1956 yılında Pülümür Çatalyaka (Denzeg) köyü Gole (Gola Tikmu) mezrasında taşınma telaşı vardı. Gün ağarmadan uyanan köylüler son hazırlıklar için işe koyulmuştu. Kalın yün yataklar, el dokuması halılar, sandıklar, cacimler, çoğu bakır kap kacak toplanmış, katırlara yüklenmişti. Yatak ve halıların bir kısmı semerlerin her iki tarafından sarkan kıl çuvalların üzerine örtü gibi serilmişti. Köyün yolu yoktu. Keçi kılından dokunmuş çuvallara doldurulan eşya, katırlara yüklenmişti.
Gole’de hayvancılık yapan aileler, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarını da yanına almıştı.
Keçi yolunda art arda dizilmiş katırların istikameti, Nazımiye Karvan (Uzuntarla/Hanköy) köyüydü. Yaklaşık 15 km’lik yolda saatlerce süren yolculuk, bir yamaca yaslanmış Karvan’da noktalandığında güneş tam tepedeydi.
Karvan yokuşunu ağır ağır tırmanan Pülümür Çatalyakalı köylüler görünür görünmez köy hareketlendi. Karvan’a ulaşan köylüler yorgun düşmüştü. Çatalyakalılara, bakır taslarda ayran ikram edildi. Köyün yeni sakinlerinin eşyası katırlardan indirildi, eve taşındı.
Çatalyaka Gole mezrasından Karvan’a, Hasan (Hüseyin) Dikme (1896-1985) ve Kamer (Kekil) Dikme (1926-1981) kardeşler yerleşmişti. O tarihte Hasan 60, Kamer ise 30 yaşındaydı.
KARVAN’DAN LÖRİZ’E YOLCULUK
Karvan, coğrafi yapısından dolayı kış mevsiminin zor geçtiği köylerden. Çığ vb. doğa olayları, Karvanlıların yaşamında olumsuz rol oynar. Dikme kardeşler, zorlu kış koşullarının yaşandığı Karvan’da sadece bir yıl kalır. Hasan ve Kamer Dikme, Pülümür Dereboyu’nun (Danzik/Tojige) Löriz mezrasında Ali Kul (Ali Kuli, 1914-1994) ve Bozkanlardan (Bozku) arazi satın alır.
Aileler, 1957 yılında Löriz’e yerleşir.
Löriz, Gole ve Karvan’dan görece iyi koşullara sahip bir yerleşim birimi. O tarihte Gole’de su sıkıntısı çekilir. Köylüler, kışın bir çukurda toplanan kar suyunu kullanırlar. Löriz, su kaynakları yönünden Gole’yle karşılaştırılamayacak kadar şanslı köylerden. Suyu olan köyde çığ vb. doğa olayları yaşanmaz. Toplumsal nedenler, su kaynakları, coğrafi yapı, ilçe merkezine yakınlık vb. etkenler, ailelerin Löriz’e yerleşmesinde etkili olur.
Dikme kardeşlerden önce Löriz’de, Hıdır Gül (Xıdıre Dursın, Dursun oğlu Hıdır) ile Kamer Düzgün oturuyordu. Hasan ve Kamer Dikme’nin Löriz’e yerleşmesiyle, Kalmemesır Ocağı, Gole’den Löriz’e taşınmış oluyordu.
LÖRİZ’DE MEZRALI BİR TAŞ USTASI
Dikme kardeşler, Löriz’de dördüncü yılını tamamladığında ev yapmaya karar verir. İnşaatta, çevre köylerden gelen işçi ve ustalar çalışır. Binanın yapımında çalışan ustalardan biri de Mezra köyünden Ahmet Canpolat’ın (Hemede Hesene Bor, 1877-1972) oğlu Rıza Canpolat’tır (1926-2013). Rıza Usta,. binanın giriş kapısının solundaki kesme taşlardan birine Türk bayrağını işler. Usta, binanın giriş kapısının solunda yer alan pencerenin üstündeki taşa bina sahiplerinin adını ve yapım tarihini özenle kazıyarak ölümsüzleştirir:
Hasan-Kekıl Tikme 1961
Dikme kardeşlerin binasının batı cephesindeki işlenmiş iki taş, 59 yıllık binadan geriye kalan değerli bir hatıra olarak varlığını sürdürüyor.
