Vahide Gültekin, Tunceli‘nin Gömemiş köyünde doğduğunda, toprakla sıvanmış evin duvarındaki Saatli Maarif Takviminin yaprağı, 10 Aralık 1956’yı gösteriyordu. Günlerden pazartesiydi. Köylü kadınların toplandığı toprak evden yükselen çocuk çığlığı, karla kaplı köyde bahar havası yaratmıştı. Vahide bebek gözlerini açtığında sac soba nar gibi yanıyordu. Köyün yanı başından geçen Pülümür Çayı’nın kıyıları buz tutmuştu.
Kızının çığlığını duyan Yusuf Gültekin, gümüş tütün tabakasının kapağını heyecanla açtı. Tabaka, Tekel tütünüyle ağzına kadar doldurulmuştu. Dikdörtgen biçimli tütün sarma kâğıdına tütün doldurdu. Sararmış parmak uçlarını ıslatarak kâğıdın her iki ucunu yapıştırdı.
Ceketinin ön cebinden çıkardığı Zippo çakmakla sigarasını yaktı.
Gömemişli kadınlar anne Fatma Gültekin’e tereyağlı ‘herire’ hazırladılar. Onu birkaç gün yalnız bırakmadılar. Yakınları, doğumun ilk günlerinde, genç annenin başucundan ayrılmadılar.
Gömemiş, dut, badem, ahlat ve dardağan demektir. Köyde koyun, keçi, inek beslenmektedir. Gömemiş’te genellikle buğday, arpa ve fiğ ekimi yapılırdı. Tarlalar karasabanla sürülürdü. Ekilebilir alanlar yetersiz, verim düşüktü. Hayvancılık da verimsizdi. Onlarca hayvan besleyen köylüler, beklenen verimi sağlayamazdı. Tunceli köylüsünün, çalışkan olduğu hâlde, ekonomik zorluk yaşamasının nedenlerinden biri de budur. Bütün çocukların, yürümeye başlar başlamaz çalışmaya başlaması da bu yüzdendir. Köy yerinde çocukluk yok gibidir. Yokluk ve zorluklar, çocukluğu çalan acı gerçeklerdir. Saçını taramayı öğrenmeden omza yüklenen ağır sorumluluk altında yitirilen çocukluk, acımasız koşulların erken yaşta el koyduğu ömürdür.
GÖMEMİŞ KÖYÜ İLKOKULUNDAN TUNCELİ CUMHURİYET LİSESİNE
Eğitim yaşamına evlerine yaklaşık üç km uzaklıktaki Gömemiş Köyü İlkokulunda adım atar. Lise yılları gelir. Tunceli merkez dışında okuma olanağı yoktur. Günün koşullarında gidiş-geliş yapmak mümkün değildir. Baba Yusuf Gültekin, kızını Tunceli Cumhuriyet Lisesine gönderir. Liseden sonra iş yaşamına atılır. 1 Nisan 1980’de PTT’de (Türk Telekom) çalışmaya başlar. Elazığ ve Tunceli’den sonra Pülümür’e atanır. 1981 yılında Pülümür PTT’sinin santralinde çalışmaya başladığında 25 yaşındaydı. O yıl Pülümür Lisesi öğrencisiydim. Okullar açıldığında Mezra Köyü Muhtarı Ahmet Fırat (Kamer), oğlu Haydar Fırat’la birlikte kalabileceğimiz kiralık bir ev arıyordu. Tekel bayisi Hasan Ali Yeşilkaya aracılığıyla PTT’nin karşısında bir çatı katını kiralamıştık. Helezon merdivenli çatı katında elektrik yoktu. Evin kapı anahtarını günlerce bulamadığımız için pencereden içeri girerdik. Evde ışık yoktu, ama PTT’nin ışıkları sayesinde karanlıkta kalmazdık! Pülümür PTT’sinin santrali sabaha kadar açıktı. Santralde Vahide Gültekin Canpolat’ın yanı sıra Fidan Şahin çalışırdı.
Vahide Gültekin Canpolat, Pülümür’e yerleştiğinde ilçede barınma sorunu vardı. Konut sıkıntısı, özellikle Pülümür Lisesinde öğrenim gören öğrencileri etkiliyordu. Öğrenci evlerinin çoğu tek odalıydı. Bazılarının banyosu-tuvaleti bile yoktu. Pülümür PTT’sinin genç memuru, ilçeye yerleşir yerleşmez evini öğrencilere açtı. İlçede görev yaptığı 1981-1986 yıllarında evi hiç boş kalmadı: Yurdagül Canpolat, Seher Yaman, Aynur Canerik, Şerif Canpolat, Hasan Arslan, Hüseyin Canerik, Ümit Yaman, Barış Canpolat akla ilk gelenlerden.
Öğrencilerin bazıları bir yıl, bazıları ise birkaç yıl yanında kalır. Yanında okuyan öğrenciler avukat, öğretmen, iş adamı, muhasebeci olmuştur.
