Bu yazı, Öğretmen Dünyası’nın Temmuz 2004 tarihli 295. sayısında yayımlanmıştır.
ÖZET
Bu yazıda, 0-72 aylarda verilen okulöncesi eğitimin, çocuğun sosyal, zihinsel, kültürel gelişimini nasıl etkilediği sorusuna yanıt aranmaktadır. Ulusal dilin doğru öğrenilmesinde en önemli evre olan okulöncesi dönemde, bazı özel okullarda yabancı dil derslerine yer verilmesi, bazılarında ise yabancı dille eğitim yapılması, Türk Milli Eğitiminin Genel Amaçlarının yanı sıra Öğretim Birliği Yasası’yla da çelişmekte ve öğrencilerin dil gelişimine zarar vermektedir. 15. Milli Eğitim Şûrası’nda iki yıl ve zorunlu olması önerilen okulöncesi eğitim, devletin görevi olmaktan adım adım çıkarılarak, serbest piyasanın insafına terk edilmektedir. Kreş, yuva ya da anaokullarında çocuklara verilen okulöncesi eğitimde ulusal eğitime aykırı bazı etkinliklere yer verilmesi, geleceğimiz açısından büyük bir sorun yaratmaktadır. Okulöncesi kurumlarda başvurulan kadrosuz usta öğretici uygulaması, çalışanların özlük haklarını olumsuz yönde etkilemekte ve eğitimin kalitesini düşürmektedir.
Anahtar Sözcükler: Okulöncesi eğitim, kreş, yuva, anaokulu
GİRİŞ
Okulöncesi eğitim; 0-72 ay arasındaki çocukların gelişim düzeylerine ve bireysel özelliklerine uygun, zengin uyarıcı çevre olanakları sağlayan; onların bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal yönlerden gelişmelerini destekleyen; toplumun kültürel değerleri doğrultusunda en iyi biçimde yönlendiren ve ilköğretime hazırlayan, temel eğitim bütünlüğü içinde yer alan bir eğitim sürecidir (Gürkan, 2000).
Okulöncesi eğitim ailede başlar. Çocuğun eğitiminde kalıtım ve çevre (aile, okul, arkadaş çevresi, kitle iletişim araçları) belirleyici olmaktadır. Ülkemizde 0-36 aylık çocuklar kreş ya da yuvalarda, 36-72 aylık çocuklar anaokullarında, 60-72 aylık çocuklar ise anasınıfları, okulöncesi eğitim sınıfı ya da uygulama sınıflarında eğitim görmektedir. Uzmanlar, 3 yaşın, okulöncesi eğitim için ideal olduğunu belirtmektedir.
Okulöncesinin Tarihçesi
Osmanlılarda sıbyan mekteplerinde, günümüzdekine pek benzemeyen, bir tür okul öncesi eğitim verilirdi. Emrullah Efendinin (liselere felsefe dersleri onun zamanında konulmuştur) maarif nazırlığı sırasında (1910-1912) çıkarılan “Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-ı Muvakkati” (Geçici İlköğretim Yasası), okulöncesi eğitimle ilgili ilk yasal düzenleme olarak kabul edilmektedir (Oktay, 2000; Âtuf, 1916). Bu Yasanın 4. maddesinde, okullarda öğretilecek konular şöyle sıralanmıştır:
“Ana mektepleri ve sıbyan sınıfları çocukların sinleriyle (yaşlarıyla) mütenasip olarak faydalı oyunlar ve tenezzühler (gezintiler), el işleri, ilahiler, vatani manzumeler, dürüs-i eşyaya müteallik (ilişkin) mükaleme (karşılıklı konuşma) ve musahabeler (söyleşiler) ile nüma-yı ruhi ve bedenilerine hizmet eden müesseselerdir.”