HEL DAĞI’NDA FLAMİNGO YOLU
Löriz, 1984 yılında elektriğe kavuşmuş. Ali Dikme, henüz direklerin bile dikilmediği yıllarda Lörizlilere TV keyfi yaşatan köylülerden. Çatalyakalı Ahmet Gül’ün (1931-2020), Avusturya’dan getirdiği 37 ekran siyah beyaz TV’yi Kırmızıköprü’de işlettiği kahvehanede bir süre kullandıktan sonra köye götürür. TV için 180 amper akü alan Dikme, siyah beyaz görüntüyü Hel Dağı^nda yakalamayı başarır. O tarihte Lörizliler, Hel Dağı’nın eteğindeki Sıncah yaylasına çıkmaktadır. Ali Dikme’nin yayla evi, seyircilerin mekânı olur. Yaylacılar, TRT Televizyonundan yayınlanan Flamingo Yolu’nu kaçırmaz. Başrollerini Mark Harmon ile Howard Duff’ın paylaştığı dizi yaylacılar tarafından ilgiyle izlenir.
LÖRİZ’DE GELİNLİĞİ İLK GİYEN GELİN
1970’li yıllarda bölgede yaşanan kültürel değişimden Löriz de payına düşeni alır. 1977 yılında Hamza ve Ali Dikme kardeşlerin düğününde gelinler kara çarşaf yerine gelinlik giyer. Hamza Dikme, Pülümür Mezra köyünden Mustafa Fırat’ın (Şişko Mustafa, 1935-1987) kızı Beser Fırat’la, Ali Dikme ise Lörizli Hasan-Arzu Doğan (1941-1992) çiftinin kızı İpek Doğan’la evlenir. 27 Temmuz 1977’de yapılan düğünde bir ilke imza atılır. Kara çarşaf yerine gelinlik! Mezralı ve Lörizli gelinler, kara çarşafı değil, gelinliği tercih etmiştir.
Düğünde dikkat çeken başka bir nokta da iki davul zurna ekibinin görevlendirilmesidir. Davulcular Müslüm Gül ve Çetin Özdeniz (1950), zurnacılar Hayri Atıcı ile Cemal Özdeniz, Dikme ailesinin sevincini Pülümür Vadisi’ne yayar.
LÖRİZ’E ULAŞAN KARA HABER
Löriz’de yaşamın olağan akışı, 1993 yılına kadar sürdü. 1993 yılı sonbaharında Löriz’e ulaşan bir haber, korku ve endişeye yol açmıştı. Kalmemesır Ocağı’nın temsilcisi Hüseyin Dikme’ye (1957-2013) yapılan bir bildirim, zor günlerin habercisiydi:
Yirmi dört saat içinde köyü terk edin!
Sonbahardı. Kavak ve çınar ağaçları sarıya, kızıla, mora bürünmüştü. Meşe, sonbahara direniyor, yeşil yapraklarının en azından bir kısmını koruyordu. Sincap, palamut ve ceviz depolamaya devam ediyordu. Bozayılar, uzun sürecek kış için elini çabuk tutuyordu. Erzincan’dan kışlık alışveriş yapılmıştı. Odun, un, şeker, çay, dut kurusu, kuru kayısı, tereyağı, çökelek vb. ihtiyaçlar çoktan karşılanmıştı. Bu arada hayvanlar da unutulmamış, samanlıklara ot ve saman doldurulmuştu.
Dikme ailesi, kesintisiz 36 yıl yaşadığı köyden kovuluyor, bir bilinmeze doğru sürükleniyordu.
