Pülümür Vadisi’nin batısında yükselen toprak damlı evler… Usta ellerin işlediği kesme taş yapılar. Tek ya da iki katlı evler, zorluklarla mücadele eden bir kuşağın ürünü. Her birinde saklı nice sevinç, acı ve hüzün. Yaz kış çalışan, belini bir türlü doğrultamayan yoksul köylüler. Her birinin yaşamı, ciltler dolusu kitaplara bedel.
Kimi doktorluğa adım atmak üzere olan çocuğunu kurban vermiş, trafik terörüne… Evlat acısıyla tükenmiş koca bir ömür. Ağarmış annenin saçları, genç yaşta. Gözlerinin feri solmuş, babanın.
Birbirini kovalamış uykusuz geceler.
Elinde cura, ağıt yalmış annesi elinden çalınan bir diğeri…
Üç telli saz ıslanmış, gözyaşlarıyla.
Genç bir kadın, sırtladığı odunla yuvarlanmış Çemesol’a, uçurumdan. Bedeninden kopan her bir parça, kayalıklara savrulmuş. Boya yüzü görmemiş siyah saçlar, çalı çırpıya dolanmış.
Şihan…
Akdik Şihan…
İki çayın, Pülümür ve Çemesol Çaylarının ortasında saklı cennet. Ustalar diyarı köylerimizden. Her evin duvarında asılı torbada farklı ağırlıklarda 2 balyoz, düz-sivri-tarak uçlu murç (keski), gönye, metre, çekül (şakul), su terazisi ve madırga…
Çevre köylerdeki evlerin birçoğunda Şihanlı ustaların alın teri saklı.
Duvarda asılı bağlamalar…
Bunlar köyün genelde bilinen özellikleri.
Köyün bir de bilinmeyenleri var. Akdik Şihan’ın yetiştirdiği ünlü sporcu Musa Pekin de onlardan biri.
1958 yılında şimdiki alana taşınan köyde dünyaya gözlerini açan Musa’nın futbol başarısı, zorluklara göğüs geren bir kuşağın öyküsü olarak okunabilir.
Musa, Şihan yeni alana taşındıktan iki yıl sonra, 1960’ta yaşama merhaba demiş. 6 çocuklu Ahmet-Elif Pekin çiftinin oğlu.
Pekin’ler, sürgün yorgunu ailelerden. Dede Ferhat Pekin, ailesiyle birlikte sürüldüğü Aydın’dan 1948 yılında geri döner. Yokluk ve acılarla yüklü kara vagonla yola düşmüş, zor yılların ardından baba dede ocağına geri dönmüşlerdir.
Ormanın derinliklerindeki köyde ayakta kalmak kolay mı, yaşama sıfırdan başlarlar.
Baba Ahmet Pekin, 1961 yılında, ailesiyle birlikte Aydın’a yerleşir.
Pekin ailesini Aydın’da zor günler beklemektedir. Ayakta kalmak için daha çok çalışmak zorunda kalırlar. Anne Elif Hanım, tarla, bağ ve bahçelerde, çırçır fabrikasında ter döker. Baba, Soma madeninde, inşaatlarda, taş ocaklarında ve fabrikalarda yorgun düşer. Anne babanın çalıştığı yerde çocuklar oturur mu, onlar da emek dünyasının küçük emekçileri olarak ailenin ayakta kalma mücadelesine omuz verir.
Musa, pamuk ve zeytin toplar, karpuz taşır…
Su ve simit satar.
Eline geçen paranın bir kısmını topa ve kitaba yatırır.
Çocuk yaştan itibaren edindiği tek servet, spor ve edebiyat olur.
Aydın Koşarlı Büyükdere İlkokulunda öğrenim görür.
İlkokulda şiirle tanışır.
Öğretmeni, 23 Nisan ve Cumhuriyet Bayramı’nda şiir okuma görevini verir.
Baba Ahmet Pekin, Aydın’da ailece omuz verilen yaşam kavgasının ardından gurbet elde gelecek arayışına girer. 1969’da Almanya’ya gider. Anne, 6 çocuğuyla Aydın’da baş başa kalır.
Baba, yılda bir ailesinin yanına gelir. Almanya’dan Aydın’a taşınan bavulun çevresinde toplanan çocuklar, heyecanlı bir bekleyiş içine girer. Gümrükten geçen bavullar, mucizelerle yüklüdür. Eş ve çocuklar için üst baş, kırtasiye malzemesi ile çikolatanın sığdırıldığı bavulda yakınlara sunulacak armağanlar da yer alır.
Almanya bavuluna sığdırılan mağazalar dolusu eşya dakikalar içinde paylaşılır.
Babayla geçirilen bir ayın sonunda mutluluğun yerini hüzün alır.
Sevinçle karşılanan baba bu kez gözyaşlarıyla uğurlanır.
Ahmet Pekin, 1973 yılında İstanbul’da ev satın alır. Böylece ailenin İstanbul yılları başlar.
Musa, Göztepe Harun Reşit Ortaokulunda eğitime devam eder. Ortaöğrenimini Kadıköy Mehmet Bayazıd Lisesinde tamamlar. Okul sıralarında aklı fikri toptadır. Topla yatar, topla kalkar.
Okul takımı ve mahallenin yıldız oyuncusudur artık.
Oturma salonu kadar futbol oynanacak alana sahip olmayan köyde doğan çocuk, 1978’de Üsküdar Anadolu’da futbola başlar.