1923-1924 yılında, 38 ildeki toplam 80 anaokulunda 5880 çocuğa okulöncesi eğitim olanağı sağlanmıştır. Türkiye’de 1940-1941 yılında 51 okulöncesi eğitim kurumunda 1690 öğrenciye 60 öğretmen tarafından eğitim verilirken, 1950-1951 yılında kurum sayısı 52’ye, öğrenci sayısı 1760’a, öğretmen sayısı ise 71’e çıkmıştır. 1961 yılında yürürlüğe giren “222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu”ile 1962 yılında çıkarılan “Anaokulları ve Anasınıfları Yönetmeliği” okulöncesi eğitimin yaygınlaşmasına uygun zemin yaratmıştır. Günümüzde okulöncesi eğitimden, 1992 yılında 3797 sayılı Yasayla kurulan Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü sorumludur.
Okullaşma Oranı
Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün 2002-2003 yılı istatistiklerine göre, ülkemizde okulöncesinde okullaşma (okul çağındaki çocuklara okul olanağının sağlanması) oranı yüzde 11.7’dir (Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, 24.02.2004 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan demecinde bu oranın yüzde 15.7 olduğunu belirtmiştir). Bazı ülkelerde okulöncesinde okullaşma oranı şöyledir: Etiyopya yüzde 1, Mısır yüzde 9, Endonezya yüzde 18, İngiltere yüzde 30, Japonya yüzde 50, Fas yüzde 68, Almanya yüzde 89, KKTC yüzde 100 (Anonim, 2001).
MEB’in verilerine göre, ülkemizde 2003-2004 yılında 9722’si resmi, 1592’si özel olmak üzere 11.314 okul-derslikte toplam 320.038 öğrenci okulöncesi eğitim görmektedir. Okulöncesinde okullaşma oranının düşük olması, okulöncesi çağdaki çocukların yüzde 89’unun eğitim hakkından yoksun kalmasına neden olmaktadır.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, TÜSİAD’ın düzenlediği bir seminerde, okulöncesi okullaşmada yerel yönetimlerin daha etkin ve fonksiyonel olması gerektiğini ifade etmiştir (Cumhuriyet, 24.02.2004). Söz konusu açıklama, Eyalet Yasası olarak adlandırılan Kamu Yönetim Reformu’nun ‘önemi’ne dikkat çekmek amacıyla yapılmıştır. Okulöncesi eğitim hizmetlerinin yerel yönetimlere ve hükümet dışı kuruluşlara bırakılması, ulusal devletin geleceği açısından ciddi bir tehlike olarak değerlendirilmektedir. Bu yönüyle ele alındığında, insan yaşamında kritik öneme sahip okulöncesi eğitimin, tamamen merkezi yönetimin sorumluluğunda gerçekleştirilmesinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Fırsat Eşitsizliği
Araştırmalar, okulöncesi kurumda eğitim görerek ilköğretime başlayan çocukların, bu eğitimi göremeyenlere oranla daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğunu göstermektedir (Yavuzer, 2002).Okulöncesi eğitim alan çocukların zihinsel gelişimlerinde, okul başarısında, okula yönelik tutumlarında olumlu farklılıklar ortaya çıkarken, bedensel, duygusal, sosyal gelişimlerinde okulöncesi eğitimden yararlanamayan çocuklara göre önemli ilerlemeler kaydettikleri tespit edilmiştir (Tekiner, 1996).
Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, Elazığ, Bolu, Çanakkale, Isparta, Kütahya, Sakarya, Bartın, Kırıkkale, Aksaray, Bayburt, Kilis, Düzce ve Iğdır’ın hiçbir ilçesinde (merkez hariç) anaokulu mevcut değildir. Sadece bir ilçesinde anaokulu bulunan illerimiz arasında Adıyaman (Besni), Ağrı (Doğubeyazıt), Ardahan (Göle), Artvin (Borçka), Amasya (Merzifon), Batman (Kozluk), Denizli (Sarayköy), Karabük (Safranbolu), Kırşehir (Kaman), Malatya (Yeşilyurt), Nevşehir (Hacıbektaş), Tekirdağ (Çorlu), Van (Erciş) yer almaktadır. Şanlıurfa’da, merkez ilçe dahil, toplam 13 anaokulu bulunmasına karşın, okullaşma oranı Türkiye ortalamasının altındadır (Tablo 1).
