Sıtkı Ay, Elazığ İlköğretmen Okulunu bitirdiğinde 26 yaşındaydı. 1940 yılında Muş’ta dünyaya gözlerini açan genç öğretmenin ilk görev yeri, Sivas’tı.
26 yaşında başladığı meslek yaşamını Sivas, İstanbul, Muş, Diyarbakır, Tunceli ve Bursa illerinde sürdürdü.
12 Eylül 1980 Darbesi gerçekleştirildiğinde, Diyarbakır’da görevliydi. ‘Huzur ve sükûn’u sağlama iddiasındaki darbeciler, Gladyo’nun yönettiği kardeş kavgasının faturasını aydınlara keser.
Aydınlara karşı sürek avı başlatılır.
Ülkenin dört bir yanında âdeta terör estirilir.
Ülkede yaratılan şiddet ortamından en çok etkilenenlerin başında, öğretmenler gelir. Öğretmen Sıtkı Ay da onlardan biridir. O tarihte henüz 40 yaşında olan öğretmen için zor günler başlar.
Gözaltına alınır, sorguya çekilir.
26 günlük gözaltı sürecinden sonra serbest bırakılır.
Darbeciler, suç kanıtı bulamayınca, öğretmeni kapı dışarı eder!
Öğretmen Sıtkı Ay, 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu kapsamında meslekten uzaklaştırılır!
Genç öğretmen açlığa mahkûm edilir.
1982 yılında Pülümür Akdik (Köyü) İlkokuluna açıktan atanır. Eşi ve 3 çocuğunu Bursa’da bırakarak Pülümür’e gelir. Mart ayında ataması yapılan öğretmen, Pülümür İlköğretim Müdürlüğüne gider.
Müdürlük, dosyası Diyarbakır’da olan öğretmeni göreve başlatma konusunda isteksiz görünür. Derece ve kademe bilgilerini, Pülümür İlköğretim Müdürü işler.
Pülümür Akdik (Köyü) İlkokulu Öğretmeni Sıtkı Ay, Mart 1982’de göreve başlar. Öğretmen, Akdik’e, o tarihte Kars’ta görev yapan Öğretmen Rıza Dalkılıç’la birlikte gider. O gün Dalkılıç ailesine konuk olur.
Öğretmen, kısa sürede öğrenci ve köylülerle sıcak bağlar kurmayı başarır. Akdik Köyü Muhtarı Mustafa Dalkılıç ve Kırmızıköprü’de Susam Bakkaliyesini işleten Hüseyin Susam, öğretmenin yıllarca unutamadığı iki isim olur.
Öğretmen Sıtkı Ay, Akdik’te görev başındayken Pülümür İlköğretim Müdürlüğüne çağrılır. Ay başında ilçeye giden öğretmen, gelişmelerden habersizdir.
Öğretmen, ‘derecesini yükseltti’ suçlamasıyla karşı karşıya kalır. Rahatlıkla giderilebilecek hata, öğretmenin meslekten uzaklaştırılması için yeterli sayılır.
Pülümür İlköğretim Müdürü, büyük olasılıkla, karanlık bir elin müdahalesine direnemez.
Öğretmen Sıtkı Ay, Akdik (Köyü) İlkokulunda öğrencilerine karne veremeden sokağa atılır!
Görevine son verilen öğretmene o ay maaş da ödenmez.
Pülümür Kaymakamı Cafer Odabaş’a (1948) gider, durumu bildirir, gerekirse Tunceli Valiliğine çıkacağını söyler. Kaymakam, Valilik emrini uyguladıklarını, yapacak bir şey olmadığını ifade eder.
Pülümür Kaymakamı, yol parası bile olmayan, 3 çocuk babası öğretmene ‘iyilik’ yapma düşüncesini açıklar:
“Bugün maaş günü. İlköğretim Müdürü aynı zamanda mutemet. Ona söylerim, sana yardım toplasınlar.”
Kaymakam’ın ‘yardım’ önerisi, 42 yaşındaki öğretmenin zoruna gider.
“Ben dilenci değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin öğretmeniyim!”
Elini cebine atar, 10 lirayı çıkarır. 10 liranın üzerindeki Atatürk fotoğrafını gösterir:
“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le birlikte gideceğim yere kadar giderim!”
Pülümür Hükûmet Konağı’nı terk eden öğretmen, Pülümür’de otobüs beklemeye başlar. Elazığ’dan hareket eden otobüsün Pülümür’e ulaşma saati yaklaştıkça nasıl davranması gerektiğine karar verir.
