SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ

Hüseyin Canerik

21 Ağustos’ta, Diyarbakır Bağlar Tavşantepe köyünün narin çocuklarından,   8 yaşındaki Narin Güran’ın acımasızca katledilmesi,   toplum vicdanını  derinden yaralayan cinayetlerden biri olarak  kayıtlara geçti.

Narin Güran’ın, çocuk yaşta ‘örgütlü’ cinayete kurban gitmesi, kamu vicdanını yaralıyor.

Narin’in, ‘aile içi’ cinayete kurban gitmesinin,  toplumda   önemli ölçüde aşınan güven duygusunun  yıkıma uğratılmasında etkili olduğu görülüyor.  Cinayete, bir düzine yakının adının karışması, acıyı  derinleştiriyor,  ülkeyi âdeta teslim alan  çürüme  olgusuna karşı etkili bir mücadeleyi gerekli kılıyor.

Narin Güran (Dinmeyen sızı).

Narin’in,  doğup büyüdüğü köyde, emeklemeye başladığı evde, yakınlarının  ‘el birliği’yle katledildiğine ilişkin iddialar,  anne babamıza da güvenmeyeceksek, kime güveneceğiz, sorusunu akla getiriyor.

SORULAR SORULAR  SORULAR

Cinayetin  gerçekleştirildiği Tavşantepe’de, Cumhuriyetin kabul edemeyeceği bazı değerlerin baş tacı edildiği ifade ediliyor. Köyün, tasfiye edilmeyen/edilemeyen feodal zorbalık ve ortaçağ ilişkilerinin yaşam alanı olduğu görülüyor. Kadına, çocuğa, güçsüze  uygulanan her tür şiddetin  genel  ‘kabul’ gördüğü ve  yaptırımsız kaldığı   anlaşılıyor.  Bu durumun, maddi gücü elinde bulunduran zorbaları,  yasa dışı işlere özendirdiği hatta cesaretlendirdiği görülüyor.

Narin cinayetine duyulan toplumsal öfke, yurdun dört bir yanında farklı tepkilere yol açıyor.

Kaynağı belirsiz bazı ‘servet’ sahiplerinin,  köylülere ‘maraba’ muamelesi yapması,  insan onurunu ayaklar altına alan yüz kızartıcı eylemlere âdeta göz yumulması, köyde olağandışı koşulları sıradanlaştırmış, cinayet dâhil, ağır yaptırım gerektiren suçlara elverişli bir ortam yaratmıştır (Bu köyde benim sözüm geçer!).  

Tutuklu şüpheli Salim Güran (Bu köyde benim sözüm geçer!)

‘Koloni’ hâlinde yaşayan köylülerden,  ölümle cezalandırmayı da içeren,  bir diğer ifadeyle yasa dışı  Tavşantepe hukukunun yarattığı korku ikliminde çağdaş birey olmaları beklenemez (Ağam ne derse, o!).    

Köyde yaşandığı öne sürülen  bir dizi çarpık ilişki, hemen herkesin bildiği, ama görmezlikten geldiği çürüme olarak tanımlanabilir. Narin’in, şüpheliler S.G ile Y.G arasında yaşandığı öne sürülen ilişkiye  tanık olma olasılığı, cinayetin, onlarca şüphelinin adının karıştığı iş birliğiyle gerçekleşme nedeninin sorgulanmasını zorunlu kılıyor.

Tutuklu şüpheli Nevzat Bahtiyar (Yüreklerin kulakları sağır!)

İki kişinin adının karıştığı ‘ilişki’ sonrası gerçekleştirildiği öne sürülen cinayetin,    örtbas edilme sürecine onlarca köylünün dâhil olması, şaşırtıcı değil mi?  Kanıtların yok edilmesi amacıyla gösterilen ‘aile dayanışması’ ve  gözaltında  ‘ser verip sır vermeme’ tavrının, cinayetin  ‘uzlaşma’ sonucu işlendiğini  göstermez mi?    

Olağan koşullarda ölümle cezalandırılan yasa dışı aşk ilişkisine tanık oldu diye, 8 yaşındaki bir kız çocuğunun örgütlü biçimde katledilmesi,  aydınlatılmaya muhtaç! İki kişinin yaşadığı ilişkiye üçüncü kişinin tanık olduğunu varsayalım. ‘Tanığı’ yok etmek için onlarca kişiyle yapılan iş birliği,  utancı saklama yöntemlerinden biri olarak görülebilir mi?  Bu yöntemle,  bir kişinin tanık olduğu olayın tanıkları artırılmış olmaz mı?   