Okulöncesi eğitim kurumlarının dağılımındaki dengesizlik, fırsat eşitsizliği yaratmaktadır. Ülkemizde özellikle kırsal kesimde ve kenar semtlerde okullaşma oranının çok düşük olması, buralarda yaşayan çocukların okulöncesi eğitiminden yararlanma hakkını ortadan kaldırmaktadır. Köylerde ya da kenar semtlerde okulöncesi eğitim göremeyen öğrenciler, ilköğretime hazırlıksız geldikleri için okuma yazmayı geç kavramakta ve yeterince başarılı olamamaktadır.
Tablo 1
Bloom’a göre insan yaşamının ilk dört yılı, zihinsel gelişmenin en kritik evresidir. Bu dönemde insan zekasının yüzde 50’si 0-4 yaş arasında, yüzde 30’u 4-8 yaş arasında, yüzde 20’si de 8-17 yaş arasında gelişmektedir. Bloom, hayatın ilk dört yılında eğitimsel uyaranların çok önemli olduğu ve zekayı artırdığını ileri sürmektedir (Erkan, 1998).Çocuklar, çevreleriyle ilişki kurmalarına, öğrenmelerine ve gelişmelerine olanak tanıyan fiziksel, sosyal ve psikolojik yeteneklerle dünyaya gelirler. Eğer bu yeteneklerin farkına varılmaz ve desteklenmezse, bunlar zamanla kaybolabilir. Çocuğun ergenlik döneminde ulaştığı okuma düzeyinin ve sözcük dağarcığının yaklaşık yüzde 50’si dokuz yaşına kadar gerçekleşmektedir. Bu nedenle, dil gelişimi ve eğitim açısından okulöncesi kritik bir dönemdir. Çocuğun okulöncesinde aldığı eğitimin uzun dönemli etkilerine bakıldığında, öğrenme yeteneği ve akademik başarı üzerinde olumlu etkilerinin olduğu görülmektedir (Oktay, 2000).
MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın belirlediği okulöncesi eğitimin temel ilkeleri şöyle özetlenebilir (Anonim, 2002):
v Eğitimde çocuğun ve ailenin etkin katılımını sağlamak esastır.
v Eğitim, çocuğun gereksinimlerine uygun olmalıdır.
v Demokratik eğitim anlayışına uygun eğitim ortamları hazırlanmalıdır.
v Etkinliklerde çocukların ilgi ve gereksinimlerinin yanı sıra, okulun ve çevrenin olanakları göz önünde bulundurulur.
v Çocukların Türkçe’yi doğru ve güzel konuşmalarına gereken önem verilir.
v Eğitim çocuğun bildiklerinden başlar ve deneyerek öğrenmesine olanak sağlanır.
v Çocukla iletişimde, kişiliğini zedeleyici şekilde davranılmaz, baskı ve kısıtlamalara yer verilmez.
v Eğitimde çocuğun, kendine saygı ve güven duyması sağlanır, öz denetim kazandırılır.
v Oyun çocuklar için en uygun öğrenme aracıdır.
v Okulöncesi dönemde verilen eğitim ile çocukların sevgi, saygı, işbirliği, sorumluluk, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma davranışları geliştirilir.
v Çocukların bağımsız davranışlar geliştirmesi, kendisinin ve başkalarının duygularını fark etmesi desteklenir.
v Çocukların hayal güçleri, yaratıcı ve eleştirel düşünme ve ifade edebilme becerileri geliştirilir.
v Program hazırlanırken, ailelerin ve çevrenin özellikleri dikkate alınır.
