Hüseyin Canerik
Pülümür Beyce (Pıriye) köyünde doğduğunda, Cumhuriyet henüz 4 yaşındaydı. 1927 yılında doğmuştu. Mürekkep tasarrufu yapan Pülümür Nüfus Müdürlüğü, kayıtlara 1931 tarihini işlemişti.
Pıriyeli kızın ömründen 4 yıl çalınmıştı!
Yokluk ve zorlukların kol gezdiği dönemdi. Elif-Mahmut Kul çiftinin güzel kızlarından biriydi.
Çift, 6’sı kız, 3’ü erkek, 8 çocuk büyütmüştü…
Gülüzar, Kul ailesinin açık tenli, güler yüzlü kızlarındandı. Birçok tarihsel olaya tanıklık etti. 2. Dünya Savaşı’nın ardından, 1947-1948 yıllarında sürgünden dönen bazı aileleri toprak damlı köy evinde ağırlayan konuksever ailenin kızıydı.
İki odalı evin bir odası sürgün yorgunu Sadık ailesine ayrılmıştı.
Mezra köyünden Saray-İmam Sadık çifti, Kul ailesinin evine konuk olduğunda, Gülüzar 21 yaşında genç bir kızdı. Sadık ailesi, o kışı Pıriye’de geçirdikten sonra baba dede ocağı Mezra’ya dönmüştü.
Evsiz barksız bırakılan Mezralılar, 1948 yazını, Komel’de yaptıkları yayla evlerinde geçirmişti. Köylüler taş yapı çalışmalarını kısa sürede tamamlamış, kış bastırmadan yeni evlerine taşınmıştı.
Beser Fırat (1888-1983)-Mehmet Fırat (Memede Mıstafay, ?-1960) çifti, Pamukova Mekece’den döndüğü Mezra’da yeni bina yaptıran köylülerdendi. Mezralı aile, 1949 yılında, 27 yaşındaki oğlu Ali Fırat’ı (1922-1995) evlendirmek için harekete geçtiğinde, Gülüzar’ın çalışkanlığı ve güzelliğinden haberdardı.
Gülüzar’dan iyisini bulacak değil ya, Beyceli kız Mezra’ya 1949 yılında gelin gelir.
Aynı yıl Mezra’da Kıymet-Hüseyin Sadıkoğlu (1929-2001) çiftinin de düğünü yapılır.
22 yaşındaki gelin Mezra’ya geldiğinde yüreğinin yarısı Çanakkale’deydi. Asker ağabeyi Ali Kul, Çanakkale’den bir daha geri dönmemişti. Ali, o yıllarda eğitim gören sınırlı sayıdaki çocuktan biriydi.
Çanakkale’de yıldızlara kavuşan Beyceli asker, Kul ailesinin dinmeyen yürek sızısıdır artık.
Fırat çiftinin ilk çocuğu Güllü, 1950’de dünyaya gözlerini açar.
Güllü, 1966 yılında, Mezra’dan Çatalyaka’ya gelin gider. Çatalyakalı Kamer Doğan’la yaşamını birleştiren Mezralı kızın düğünüyle Mukaddes Sadıkoğlu’nun düğünü aynı güne denk gelir. Kıymet-Hüseyin Sadıkoğlu çiftinin kızı Mukaddes, Çatalyakalı Musa Düzgün’le (1944-2006) evlenir.
1949’da dünya evine giren Gülüzar-Ali Fırat ve Kıymet-Hüseyin Sadıkoğlu çiftlerinin kızları aynı gün Çatalyaka’ya gelin gider.
6’sı kız, 3’ü erkek, 9 çocuklu Kul ailesinde yaprak dökümü erken başlar. Elif-Mahmut Kul çifti yıllar önce yıldızlara kavuşmuş. Kızları Saray, Melek, Fadime, Beser ve Fındık bu kirli dünyaya erken veda etmiş. Ali, Çanakkale’de görev yaptığı askeri birlikten bir daha dönmemiş. Güzel Kul, ağabeyi Ali’nin acısıyla yıllar önce yaşama gözlerini yummuş. Dokuz çocuklu aileden geriye Gülüzar Fırat ve Nuri Kul (1936) kalmış.