36 yıllık mekânı terk etmeleri için tanınan süre yirmi dört saatti! İl dışına atanan kamu çalışanlarına, barınma ve ulaşımdan dolayı 15 gün izin verilen ülkemizde Löriz’in boşaltılması için tanınan süre 24 saatti!
Bir günde eşya toplamak, yer bulmak, kamyon ayarlamak kolay değildi. Hayvanlar ormandaydı. Aile bireyleri hemen harekete geçti. Toparlayabildikleri eşyayı kamyona yükleyip baba ocağına veda ettiler. Hayvanların bir kısmı ormanda unutulmuştu. Emektar at ve köpek, 36 yıl sonra kapısına kilit vurulan evin önünde umutsuz bir bekleyiş içine girmişti. Her Perşembe akşamları onlarca konuğun ağırlandığı bina insan sesine hasret kalmıştı.. Köylüler kısa bir süre sonra dönüp kalan eşyayı almayı umut ediyordu.
LÖRİZ YAĞMALANIYOR
Köylüler apar topar köyü terk etmişti. Ormandan toplanan hayvanlar Pülümür’de bir kasaba satılmış, kaybolan bazı hayvanlar kurda kuşa yem olmuştu. Dikme ailesinin atı günlerce ortalıkta kalmıştı.
Aradan zaman geçti…
Alikuli’den Löriz’e sapan araç tozlu yolda ağır ağır ilerliyordu. Hüseyin Dikme, 2 km’lik yokuşun ardından Löriz’e vardığında cebindeki anahtarı yokladı. Anahtar cebindeydi. Eve yaklaştığında anahtarı boş yere yokladığını anladı. Evin ahşap kapısı sonuna kadar açıktı. Yerinden sökülmüş asma kilit, zincirin ucunda sallanıyordu. Arada bir esen rüzgârın hareket ettirdiği kapı gıcırdıyordu. Paslı menteşelerden yayılan ses, ürperticiydi. Evin bazı camları kırılmıştı. Ailenin almaya fırsat bulamadığı eşyadan eser yoktu!
Perşembe akşamları toplu yemekler için kullanılan koca bakır kazanlar kayıplara karışmıştı. Saray Cömert’in (1894-1980) dokuduğu yün halılar alınıp götürülmüştü… Ev sahibi, kavak ve yüzyıllık meşe ağacının yakınındaki çeşmeye yöneldi. Elini yüzünü yıkayacak, bir yudum su içecekti, ama su yoktu! Çeşme kurumuştu. Çeşmenin suyu kesilmiş, kurnası yapraklarla dolmuştu. Gömleğinin sol cebindeki paketten bir sigara aldı. Kovuğunda sincapların yaşadığı meşe ağacına sırtını yasladı. Löriz’in hemen karşısındaki Beyce (Pıriye) köyüne baktı, orada da hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Gözlerinden süzülen yaşları elinin tersiyle sildi.
Hüseyin Dikme, yağmalanan evden eli boş döndü.
Köylüler, yağmalanan evler için hukuk mücadelesi verdi. Devlet, iki aileye beşer bin liralık tazminat ödedi. Löriz’i kim ya da kimlerin yağmaladığı sorusu yanıtsız kaldı.
YETKİLİNİN HARİTADA BULAMADIĞI KÖY
Köylülerden Ali Dikme, İstanbul’da bunaldığında soluğu baba ocağı Löriz’de alır. Bundan birkaç yıl önce kapalı köy yolunu açtırmak için yetkililerin kapısını çalar. Kapısını çaldığı yetkiliye sorunu iletir. Yetkili, yolu açılması istenen köyü tanımamaktadır. Pülümür’e bağlı köy ve mezra listesini gözden geçiren yetkili Löriz adına rastlayamaz! Böyle bir köy yok, der. Akla ilçe haritasını incelemek gelir. İlçe haritasını getiren yetkili, Ali Dikme’den köyü bulmasını ister. Gerçek kısa sürede anlaşılır. Köyün adı masa başında Pamuklu yapılmıştır! Değişiklikten kimsenin haberi bile yoktur.