1953 yılında toplanan 5. Milli Eğitim Şûrası’nda (MEŞ) özel anaokullarına vergi muafiyeti (Amerikancıların huyu hiç değişmiyor), öğretmen yetiştirme amacıyla yurtdışına öğrenci gönderilmesi, devlet elindeki uygun binaların anaokulları için ayrılması, okulöncesi eğitimle ilgili yayınların Milli Eğitim Bakanlığı tarafından basılması önerilmiştir. 1974 yılında düzenlenen 9. MEŞ’nda, okulöncesi eğitim kurumlarının bağımsız anaokulları olarak kurulabileceği gibi, temel eğitim kurumlarının birinci devresine bağlı anasınıfları halinde ya da diğer öğretim kurumlarına bağlı uygulama sınıfları olarak açılabileceği kararlaştırılmıştır. (Bu öneri, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 21. maddesinde yapılan değişiklikle -16/6/1983-2842/6- yasalaşmıştır). Okulöncesi eğitimle ilgili olarak, ayrıca 10., 12. ve 14. MEŞ’nda da çeşitli kararlar alınmıştır. 1996 yılında toplanan 15. MEŞ’nda okulöncesi eğitimin iki yıl süreli zorunlu eğitim kapsamına alınması, en önemli kararlardan biri olmuştur.
Paralı Eğitim
Okullaşma oranının düşük ve eğitimin paralı oluşu, okulöncesinden yararlanan öğrenci sayısını sınırlandıran iki önemli etkendir. Eğitimin isteğe bağlı olması, okulöncesi eğitimin öneminin yeterince kavranamaması vb. nedenler de okulöncesinden yararlanma oranını olumsuz yönde etkilemektedir.
Resmi okullarda aylık ücret 50 ile 60 milyon TL arasında değişirken, bu rakam bazı özel okullarda (TED Ankara Koleji’ne bağlı anaokulu) 24 milyar TL’ye kadar çıkmaktadır (Posta, 03.07.2003). Özel okulöncesi kurumlarda yıllık öğrenim ücreti ortalama 2 milyar TL’dir. Bu ücretlere genelde servis, yemek, boya, kağıt, kalem, defter, boyama kitabı, özel kıyafet, ders dışı etkinlik vb. ücretler dahil değildir.
Türkiye’de, 5 yaşındaki çocukların yaklaşık yüzde 25’inin kronik olarak yetersiz beslendiği, yüzde 8’inin ise ciddi şekilde kronik beslenme bozukluğu gösterdiği belirtilmektedir (Yücecan, 2004). Çocuğunu besleyemeyen aileler, okulöncesi eğitime para ayıramayacaklarına göre, sosyal devlet, parasız eğitim olanağı sağlayarak Anayasal yükümlülüğünü yerine getirmek zorundadır.
Etkinlikler
Okulöncesi sınıflar eğitime hazırlanırken, en ince ayrıntılar göz önünde bulundurulmalıdır. Kullanılacak araç ve gereçlerin eğitici niteliği ağır basmalıdır. Çocuklar, şiddet (silah, kas gücünü öne çıkaran figürler vb.) içeren oyuncaklar ve kolay yoldan para kazanmayı teşvik eden oyunlardan (kim milyoner olmak ister, emlak ticareti oyunu vb.) uzak tutulmalıdır. Bunlardan daha önemlisi, marka tutkusu ve yabancı hayranlığı yaratabilecek tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
Çocuğun sosyal, zihinsel, kültürel, psikolojik gelişiminde belirleyici olan okulöncesi eğitim kurumlarının etkinliklerinde bazı noktalara dikkat edilmelidir. Yabancı şarkıların eşliğinde gerçekleştirilen etkinlikler, çocuğun kültürel gelişimine zarar verebilir. Okul içi ya da okul dışı (gezi, spor, tiyatro vb.) etkinliklerde öğrencilere Türkçe çocuk şarkıları ve düzeye uygun halk türküleri dinletilmelidir. Okulda saz, gitar, flüt, mandolin, piyano vb. enstrümanlarla halk ezgileri sevdirilebilir.