Nuri Kul, 2021 yılında yitirdiği eşi Fintoz Kul’un (1944-2021) anısını Beyce köyünde yeni yaptırdığı evde yaşatıyor. 16 Eylül’de, yeğeni Hıdır (Ali) Geyik’in Pülümür Cemevinde düzenlenen cenaze töreninin ardından, güçlükle ulaşılabilen köy mezarlığına birlikte yürüyoruz. Kızının bir an yalnız bırakmadığı baba, 88 yaşında. Zihni açık, ağır yaşam koşullarına karşın akıl ve ruh sağlığını koruması mutluluk verici.
Gülüzar Fırat, yüzyıla yaklaşan ömründe acı ve sevincin hemen her türüyle tanıştı. Yaşamının 75 yılını Mezra’da geçirdi. Eşi Ali Fırat’ı 29 yıl önce sonsuzluğa uğurladı. Mezra’nın, yüreğinde kötülüğe yer olmayan köylülerinden Ali Fırat, yaşama gözlerini yumduğunda 73 yaşındaydı.
Beyceli gelin, şimdi 97 yaşında. Mezra’da ayakta kalma çabası veren yaşlılardan. İlerleyen yaşına karşın aklı ve yüreği aydınlık. Belleğinde herhangi bir bulanıklık söz konusu değil, pırıl pırıl bir belleğe sahip.
Olayları hatırlama yeteneği sevindirici.
Çanakkale’den dönmeyen asker ağabeyi Ali, sonsuzluğa uğurladığı eşi ve kardeşleri onda ‘artık yeter’ duygusuna yol açmış. Koca aileden, birer birer veda eden kardeşlerin ardından gözyaşı döken 2 kardeş kalmış geriye.
Mezra’nın anıt ismi Gülüzar Fırat, evinin doğuya bakan pencereleri ve balkonundan Pülümür Vadisi’ni, Salördek Kewl ve Gavrag’ı seyrederken, acı ve sevinçlerin iç içe geçtiği yıllar canlanıyor belleğinde.
Balkon korkuluğundan güç alan yorgun iki el, uzak diyarlara göçmüş, bir daha dönmeyecek dostlar için ağır ağır sallanıyor.
Ağır yılların yükünü taşıyan ellerle, gözlerden süzülen damlalar siliniyor.
Mezra’nın en canlı dönemlerine tanıklık eden yaşlı köylü, ışığı sönmüş binaların yıkıntılarında gençlik yıllarının izini sürüyor. Usta ellerin biçimlendirdiği taşların yayıldığı alanlar anılarla yüklü.
İlerleyen yaşla birlikte yitirilenlerin çetelesini tutmak kolay değil. Sadık Çeşmesi’nde sohbet edilen komşular ve arkadaşların birçoğu son yolculuğa uğurlanmış. 2’si erkek, 6’sı kız, 8 çocuğuyla baş başa kalmış şimdi. Bir zamanlar koşar adım çıktığı merdiveni ağır adımlarla çıkıyor.
Yaşlılık, çocukluğu yeniden keşfetme süreci olarak da tanımlanabilir. O, emeklemeden ayağa kalkan çocuklara benzetilebilir. Yaşamı boyunca ayakta, hep ayakta! Her sabah yüzünü Güneş’e döner, elden ayaktan düşmemek, aklını korumak için dua eder.
Gülüzar anayla her görüştüğümde sevincim büyür. Onun ayakta kalma çabasından güç alırım. Son olarak 17 Eylül’de kapısını çalmıştım. Kızları Güllü, Hacer, Hatice ve damadı Nuri Satık da yanındaydı.
Mezra’nın anıt ismiyle bir süre sohbet ettikten sonra vedalaşıyorum.
Kırmızıköprü yolunda bir başınayım yine…
Hava kararmak üzere…
Güzellikler üreten iyi yürekli insanlardan aldığım güçle hızlanıyor adımlarım…