YİRMİ YEDİ YIL SONRA LÖRİZ’DEYİZ
11 Ağustos’ta, Alikuli’den Löriz’e yürüyerek gittiğimde saat 08.38’di. Köy yolu, Ali Dikme’nin başvurusu üzerine, iş makineleri tarafından temizlenmişti. Çocukluğumda anneannemle defalarca yürüyerek gittiğim yolda bu kez yalnızdım. Yayaların kullandığı keçi yolu meşe ormanıyla kaplanmıştı. Sırt çantamda telefon, not defteri, kalem, şapka, elma ve bir şişe su vardı. Löriz’e giderken göze ilk çarpan, yol kenarındaki bakımlı mezarlık oluyor. Etrafı çitle çevrilmiş mezarlığa çok sayıda çam fidanı dikilmiş. Fidanlardan bazıları kurumuş, ancak çoğu sıcak yaza direniyor. Mezar taşlarına kazınan isimlere bakıyorum, hemen hepsi tanıdık. Taşlardan birine ana-oğulun adı yan yana yazılmış:
Arzu Doğan-Daimi Doğan
Arzu Doğan (1941-1992), 12 yaşındaki oğlu Daimi Doğan’la (1980-1992) birlikte sonsuzluğa uğurlanmış. 1992 Erzincan Depreminde yitirdiğimiz ana-oğulun öyküsü yüreğimi burkuyor. İlkokul yıllarımızda anneannemle Löriz’e gittiğimizde bizi evinde ağırlayan o güzel insanın, çocuğuyla birlikte yıkıntıların altında can vermesi, bana büyük acı veriyor.
Çantamdaki sudan bir yudum içiyorum, geriye kalanını çam fidanlarıyla paylaşıyorum.
Köy mezarlığı geride kalıyor.
Yol ayrımına geliyorum. Yokuş yukarı devam eden yol Lisor, İşkere, Dereboyu (Danzik) vd. köylere gidiyor. Löriz’e sapan yolun üzerinde kırık bir borudan akan suyla elimi yüzümü yıkıyorum. Serçe parmağı kalınlığında akan suyla ferahlıyor, şişeyi dolduruyorum. Ceviz ağaçları meyve yüklü. Yoldan karşıya geçen bir kertenkele, köyün sessizliğini bozuyor. Kalıntılardan, bozayıların, köyü mesken tuttuğu anlaşılıyor.
Meşe ağaçlarının kuşattığı yoldan köye giriyorum. Yolun üzerindeki ilk ev Hasan–Arzu Doğan çiftine ait. Son olarak Musa Doğan’ın oturduğu evin giriş kapısı ve pencerelerinin çoğu açık, camlar kırık. Giriş kapısının üstü ve kuzey cephesi dışında, çatısı sağlam. Kesme taştan yapılan evin ilk odasına göz atıyorum. İlkokul yıllarında kaldığım odanın ikisi doğuda, ikisi de güneyde olmak üzere toplam dört penceresi var. Korkuluklar yerinde duruyor.
Evin çevresindeki meyve ağaçlarının bazı dalları bozayının ağır yüküne dayanamamış. Elma, armut ve erik dallarının bir kısmı kırılmış. Cevizde herhangi bir hasar yok, akıllı yaratık belli ki ceviz mevsimini kolluyor. Evin doğu, batı ve güney cephesindeki meyve ağaçlarının çoğu Hasan Doğan’ın annesi Elif Doğan’ın izlerini taşıyor. Çiçeklerle, ağaçlarla, hayvanlarla konuşan bu bilge Anadolu kadını, ağaçlara torunlarının adını vermiş. Uzun armut ağacı, boyu uzun olan torunu Şahanım’ın, elma ağacı ise al yanaklı torunu İpek’in adını taşıyor. Elif nine 1985 yılında Erzincan’a taşındığında, köpeği günlerce kapısının önünden ayrılmamış.
Hafif bir rüzgâr esiyor. Doğan ailesinin, kırk yıllık, gül işlemeli perdesinden, yalnızlığın ve terk edilmişliğin acısı yayılıyor.