Geziler, okulöncesi eğitimde başvurulacak etkili araçlardan birisidir. Yakın çevre gezileri ve çeşitli etkinliklere (sinema, tiyatro, sergi, spor vb.) katılım, öğrencilerin sosyal gelişimlerine olanak sağlar.
Yıl sonu etkinliklerinde, yaş grubunun özellikleri dikkate alınmalı ve uzak mekanlar tercih edilmemelidir. Etkinliklerde büyüklerin eğlendirilmesi değil, çocukların kendilerini ifade etmeleri esas alınmalıdır.
Âtuf (1916), anaokullarında bir günlük meşguliyetin şöyle olması gerektiğini belirtir: Mektebe girmek, selamlaşmak, temizlik yoklaması, hayat-ı rüzmerreye ait bazı işler, soyunmak, göğüslükleri giymek, sınıfı gözden geçirerek intizamsızlıklar varsa tashih etmek, toz varsa almak, bir gün evvelki vekayii anlatmak, ahlaki nasihatlar, müştereken dua, fikri temrinler (alıştırmalar), eşya dersleri, lügat, havas temrinleri, basit jimnastik, eğlenceli hareketler, sıra ile yürüyüş, mangalar arasında yürüyüş, istirahat ve kısa bir dua, serbest oyunlar, mümkün olduğu kadar açık havada oyunlar, oda temizlemek, eşyayı tanzim etmek, umumi temizlik yoklaması, mütalaa, el işleri, kil işleri ve sair nevi el işleri, mümkün olduğu kadar açık havada müştereken jimnastik ve teganni (şarkı söyleme), hayvanları ve nebatları (bitkileri) ziyaret.
Yabancı Dilde Eğitim Yasal Değil
Okulöncesi eğitim hizmeti sunan bazı özel okullar yasalara meydan okuyarak İngilizce eğitim vermektedir. İngilizce derslerinin verildiği özel eğitim kurumları arasında (özel okulların neredeyse tamamı yabancı dil dersleri vermektedir) İzci Çocuk, Bilfen Erenköy, Batı Koleji, Pinokyo Işıl Anaokulları (İstanbul), TED’e bağlı Ankara, Zonguldak ve Kayseri anasınıfları, 9 Eylül Anaokulu (İzmir), Özel Marmara, Kocaeli İlköğretim Okulu ana sınıfı (Kocaeli).
Bilfen Erenköy Anaokulu, yabancı dil öğretiminin gerekçesini “Çocuklarımızı küresel rekabete hazırlamak” biçiminde açıklamaktadır. TED Ankara Koleji anasınıfında çocuklara yabancı öğretmenler eşliğinde İngilizce dersleri verilmektedir.
Okulöncesinde yabancı dille eğitim ne kadar sakıncalıysa, İngilizce öğretimi de o kadar sakıncalıdır. Okulöncesi eğitim kurumlarında yabancı dil eğitiminin verilmesi yasal dayanaktan yoksundur. Kendi anadil eğitimlerini henüz tamamlayamamış çocuklara ikinci bir dilin ‘öğretilmesi’, Türk ulusal eğitiminin genel amaçlarıyla çelişmektedir. Okulöncesi eğitim programında yabancı dil eğitimi ile ilgili tek madde bile yoktur. Okulöncesi eğitimde uygulanan zaman çizelgesinde (Ek-5) “Türkçe Dil/Oyun/Müzik/Sanat/Okuma Yazmaya Hazırlık/Fen ve Doğa/Drama” vb. etkinliklere yer verilirken, yabancı dil derslerine değinilmemektedir. Çok küçük yaşlarda yabancı dil eğitimi pedagojik olmadığından dolayı ilköğretimin birinci kademesinde (1-3. sınıflar) yabancı dil derslerine yer verilmemiştir. Özel ilköğretim okullarında, müfredata aykırı olarak, 1. sınıftan itibaren yabancı dil derslerinin (bir kısmında da yabancı dille eğitim) verilmesi, Öğretim Birliği Yasası’nın fiilen uygulanmadığının kanıtıdır.