Narin Güran cinayetinin tutuklu şüphelisi anne Yüksel Güran ve baba Arif Güran.

Yasak ilişkiye tanık olduğu tahmin edilen  8 yaşındaki çocuğun  katledilmesi olayına bir düzine insan niçin karıştırılsın?

Cinayete, doğrudan ya da dolaylı katılan kişi sayısının  futbol takımının oyuncularından bile fazla oluşunun, çarpık ilişkiyi gizleme çabasını desteklediği söylenebilir mi?  Şüpheli Salim Güran’ın,  cinayeti tek başına işleyebilecek güçte olduğu düşünüldüğünde,  olaya çok sayıda yakınının  karışması/karıştırılması, kafa yorulması gereken sorulardan biri olarak değerlendiriliyor. 

Niçin?

Cinayetin, Narin’in babası  Arif Güran’ın  il dışında olduğu gün işlenmesinin, yasa dışı ikili ilişki   iddialarını güçlendirdiği düşünülebilir. Babanın Batman’da düğün davetiyesi dağıttığı,  çocukların dışarıda olduğu saat,  bunun  için   uygun bir zaman dilimi olarak görülebilir.

Soru şu:  S. ve Y., evde baş başayken  kapıyı açık mı bırakmıştı? Niçin? Köy yerinde, kapısı açık evde  birlikte olmak,  akla yatkın mı? Narin’in, ikili arasında yaşandığı öne sürülen ilişkiye tanık olabilmesi için kapının açık olması gerekmez mi?

Tutuklu şüpheli anne Yüksel Güran, bildiklerini saklıyor mu? Niçin?

Narin’in, aile içi başka bir çarpık ilişkinin kurbanı olma olasılığı hiç dikkate alındı mı?  Birinci derece yakınında saptanan diş ve tırnak izleri, planlanmış bir töre cinayetini düşündürebilir mi?

Amca ve annenin yanı sıra çok sayıda yakının cinayetle anılması,  Narin’in ‘istismar’ edilmiş olabileceği konusunda bir ipucu olabilir mi? Kadını yok sayan ‘töre’ gerçeği,  Narin’in minik bedeninin bir yakını tarafından istismar edilmiş olabileceği sorusunu niçin akla getirmesin?

Olay günü Batman’da olduğu belirtilen babanın, cinayet soruşturmasına sunduğu ‘katkı’nın, devletimiz bu olayı çözer, çerçevesinin dışına çıkmadığı belirtiliyor. Bu tutumun,  evlat acısı  yaşamış bir babanın, olayın  tüm boyutlarıyla aydınlatılmasına yönelik  hukuk  mücadelesine  vermesi beklenen asgari desteğin bile gerisinde olduğu dile getiriliyor. 

Görevden alınan Tavşantepe Köyü Muhtarı Salim Güran’ın çelişkili ifadeleri dikkat çekiyor.

O hâlde şu soruların sorulması gerekir: Evladı hunharca katledilen bir anne ya da babayı,  cinayet soruşturmasında kendilerinden beklenen kararlı ve cesur mücadeleden alıkoyan etken/etkenler ne olabilir? Evlat acısı çeken bir baba, süreci eli kolu bağlı bir biçimde niçin izlesin? Narin’i ölüme sürükleyen koşulların ‘önce’si hakkında insanın hiç mi bilgisi olmaz?

Narin’in, örgütlü, tasarlanmış bir cinayete kurban gittiğini düşündüren ipuçlarından biri de evde yapıldığı açıklanan olağanüstü temizlik seferberliğidir. ‘Seferberlik’le, DNA’ların yok edilmek istendiği düşüncesi, gerçekçi görünmüyor.

İnsan cesedi iskeletleştiğinde, verimli topraklarda  20 yıl içinde eriyebilir. İskelet,  nötr pH’lı topraklarda yüzyıllar boyunca olduğu gibi kalır. Bu olgu, Narin’in, acımasız bir cinayete kurban gittiğini destekleyici niteliktedir.  

Kızın ortadan kaybolduğu saatlerde girişilen ‘bahar temizliği’yle, genç bedenden çevreye saçılan kan mı temizlendi?   O hâlde Narin boğularak yaşamdan koparılmış olsa bile, beden bütünlüğünün kendi evinde bozulduğu öngörülebilir. Bu durumda, Narin’in kopan bacağının sorumlusunu, yaban hayat ya da doğada aramak akla yatkın görünmüyor.  