Vahide Gültekin Canpolat’ın evinde kaldığımda lise son sınıf öğrencisiydim. Pülümür Belediyesinin iki katlı minik evlerinden birinde oturuyordu. Söz konusu evler Pülümür İlçe Jandarma Karakolunun karşısındaydı. Bu daracık evler iki küçük oda, bir salon ve mutfaktan oluşuyordu. Evde benimle birlikte kalan bir öğrenci daha vardı: Hasan Arslan. Ailenin yanına yerleştiğimizde evin en küçük bireyi, Ali’ydi. 1984 yılında ailenin en küçük bireyi, Emre’ydi artık. Vahide ablanın daha çok yorulacağı yıllar başlamıştı. Pülümür PTT’sinin çalışkan memuru iki bebek büyütmekle yetinmiyor, aynı zamanda iki lise öğrencisine bakıyordu. Eşi İmam Canpolat, askerde geçirdiği bir uçak kazasından dolayı ağır yaralanmış, uzun süren bir tedavi görmüştü. O küçücük eve altı kişi sığmıştık!
Canpolat ailesi, 1986 yılında Erzincan’a yerleşti. Ailenin Pülümür’de okuttuğu öğrenciler onları Erzincan’da da yalnız bırakmayacaktır! Erzincan’dayken, kardeşi Fidan Gültekin’e trikotaj makinesi alır ve yanında örgü ördürür. Fidan, Erzincan İl Sosyal Yardımlaşma Müdürlüğünün kurslarında görev alır. Erzincan’da başlayan öğrencilik yıllarımda, kapısını rahatlıkla çalabildiğim ev, Vahide ablaların eviydi. İlk atamam Erzincan’a olunca, Otlukbeli-Tercan’dan, hafta sonlarını geçirmek amacıyla evlerine konuk olurdum.
Ankara’ya atandığında kapısı öğrencilere yine açıktır. Yeğeni Çiğdem Gültekin, harita teknikerliği stajını yanında tamamlar. Yanında stajını tamamlayan öğrencilerden biri de yeğeni Meral Gültekin’dir. Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğrencisi olan yeğeni Faysal Yeşil, öğretmenlik formasyonunu onun yanında tamamlamıştır.
Kasım 2004’te Türk Telekom’dan emekliye ayrılır.
BİR FEDAKÂRLIK VE ÇALIŞKANLIK ANITI
Vahide Gültekin Canpolat, bir fedakârlık ve çalışkanlık anıtıdır. Temizdir, titizdir. Yaşadığı ev, çalıştığı yer tertemizdir. Leke, onun kıyısından bile geçmemiştir. Dolapları, aynaları, tabakları, bardakları lekesizdir. Lekesiz bir yaşam sürmüş, zorluklarla mücadelesinden alnının akıyla çıkmayı başarmıştır. Gömemiş’teki evlerinin merdivenine kirlenmeyi yasaklamıştır. Yağmurlu havalarda ayaklardan merdivene taşınan çamuru yıkamak için elde kova çeşmeye koşan ilk kişidir. Onun gönlü, doğanın ve insanın kirlenmesine razı değildir. Bu yüzden temizlik, onu tanımlayan en güzel kavramdır. Onun sofrasına kirli ellerle oturmak yasaktır. O ince bedeninde tertemiz ve sevgi dolu bir yürek taşımaktadır. Onun yüreği hep insanlıktan, doğruluktan, dürüstlükten yana çarpmaktadır. Duygusaldır. Arada bir rastlanan o ‘sert’ bakışlarının ardında duygu yüklü, yumuşacık, sevgi dolu bir yürek gizlenmektedir.
Yardımseverdir. On çocuklu bir ailede büyümüştür. Bunlardan beşi kız, beşi de erkektir. Sevgili babası Yusuf Gültekin, kız çocuklarını erkek çocuklarına emanet etmiştir. Erkek çocukların her birine bir kız kardeşin sorumluluğunu vermiştir. Baba, Vahide’nin sorumluluğu için bir kardeş yerine beş kardeş birden görevlendirmiştir! Bugün Vahide tüm kardeşlerinin yardımına koşmaktadır. Zarife’nin evi mi taşınacak, hastanede tedavi görene mi gidilecek, yüz yaşındaki Fatma anneye mi bakılacak, tereddütsüz, yola ilk düşendir.
ELLERİYLE SEVGİ ÜRETEN USTA
O bir hamur işi ve marmelat uzmanıdır. Pülümür’deyken yaptığı vişne reçelinin kapağını Hasan’la birlikte ondan habersiz aralar, kavanozu yarılardık. Bayramlardan önce hazırladığı börek ve baklavaları, günler öncesinden tatmaya başlardık. Güzel yemek yapar, sofrayı özenle kurar. Onun yemekleri, tadını sadece ustalığına borçlu değildir. Yemeğe asıl tat veren, sevgi üreten ince elleridir. Onun elleri de yüreği gibi sevgi üretir. Yemeği, sevgi üreten elleriyle sofraya taşır. Gömemiş’te acı bademleri kaynatarak tatlandırması, sıradan bir iş değil kuşkusuz, yaşamı çekilmez hâle getiren zorluklara ve acılara meydan okumadır.
İnsanın bir annesi olur. Daha doğrusu öyle sanılır. Anne sevgisi, tanımlanması güç bir duygudur. Annelerimize duyduğumuz sevgiyi tanımlamakta zorlanırız. Benim için anne, kan bağının da ötesinde bir varlıktır. Vahide Gültekin Canpolat, yüreğimde özel yeri olan annedir. Onun sevgi dolu yüreği, karşılıksız emeği, doğruluk ve dürüstlüğü, fedakârlığı benim en büyük övünç ve zenginlik kaynağımdır.
(Körfez, 4 Mayıs 2019)