20. Yüzyılın başında yurtsever Türk aydınları, kozmopolit kültürün, çocuk eğitimindeki yıkıcı etkilerine karşı mücadele yürütmüşlerdir. Nafi Âtuf, 1916 yılında yazdığı bir makalede (Âtuf, 1916) okulöncesinde anadilde eğitimin önemine değinerek şunları söyler:
“Ana mektebi her şeyden evvel ana kucağıdır, çocuk orada anasının lisanını,anasının şefkatini, anasının ihtimamını duymalıdır. Ana mekteplerini 4-7 yaşındaki yaramazları, söz dinlemezleri bir araya toplayarak analarını evde rahat bırakacak müesseseler telakki eden bazı yerler bu mektepleri ve bu çocukları yetmişlik ihtiyar kadınların ve hatta erkeklerin ellerine verdiler. Bir kısım yerde de çocuklar lisanı ve duygusu itibariyle kendisinden büsbütün ayrılan kadınlara teslim ettiler”
Köprülüzade Mehmed Fuad Bey, 1914 yılında “Turan” gazetesinde yayımlanan “Lisan Meselesi” başlıklı yazısında yabancı dilde öğretimin yarattığı tehlikelere dikkat çeker: “Türk mekteplerinde asıl tedrisatın yabancı bir dille icra olunması ve milli lisanın yalnız ecnebi bir lisan şeklinde kalması öyle büyük bir felakettir ki, milli hislerle çarpan yürekler için, bu, manevi vatan üzerinde yabancı bir bayrağın temevvücü (dalgalanması) kadar ye’s-âlud (ümitsizlik bulaşmış), matemli bir manzara teşekkül eder.” (A. Y. (1915).
Araştırmalar, birçok dilin konuşulduğu çevrelerde yetişen çocukların, okul çağına geldiklerinde, dil bakımından, tek dil konuşulan evde yetişmiş üç yaşındaki bir çocuğun seviyesinde olduğunu göstermektedir (Cole- Morgan, 1968).
Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nin (Anonim. 2002. a) 5/c maddesinde, çocukların Türkçe’yi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamak, okulöncesi eğitimin amaçlarından birisi olarak gösterilmiştir. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 19. maddesinde, okulöncesi eğitimin, zorunlu ilköğrenim çağına gelmemiş çocukların eğitimini kapsadığı ve isteğe bağlı olduğu, 20. maddesinde ise bu eğitimin milli eğitimin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olması gerektiği belirtilmektedir. Yasanın 20/4 maddesinde, çocukların Türkçe’yi doğru ve güzel konuşmalarını sağlamanın, okulöncesi eğitimin amaçlarından biri olduğu belirtilirken, 2. maddesinde ise Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren yurttaşlar yetiştirmenin Türk milli eğitiminin genel amaçlarından biri olduğu hükmüne yer verilmiştir. Söz konusu Yasanın 10. maddesinde, Türk dili, milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri olarak nitelendirilmiş olup, eğitimin her kademesinde öğretilmesine gereken önemin verileceği ifade edilmiştir.
Günümüzde özel okulöncesi kurumların büyük bölümü, yasalara karşın, Batı’nın siparişine uygun kuşaklar yetiştirmektedir. Bu tür kurumların tasfiyesi, Cumhuriyetin geleceği açısından yaşamsal öneme sahiptir.
Kadrosuz Öğretmenler
Devletin resmi 9.722 okulöncesi kurumunda (okul-derslik) çalışan 14.708 öğretmen, 295.400 öğrencinin eğitiminden sorumludur. Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün, 2003-2004 eğitim yılında görevlendirdiği 7.455 kadrosuz usta öğretici, 150 bin çocuğa eğitim hizmeti vermektedir Okulöncesi öğretmenlerinin yarısını oluşturan kadrosuz usta öğreticiler, okulöncesine kayıtlı öğrencilerin yüzde ellisi eğitmektedir.