Hüseyin, Hıdır, Ahmet ve Hasan Düzgün kardeşlerin evi, ön cephede kısmen ayakta kalmış duvar dışında, tamamen yıkılmış. Binanın önündeki çeşmenin sıvası dökülmüş. Kuşburnu ve otlarla kaplanmış çeşmeden bir damla su bile akmıyor.
Dikme ailesinin evi ağır bir kasırgaya uğramış gibi. Çatısı uçmuş, duvarlar yıkılmış, kapı ve pencereler çevreye saçılmış. Binanın yarısı tamamen yıkılmış. Kuzeye bakan ön cephe duvarı ile doğu-batı cephelerini oluşturan duvarın yarısı ayakta kalabilmiş. Ahır olarak kullanılan giriş katı duruyor. Hayvanlara yem vermek için kullanıldığı tahmin edilen alüminyum kap, her nasılsa yağmadan kurtulmayı başarmış.
Yağmacıların eline geçmeyen alüminyum bir çaydanlıkla baş başa kalıyorum. Kulpunun bir ucu kopmuş, kapağı kaybolmuş. Soğuk kış günlerinde insanın içini ısıtan çayın demlendiği çaydanlığın az ilerisinde bir çocuk beşiği dikkat çekiyor. Demir beşik, darbelerden payına düşeni almış. Boyası zamanla silinen mavi renkli beşikte on bir bebek büyütülmüş. Beşikte kendisine ninni söylenen son bebek Dilek Dikme olmuş.
Evin önündeki beyaz dut ağacının yanına gidiyorum. 1980’de Kamer (Kekil) Dikme tarafından dikilmiş. Kamer Dikme, sadece dut değil, kayısı, kavak vd. ağaçları da dikmiş. Kırk yaşındaki dutun meyveleri henüz olgunlaşmamış. Yirmi yedi yılını yalnız başına geçirmiş. Fazla boy vermemiş, ama yirmi yedi soğuk kışı, yirmi yedi sıcak yazı tek başına göğüslemiş.
KONUKSEVER İNSANLARIN KÖYÜ
Löriz’deki yıkıntılarda güzel insanların izini sürüyorum. Çoğu aramızda olmayan konuksever köylülerle geçirdiğimiz günlere dönüyorum. İşte Arzu teyzenin evi… Kapısından en son kırk yıl önce adım attığım ev. Soğuk bir kış akşamında soba ateşiyle ısındığımız… Arzu teyzenin insanı saran anne kucağındayım yine. Başında oya işlemeli tülbendi, konuklarını güler yüzle karşılayan o iyi yürekli insanı görür gibi oluyorum. Kırık camdan içeri giren rüzgârın havalandırdığı güllü perde aralanıyor. Bir sıcak el uzanıyor sanki, sıcak bir yürek… İki elimi birden sallıyorum.
Yola çıkma vakti geliyor. Koşar adım geldiğim köyden ağır adımlarla uzaklaşıyorum. Yıkıntılarla aramdaki mesafe uzuyor. Dönüp bakıyorum arada bir. Yıkık binalar birer karaltıya dönüşüyor. Acılar karaltılara karışıyor. Dalları kurumuş ceviz ağaçlarını, mavi beşiği, alüminyum çaydanlığı, yüzyıllık meşeyi, kayısı ve dut ağacını yirmi yedi yıllık yalnızlıklarıyla baş başa bırakıyorum.
Yirmi yedi yıllık yalnızlığına bir yenisini daha eklemeye hazırlanan Löriz’de kalıyor yüreğim.
(Erzincan Çağlayan, 15 Ekim 2020)
Bu çalışmaya yüksünmeden katkı sunan, Lörizli doğa severlerden Sayın İpek-Ali Dikme çiftine, Sayın Ahmet Canpolat ve Sayın Utku Karaç’a candan teşekkür ederim. Löriz’le ilgili fotoğraflarından yararlandığım Lorız resmî sayfasının sayın yetkililerine candan teşekkürlerimle…