Hüseyin Canerik
Kurmay Albay Suphi Karaman, ‘netekim’in okul arkadaşıydı. Birikimli komutan generalliğe terfi ettirilmedi.
‘Sınıfın en aptalı’ olarak nitelendirilen arkadaşı, generalliğin ardından zirveye çıkarılmıştı.
Kara Harp Okulu kökenli arkadaşları şaşkındı.
General, gizli bir el yardımıyla tepeye oturtulmuştu.
Atatürk ilke ve inkılaplarının, tutuklulara işkenceyle ezberletildiği bir dönemdi. Atatürk büstleri için millî seferberlik başlatanlar, Atatürkçülüğün dayandığı laik sistemden vazgeçmişti.
Tam yetkili ‘netekim’den, aydınlık bir kentin ağırbaşlı ve donanımlı valisinden hoşnut olması beklenemezdi. Kıbrıs Gazisi, Emekli Tuğgeneral Tunceli Valisi Hakkı Borataş (1925-2014), 2 yıl görev yaptığı kentten alınmış, yerine Mütekait Tuğgeneral Kenan Güven (1928-2012) atanmıştı.
Mütekait General, Tunceli Valisi olarak göreve başladığında 55 yaşındaydı.
1982 yılıydı.
4 yıl görev yapacağı kenti ‘İslamlaştırmak’ ve ‘Türkleştirmek’ için elini çabuk tutması gerekiyordu.
Kentte adı konmamış bir tür ‘cihat’ başlatmıştı. Alevi köylerine kısa sürede 18 cami yaptırmış, kentin örgün eğitim kurumlarında öğrenim gören öğrenciler dâhil, binlerce öğrenciyi cemaatlerin denetimi altındaki Kur’an kurslarına göndermişti.
Öğrencilerin her biri farklı illere dağıtılmıştı.
Vali Güven’in bir önemli görevi de kenti Türkleştirmek için kültürel seferberlik başlatmasıydı. Bu amaçla akla ilk gelen mezarlıklar olmuştu. Asker kökenli vali mezarlıktan mı korkacak! Definecilerin bile girmeye çekindiği mezarlıklar, Mütekait General’in yeni çalışma alanıydı.
Vali, bölge insanının Türk olduğunu kanıtlamak için mezarlıklara yönelme talimatı vermişti.
Akkoyunlulara ait olduğu değerlendirilen koç başı figürlü mezar taşlarının, bölgenin Türk kimliği konusunda yaratılan kuşkuları gidereceği düşünülüyordu.
Bu amaçla, tüm mezarlıkların taranması, koç başlı mezarların behemehâl bildirilmesi, bir tür millî görev sayılmıştı.
‘Merkez’ ihbar sağanağına tutulmuştu. Telefonuna sarılan, karakollara koşan gönüllüler, bölgelerindeki koç başlı mezar taşlarıyla ilgili ‘malumat’ veriyordu.
Kamu kurumlarından toplanan işçiler, üzerlerine zimmetli kazma küreklerle mezarlıklarda çoktan işbaşı yapmıştı. Mezarların bir kısmı eski dönemlere tarihlenmişti. Bazı mezarlar bölgede yaşayan köylülerin yakınlarına aitti.
Rastgele yürütülen çalışmalarda sökülen mezar taşları YSE kamyonlarına yükleniyor, kent merkezine taşınıyordu.
Tunceli Hükûmet Konağı’nın bahçesi mezarlığa çevrilmişti.
16. yüzyılda tarihe karışan Akkoyunluların ruhuna Fatiha okunmuştu.
1985 yılıydı.
Koç başlı mezar taşı operasyonları, iki genci tedirgin etmişti. Pülümür Mezralı gençlerden biri 22, diğeri 21 yaşındaydı. 22 yaşındaki genç, Elazığ Atatürk Lisesi mezunuydu. Diğer genç, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydi.
İki genç, Mezra köyüne yaklaşık 2 km uzaklıktaki Azgulere’de, meşe ormanının arasında unutulmaya yüz tutmuş koç başlı mezarları yakından tanıyordu.
Bir zamanların yerleşim birimi Azgulere’den geriye doğaya karışmış yıkıntılar ve koç başı figürlü mezarlar kalmıştı.
Azgulere’yi yurt edinen Seyzan Ağa ve ailesi, Nazımiye kökenliydi. Nazımiye Pagavesayiye’den, tahminen 19. Yüzyılın ilk yarısında Azgulere’ye yerleşen aileler, 1938 yılına kadar burada yaşamıştı. Seyzan Ağa ailesi yörede Çe Kov adıyla tanınıyordu. Ailenin 4 kuşağı Azgulere’de yaşamını sürdürmüştü.
Kemal Korkut, Seyzan Ağa ailesinin torunlarından. Babası Hıdır Korkut (1930-?), Azgulere’de doğmuş. Kemal Korkut, aile büyüklerinin, Azgulere’de hatırı sayılır maddi güce sahip olduklarına ilişkin anılarıyla büyümüş. Ailenin, yüzlerce küçükbaş ve büyükbaş hayvanı varmış. Hayvanlar taşlarla sayılır, tekeler nallanırmış.
Mezralı Emine Arslan (1911-2000), Azgulere’de buçikli (havuç) yetiştirildiğine tanıklık eden isimlerdendi.
Tarihî yerleşim alanı, 1938’de insansızlaşmış, sürgün dönüşü köye yerleşen olmamıştı.
Mezra köylüsü, Azgulere’nin iki farklı meşe türü, kavak ve çınarlara ev sahipliği yapan ormanında hayvanlarını otlatır, sonbahara doğru yaprak keserdi. Azgulere’de kesilen meşe yaprağı, karakeçilerin kışlık besin gereksiniminin önemli bölümünü oluştururdu.
Gençler, mezarcıların işbaşı yapma olasılığına karşı koşar adım Azgulere’ye vardığında kan ter içinde kalmıştı. Delikanlılar, bazı mezarları çalı çırpıyla gizlemek için olağanüstü çaba göstermişti.
İki genç, YSE kamyonunun motor homurtusunu duyar duymaz hızla bölgeden uzaklaşmıştı.
Mezar yıkım ekibi Azgulere’den 4 koç başlı mezar taşı götürmüştü.
Gençlerin sakladığı mezarlar Vali Kenan Güven’in gazabından kurtulmuştu.
Sökülen mezarların tamamı, Seyzan Ağa ve oğullarına aitti.
Mezarlara siper olan Elazığ Atatürk Lisesi mezunu öğrenci, İbrahim Canpolat’tı.
Diğer genç, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Hayri Yaman’dı.
20’li yaşlardaki gençler, arkeolojik buluntuların yerinde inceleneceği gerçeğinin bilincindeydi.
Vali Kenan Güven ve ekibi, bu bilimsel gerçekten habersiz, ülkenin kaderinde bir süre daha etkili olmaya devam edecekti.
Kurtarılan mezar taşları mı, yıllar sonra define avcılarının darbelerine yenik düşecekti!
Tarihî mirası yağmalayanların birçoğu belki şimdi aramızda dolaşıyor, yağmaya lanetler yağdırıyordur!
(Körfez, 24 Ekim 2024)