Türkiye’nin, Gladyo darbesine sürüklendiği yıllar…
Ahmet Pekin, 12 Eylül darbesinden yaklaşık bir hafta sonra, 20 yaşındaki oğlunu Almanya’ya götürür. Musa, Neuss’ta, babası ve amcasıyla aynı evde yaşamaya başlar.
Babası Ahmet Pekin ve amcası Hasan Pekin, 1984 yılına kadar Almanya’da çalışır.
Futbol tutkunu genç, Almanya’da da top koşturur.
1980-1983 yıllarında Borussia Mönchenglatbach’ın genç ve PAF takımlarında oynar.
Üsküdar Anadolu’da başladığı futbol yaşamına Borussia Mönchenglatbach, Kahramanmaraşspor, Sakaryaspor, Nişantaşı, Silivrispor ve Kasımpaşa’da devam eder.
Nişantaşı’nda oynadığında Kulüp Başkanı Fatma Girik’tir.
1.Lig’de (Süper Lig) iki kez, 2. Lig’de (1. Lig) onlarca kez haftanın karmasına seçilir. 1989-1990 sezonunda yılın karmasında yer alır. Uwe Kahn, Thomas Wolf, Michael Fronchek, Eser Özaltındere, Abdullah Avcı, Kerem Alışık, Adnan Aybaba, Erhan Aslan ve Ayhan Akbin, birlikte futbol oynadığı arkadaşlarından bazıları.
Sanat ve sporla yoğrulmuş ünlü oyuncu silahın kıyısından bile geçmez. 1994’te zorunlu askerliği reddeder. Aynı yıl profesyonel futbol yaşamına son vererek İngiltere’ye gider. İngiltere, yaklaşık 20 yıl boyunca sığınma başvurusuna olumlu yanıt vermez.
Konfeksiyon fabrikalarında ve bazı işlerde kaçak çalışır. Futbol, edebiyat ve kültür sanat etkinliklerinde yer alır. Bazı dergi ve antolojilerde şiirleri yayımlanır. 1999’da, Bir Futbolcunun Toplu Sevda Şiirleri kitabı yayımlanır.
İngiltere’de, 2007’de, Hülya Öztürk’ün Museum Of London (Londra Müzesi) için yaptığı Re-fugee (Göçmen) belgeselinin konularından biri olur.
2011’de Haco Chekon’un İngilterede çekilen ilk uzun metrajlı ödüllü Kürtçe-İngilizce film Li-vir’de (Nowhere/Hiçbir Yerde) kendi yaşamını canlandırır. Nowhere Londra, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Mardin ve bazı uluslararası film festivallerinde gösterime girer. Ekim 2012’de düzenlenen Amed Film Festivali’nde birinciliği Kırık Midyeler’le paylaşır.
Mahir Güden’in kısa filmi Beloved By Brıtaın’da (Britanya’nın Sevgilisi) rol alır.
Yakında yayımlanacak yeni kitabının hazırlıklarına başlamış durumda. Futbol oynamaya devam eden ünlü sporcu, zamanını kitap okuyarak, müzik dinleyerek, film seyrederek, küçük bahçesinin bakımını yaparak değerlendiriyor. İngiltere’de haftada iki gün olanca sevgiyle engelli çocuklara futbol öğretiyor.
Hürriyet Avrupa, daha 1980 yılında, Musa’dan, “İlyas ve Erdal’dan sonra geleceğin yıldız oyuncusu” diye söz etmişti. Musa, futbol sahalarının aykırı oyuncularındandı. Sahaya hapsolmak istemiyordu. Kültür ve sanatla ilgileniyor, duygularını kaleme alıyordu. Yüreğinden süzülen dizeleri bir kitapta toplamış, spor başarısını sanatla birleştirme yeteneğini sergilemişti.
Sporcu, Bir Futbolcunun Toplu Sevda Şiirleri’yle, magandalığın ve şiddetin kol gezdiği futbol sahalarına güzellik ve zarafet katma çabasındaydı. Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olmasını hedefleyen sistemin yerinde yeller esiyordu. Sahalar, paraya hükmeden zorbalığın denetimi altındaydı. Sporculara, borsada işlem gören ticari bir varlık gözüyle bakılıyordu.
Futbol sahalarını teslim alan çürümeye karşı tavır alan oyuncunun en büyük dayanağı, sanat ve sporun yaratıcı gücüydü. Onun yürüttüğü bu mücadelenin, sanata ve edebiyata yabancı futbol otoriteleri için bir anlamı yoktu. Ünlü oyuncunun geleceği işte bu koşullarda şekillenmiş, üstü çizilmişti. Sistemin sınırlarını zorlayan başı dik yaşama tutkusu, Pülümürlü sporcunun spor yaşamının noktalanmasıyla sonuçlanmıştı.
Sanat tutkunu sporcu, sahaya hapsedilecek yapıda biri değildi.
Musa Pekin, kendisini saha dışına süren sisteme yaşamı boyunca teslim olmadı. Yetenek ve birikimleri, ona, övünç duyulacak bir ağırbaşlılık ve alçak gönüllülük kazandırdı. Memleketine bağlılık duygusuyla yaşadı. Bu yıl Temmuz ayında geldiği Pülümür’ü, annesiyle karış karış gezmiş, özlem gidermişti.
Musa Pekin, nitelikli insan gücünü el kapılarına mecbur eden sürecin acı bir örneği olarak akıllarda kalıyor.
İngiltere’de haftada iki gün engelli çocuklara futbol eğitimi veren ünlü oyuncu, Türkiye’nin eksilen yeteneklerinden biri olarak belleklere kazınıyor.