Adaylık eğitiminden geçmeyen üniversite mezunlarının kadrosuz öğretmen olarak görevlendirilmeleri, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 45. maddesinin yanı sıra 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na aykırıdır (Açıkgöz, 2004). Bu uygulama, eğitimin kalitesini düşürmektedir. Öğretmenlerin sık sık değiştirilmesi pedagojik değildir. Bu durum ayrıca eğitimde süreklilik ilkesine de aykırıdır. Okulöncesinde ücretli öğretmen atamalarında yaşanan hareketlilik, eğitimcilerin mesleki gelişimlerini engellerken, çocuk eğitimine de zarar vermektedir.
Tarihi Anaokullarımız
Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre, bazı okulöncesi eğitim kurumlarımız 65 yıldan beri aralıksız faaliyet yürütmektedir. Tarihi anaokullarımız arasında Ankara Çankaya Zübeyde Hanım Anaokulu (1938), Edirne Merkez Anaokulu (1944), Bolu İzzet Baysal Anaokulu (1962), Gaziantep Şahinbey Anaokulu (1963), Gaziantep Şehitkamil Cennet Süzer Anaokulu (1964), Adana Seyhan Necatibey Anaokulu (1967), Zonguldak Merkez Anaokulu (1968).
Karneler
Milli Eğitim Bakanlığı, Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Milli Eğitim Bakanlığı’nca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanun’a (Anonim, 1983) karşın okulöncesi eğitim kurumlarında ihtiyaç duyulan belgeleri basmamaktadır. Bakanlık, okulöncesi karnelerin basımını üstlenmeyince, karne, başarı belgesi, mezuniyet belgesi, gözlem dosyası vb. belgeler özel yayınevleri tarafından basılmaktadır. Bu belgelerin büyük bir bölümü, reklam amaçlı olduğundan dolayı, resmi nitelik taşımamaktadır.
Öneriler
· Okulöncesi eğitim, Öğretim Birliği Yasası doğrultusunda tek elde toplanarak, bu alandaki dağınıklığa (yerel yönetimler, SHÇEK, özel kurumlar vb.) son verilmelidir. Bu nedenle, okulöncesi özel eğitim kurumları kamulaştırılarak, Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne devredilmelidir.
· Okulöncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü, okulöncesi çağdaki çocukların kesin sayısını belirlemek amacıyla araştırma yapmalıdır.
· Okulöncesi eğitim zorunlu ilköğretime dahil edilerek (bunun için 1739 sayılı Yasanın 19., 22. ve 24. maddelerinde değişiklik yapılması gerekmektedir), kısa vadede 5, uzun vadede ise 4 yaşındaki çocuklara okulöncesi eğitim olanağı sağlanmalıdır¹.
· Okulöncesi eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla kaynak ayrılmalıdır ².
· Yeni yapılan ilköğretim okullarında okulöncesi eğitim için derslik zorunlu hale getirilmelidir.
· Okulöncesinde kadrosuz usta öğretici uygulamasına son verilmelidir. Okulöncesi öğretmen yetiştiren kurumlardan mezun olup halen ücretli olarak çalışan ve öğretmenlik koşullarına sahip usta öğreticilere öğretmenlik olanağı sağlanmalıdır.
· Her ilköğretim okulu bünyesinde kademeli olarak okulöncesi eğitim sınıfı açılmalıdır.
· İlk ve ortaöğretim öğrencilerinin başarısızlıkları (özellikle matematik ve fen bilimleri) araştırılırken, okulöncesi eğitim faktörü dikkate alınmalıdır.
· Milli Eğitim Bakanlığı, okulöncesi eğitim kurumlarında ihtiyaç duyulan bütün belgelerin (öğrenci dosyası, karne, kitap ve diğer eğitim araçları) basımını üstlenmelidir.
· Bağımsız anaokulu öğretmenlerine yaz ve güz dönemi seminerlerinde ek ders ücreti
ödenmelidir³.
· Öğretmenlerin uzun ve kesintisiz çalışma süresi gözden geçirilerek, yeniden düzenlenmelidir.
