sınavlarda, düşündüklerimizin yanlış olduğunu gördük.. Tümü de alınlarının teriyle sınavı kazandılar.” (s. 276).
CEBİNDEKİ SON KURUŞU ÖĞRENCİLERİ İÇİN HARCADI
Süleyman Çalışkan, Uşak Karahallı Paşalar köyünden Balıkesir Savaştepe’ye 29 öğrencisini götürürken cebinde 100 lira harçlık vardı. Maaşının üçte ikisini yolda harcamıştı. Köye dönerken kızı Nurten ve oğlu Sinan’a çikolata alacak parası bile kalmamıştı. Yaz tatilini herhangi bir karşılık beklemeksizin yoksul köylü çocukları için geçirmiş, köylülerin para teklifini geri çevirmişti. Bazı köylüler, çocuklarını Savaştepe’ye göndermek için üzüm bağları karşılığında borç almıştı.
Süleyman Öğretmen, çocuklarına yol harçlığı için en değerli geçim kaynağını rehin bırakan köylülerden para alamazdı. Öğretmeni Latif Önder, onu çalıştırırken para istememişti. Süleyman Çalışkan, öğretmenine olan borcunu öğrencilerini karşılıksız çalıştırarak ödemişti. Öğrencileri de kendilerinden sonra gelecek kuşaklar için emek verecekti.
TÜRKİYE’NİN KÜLTÜREL BİRİKİMİNDEN BESLENDİ
Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsünün yetiştirdiği Süleyman Çalışkan, şimdi 93 yaşında. Bugüne kadar 15 kitabı yayımlandı. Yaptığımız görüşmede, çok sayıda çalışmasının yayımlanmayı beklediğini ifade etti. O, zor koşullara, yokluklara meydan okuyan gelenekten beslendi. Türkiye’nin yok edilmesi mümkün olmayan kültürel birikiminden kuvvet aldı. Bağnazlığa asla teslim olmadı. Köy yolunu temizlemek için yürüttüğü çalışmaya engel olmak isteyenlere gösterdiği direnç, aydınlanma mücadelesinin bir parçasıydı. Önüne çıkan feodal zorbalara tavır aldı, ama çocuklarına ücretsiz kurs verirken en küçük bir tereddüt bile duymadı.
Palto alacak parası yoktu, ama son kuruşunu yoksul köylü çocukları için tereddütsüz harcadı. Paşalar Ardıçlı Tepesi, üzüm bağları, kirli sokaklar, sel baskınına uğrayan bahçeler onun için birer derslikti. Eylemlerinde toplumsal yarar düşüncesi belirleyici oldu. Selin tarumar ettiği bahçeyi çocuklarla temizlerken kişisel yarar sağlamayı aklından bile geçirmedi. Eşine okuma yazmayı evlendikten sonra öğretti. Eşi, o tarihlerde Kız Meslek Lisesinden mezun oldu.
Görev yaptığı köylerde sağlık memuru gibi çalıştı. Hastalara iğne yaparken tek kuruş almayı aklından bile geçirmedi.
Tüm eylemlerini milleti için kayıt altına aldı. Yayımladığı 15 eser ve yayımlanmayı bekleyen onlarca çalışmayla ölümsüzleşti.
Uşak Karahallı Paşalar köyünün 93 yaşındaki anıt ismi Süleyman Çalışkan, üretkenliği, çalışkanlığı ve dik duruşuyla, mutluluğumuza mutluluk katıyor.
(Körfez, 4 Mayıs 2022)
Kaynakça:
Süleyman Çalışkan, Öğretmenim, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara: 2003.