Muavine, parasının olmadığını söyleyecek, tepki görmesi durumunda araçtan inecektir!
Araç beklerken Hüseyin Susam çıkagelir! Öğretmenin başına gelenleri öğrenen Susam, elini öğretmenin cebine sokar. Öğretmen, cebine sokulan parayla, 2 bin 510 liralık ‘servet’e sahip olur!
Pülümür Akdikli Hüseyin Susam, öğretmene, 2 bin 500 lira vererek uğurlar. İki dost birbirine sarılarak veda eder.
Öğretmen Sıtkı Ay, Akdik Köyü Muhtarı Mustafa Dalkılıç, Esnaf Hüseyin Susam ve Akdik köylüsünü unutmaz.
Bursa’da zor günler geçirir. O arada bir yakınını arayarak, Kırmızıköprü’de esnaflık yapan Hüseyin Susam’ın adresini verir. Yakınından, sözü edilen adrese 2 bin 500 lira göndermesini ister.
Aradan yıllar geçer.
O paranın belirtilen adrese ulaştığından bir türlü emin olmaz!
1992’de yeniden göreve döner. Bursa’da ders başı yapar. Bir süre çalıştıktan sonra emekliye ayrılır.
Sıtkı Ay, Akdik’te göreve başladığında 42 yaşındaydı, şimdi 84 yaşında. Yaklaşık bir ay çalıştığı köyden bir türlü kopamadı. Hüseyin Susam’ın, en zor gününde cebine koyduğu 2 bin 500 liralık borcu ödemek için çaba gösterdi. Kırmızıköprülü esnaf, köyünden koparılmış, çarpık kente mahkûm edilmişti. Ona ulaşmak için gösterdiği çabalar sonuçsuz kalmıştı.
Sıtkı Öğretmen, yakınının, 2 bin 500 lirayı yıllar önce bir mektupla Kırmızıköprü’ye postaladığından habersizdi. Kırmızıköprü PTT Memuru, mektubu Hüseyin Susam’a teslim etmişti. Susam, mektubu açtığında köylüsü Mustafa Dalkılıç da yanındaydı. Öğretmen, parayı eksiksiz göndermişti!
Hüseyin Susam, büyük olasılıkla zarfın üzerinde adres belirtilmediğinden, mektubun kendisine ulaştığını haber verememişti.
Sıtkı Öğretmen, Yalova Bahçelievler Mahallesi Mithatpaşa Sokak’ta esnaflık yapan Düzgün Susam’a telefondan ulaşmış, 3 Ocak’ta da ziyaretine gelmişti. Çocuklarıyla birlikte Yalova’ya gelen öğretmen, 2 bin 500 lirayı Hüseyin Susam’ın oğlu Düzgün Susam’a vermişti.
Öğretmenin ve Düzgün Susam’ın, Susam Bakkaliyesine ulaşan paradan haberi yoktu.
Düzgün Susam, Sıtkı Öğretmen’in verdiği parayı üç öğrenciye burs olarak dağıtarak rahatlamıştı.
Akdik köyü ve köylüsü, Muşlu öğretmenin içinde ukdeydi.
84 yaşındaki Emekli Öğretmen Sıtkı Ay, yaklaşık 42 yıllık bir yükten kurtulmuştu!
Cebindeki 10 lirayı 42 yıl boyunca sakladı.
Akdikli Hüseyin Susam (1938-2020), yaklaşık 4 yıl önce yıldızlara kavuştu. Akdik’in eli açık, konuksever köylülerinden ve dönemin muhtarı Mustafa Dalkılıç, 78 yaşında. Evinin kapısı, Boğalı (Hınzori) Köyü İlkokulunda görev yapanlar dâhil, öğretmenlere açıktı.
Sıtkı Öğretmen, sıcak bağlar kurduğu köylüleri ve öğrencilerini yüreğinde yaşattı.
42 yıllık aradan sonra, Bursa Çekirge’den, Pülümür’e sıcak bir dost eli uzanıyor. Sıtkı Öğretmen, Pülümürlüleri ve Pülümür Akdik köylülerini candan selamlıyor…
Binlerce sıcak insan eli de Pülümür’den Çekirgeye’ye uzanıyor…
Başımız gözümüz üstüne Sıtkı Öğretmenimiz…
84 yıllık Ulu Çınarımız, sen çok yaşa!
(Körfez, 9 Ocak 2024)
TEŞEKKÜR: Bu çalışmaya katkı sunan Sayın Düzgün Susam, Sayın Hüseyin Dalkılıç ve Sayın Rıza Dalkılıç’a candan teşekkür ederim.