Narin Güran (Türkiye’nin ortak acısı)

Tavşantepe köyü, ülkeyi derinden sarsan Narin cinayetiyle gündeme geldi.  Cinayet, köyde yıkıma uğrayan değerler açısından öğreticidir. Cinayete herhangi bir şekilde dâhil olan köylülerin birçoğunun evli, çoluk çocuk sahibi olduğu görülüyor. Bu acı  verici eylemin, özellikle olaya karışanların  eş ve çocukları üzerinde yaratabileceği travmalar, köyün cinayet ve bir dizi utanç eylemiyle birlikte anılması, feodal zorbalığın yarattığı çağ dışı iklim vb. etkenler dikkate alındığında ‘koloni’nin dağıtılması gerektiği belirtilebilir. Tavşantepe yarasının iyileşmesi, feodal zorbalığı ve utancı besleyen zeminin ortadan kaldırılmasına bağlı.

Tavşantepe’de işlenen  insanlık dışı cinayete koca bir köyün suskun kalması, kamusal insanın çöküşünü (Richard Sennett)  gösteriyor.

Tavşantepelilerin, insana azap veren bu mekânı terk etmesi,  yaraya merhem olabilir. Kamu otoritesi, Narin’in acı kaybının yarattığı büyük toplumsal yarayı bir ölçüde iyileştirebilecek  köklü çözümler için seferberlik başlatmalı. ‘Suç cenneti’nde oluşturulan kolonilerin dağıtılması,  bataklığın kurutulmasına katkı sağlayabilir.

Cumhuriyet yargısının, zorbaların yarattığı ‘Tavşantepe hukuku’nu tasfiye etmesi kaçınılmaz görünüyor.   

Related Posts

PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

Hüseyin Canerik Pülümür Beyce (Pıriye) köyünde doğduğunda, Cumhuriyet henüz 4 yaşındaydı. 1927 yılında doğmuştu. Mürekkep tasarrufu yapan Pülümür Nüfus Müdürlüğü,  kayıtlara 1931 tarihini işlemişti. Pıriyeli kızın  ömründen  4  yıl  çalınmıştı!…

PÜLÜMÜR KIRMIZIKÖPRÜ’NÜN GÜLEN YÜZÜ İRFAN DİKME’YE ACI VEDA

HÜSEYİN CANERİK Çatalyaka Göl mezrasından Kırmızıköprü’ye taşındıklarında 5 ya da 6 yaşlarındaydı. Babası Kamer Dikme (Klay), ilk oğlunun adını koyarken  Âşık  Daimi’den esinlenmişti. Okula başlayıncaya kadar ona Daimi diye seslenirdik.…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kaçırdıkların

PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

  • Ekim 11, 2024
  • 39 views
PÜLÜMÜR MEZRA KÖYÜNDE BEYCELİ  BİR GELİN: GÜLÜZAR FIRAT

SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ

  • Ekim 8, 2024
  • 27 views
SORU VE YANITLARLA NARİN GÜRAN CİNAYETİ

PÜLÜMÜR KIRMIZIKÖPRÜ’NÜN GÜLEN YÜZÜ İRFAN DİKME’YE ACI VEDA

  • Eylül 27, 2024
  • 85 views
PÜLÜMÜR KIRMIZIKÖPRÜ’NÜN GÜLEN YÜZÜ İRFAN DİKME’YE ACI VEDA

HAYRİ SARI’NIN  “CESUR YANLIŞLAR”I, İYİMSERLİĞİ VE UMUDU  BESLİYOR

  • Eylül 23, 2024
  • 57 views
HAYRİ SARI’NIN  “CESUR YANLIŞLAR”I, İYİMSERLİĞİ VE UMUDU  BESLİYOR

ERZİNCAN SANSA VADİSİ’NDE FIRTINALARA MEYDAN OKUYAN PÜLÜMÜRLÜ DEMİRYOLCU HIDIR KELEŞ

  • Eylül 15, 2024
  • 80 views
ERZİNCAN SANSA VADİSİ’NDE FIRTINALARA MEYDAN OKUYAN PÜLÜMÜRLÜ DEMİRYOLCU HIDIR KELEŞ

PÜLÜMÜR GOMEDERİ YAYLASINA  VEDA

  • Eylül 15, 2024
  • 49 views
PÜLÜMÜR GOMEDERİ YAYLASINA  VEDA