(*) Huriye Pak İlköğretim Okulu Derince/KOCAELİ
Dipnotlar
(¹) 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 19. maddesinden, okulöncesinin isteğe bağlı olduğu biçimindeki ifade çıkarılarak, yerine, okulöncesi eğitimin devlet okullarında zorunlu olduğu ifadesi konulmalıdır.
Aynı Yasanın 22. maddesinde İlköğretim 6 – 14 yaşlarındaki çocukların eğitim ve öğretimini kapsar ifadesindeki 6 yaş yerine 4 yaş koşulu getirilmeli, 24. maddesinde de zorunlu eğitimin süresi 10 yıl olarak yeniden düzenlenmelidir.
(²) Milli Eğitim Bakanlığı’nın 30 Ocak 2004 tarihli genelgesinde, okulöncesi eğitimin önemine dikkat çekilerek, ilköğretim okullarında anasınıfı açılması ‘zorunlu’ hale getirilmiştir. Okulöncesi eğitime yeterli kaynak ayrılmadan, bu tür genelgelerle sonuç alınacağını düşünmek gerçekçi değildir.
(³) Yaz ve güz dönemi seminerlerinde ek ders ücreti sadece ilköğretim okulu bünyesindeki anasınıfı öğretmenlerine ödenirken, bağımsız anaokullarında görevli öğretmenlere herhangi bir ödeme yapılmamaktadır.
Kaynaklar
A. Y. (1915). Düşünülecek Meselelerimizden. Türk Yurdu, Sayı:75. Günümüz Türkçe’siyle yayımlayan: Tutibay Yayınları, 4.Cilt, s. 41, Ankara, 1999.
Açıkgöz, Saim. (2004). Kavramlarda Anlaşmak 1. Öğretmen Dünyası, Sayı: 291.
Anonim. (1983). Öğrencilerle İlgili Bazı Basılı Evrakın Milli Eğitim Bakanlığı’nca Hazırlanması, Bastırılması ve Satılması Hakkında Kanun. 25.07.1983/:2866.
Anonim. (2001).Eğitimde Acı Tablo. Eğitim-Sen.
Anonim. (2002). MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, 36-72 Aylık Çocuklar İçin Okulöncesi Eğitim Programı 2002. Yapa Yayınları, İstanbul.
Anonim. (2002. a). Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği. Resmi Gazete, 26 Şubat 2002.Sayı : 24679.
Âtuf, Nafi. (1916). Maarifimiz Hakkında-3. Türk Yurdu, Sayı:115. Günümüz Türkçe’siyle yayımlayan: Tutibay Yayınları, 5. Cilt, s.160, Ankara,2000.
Cole,Luella- Morgan, John J.B. (1968). Çocukluk ve Gençlik Psikolojisi. Öğretmen Kitapları: 126, s.330, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.
Erkan, S. (1998). Okulöncesi Eğitim Kurumlarında Hizmetiçi Eğitim. Milli Eğitim, Sayı:138. Aktaran: Alakuş, Ali Osman. Görsel Sanatlar Bakımından Okulöncesi Dönem Bireyleri. Eğitim Araştırmaları, Sonbahar 2003, Sayı:13.
Gürkan,Tanju. (2000). Okulöncesi Eğitim İlke ve Yöntemleri (Açıköğretim Okulöncesi Öğretmenliği Lisans Programı). TC Anadolu Üniversitesi Yayın No: 1219, Eskişehir.
Tekiner, Ö. (1996). Okulöncesi Eğitimin Önemi ve Çocuğa Kazandırdıkları. Milli Eğitim, Sayı:132. Aktaran: Alakuş, Ali Osman. Görsel Sanatlar Bakımından Okulöncesi Dönem Bireyleri. Eğitim Araştırmaları, Sonbahar 2003, Sayı:13.
Yavuzer, Haluk. (2002). Çocuk Eğitimi El Kitabı. Remzi Kitabevi, İstanbul.
Yücecan, Sevinç. (2004). Cumhuriyet, 03.02.2004.