EĞİTİM, ŞİDDETİ ÖNLEYEBİLİR Mİ?
Eğitimde şiddet olgusu, genelde öğretmenlerden kaynaklanan yanlış davranışlarla gündeme gelmektedir. Okullarda yaşanan şiddet olayları, basın yayın organları tarafından sağlıklı bir biçimde kamuoyuna yansıtılamamaktadır. Eğitimde şiddet gerçeğini, öğretmen ve yönetici “dayağı” ile sınırlandırmak doğru bir tutum değildir. Çünkü eğitim kurumlarında şiddet yalnız sınıflarda değil; koridorlarda, okul bahçelerinde, okula geliş-gidişlerde, basamaklardan inip çıkmalarda kısacası eğitim-öğretim etkinliklerinin her aşamasında farklı biçimlerde yaşanmaktadır. O halde, öğretmeni, eğitimde şiddetin “öznesi” olarak görmek gerçekçi midir?. Öğrenciler arasında yaşanan sorunların “çözümünde” de şiddet yöntemine sıkça başvurulmaktadır. Öğretmen- öğrenci ilişkilerinde şiddetin uygulayıcısı bazen öğretmen, bazen de öğrenci olmaktadır. Özetle ifade etmek gerekirse, okullarda tek yanlı değil, çok yönlü bir şiddet söz konusudur. Bu açıdan bakıldığında, eğitim-öğretim kurumlarında şiddetin öznesi değil, özneleri vardır.
Okullarda Cinayet İşleniyor
Okullarımızda ’80 öncesinde yaşanan Batı kaynaklı şiddet olaylarında silaha başvurulurdu. Ortada hiçbir somut neden yokken, gençler birbirine düşürülüyor ve ardından silahlar devreye sokuluyordu. Halkımızın değerli evlatları, dış destekli bu istikrarsızlaştırma operasyonlarının kurbanı olmuştu.
Bugün okullarımızda yine cinayetler işleniyor. Fakat işlenen cinayetler ’80 öncesinden farklı nedenlere dayanıyor. Cinayetlerin, AB ve ABD’de yaşananları çağrıştırması elbette bir rastlantı değil. Okul sıralarında “katil” olan gençlerimiz, Avrupa’nın sömürgeleştirme programının kurbanlarıdır. Ekonomik ve siyasi bağımlılığın yarattığı toplumsal yıkım, sınıflara öğrenci kanı akıtmaktadır.
Ulusal kimliğe ve yurda yabancılaşma duygusunun, cinayete de AB standardı getirmesi doğal karşılanmalıdır!
ABD’nin Colorado eyaletindeki Columbine Lisesi’ni 20 Nisan 1999’da basan iki öğrenci, biri öğretmen 13 kişiyi öldürmüş, 23 kişiyi de yaralamıştı. Benzer katliamlardan bir diğeri de Almanya’da meydana gelmişti. Almanya’nın Erfurt kentindeki Gutenberg Lisesi’nden, devamsızlık ve başarısızlık nedeniyle ilişiği kesilen 19 yaşındaki Robert Steinhaeuser adlı öğrenci, tabancayla okulu basıyor ve 14 öğretmen, 2 öğrenci ve 1 polisi öldürüyor! (27-28 Nisan 2002 tarihli gazeteler) Bizde henüz bu boyutta bir öğrenci katliamı yok, ama yaşanan şiddet olaylarının ipuçları önümüzdeki dönem açısından endişeye mahal olduğunu gösteriyor. İşte basından birkaç örnek:
Manisa Tİcaret Lisesi öğrencilerinden E. Ç (17), adam yaralama gerekçesiyle tutuklu bulunduğu cezaevinde düzenlenen etkinlikte öğretmeni Aylin ERÇİN’le karşılaştı .(26.04.2002, Akşam)
Kumburgaz Mehmet Erçağ Ticaret Meslek Lisesi öğrencilerinden Gamze Salman’ı tabancayla öldürmekten sanık 17 yaşındaki lise 1. sınıf öğrencisi M.A, 24 yıl ağır hapis cesazı ile yargılanıyor. Sanığın avukatı, yargıca, ”Müvekkilimin okula gitmesi gerekiyor, lütfen tahliye edin.” talebinde bulundu. (06.05.2002,Hürriyet
Bursa’nın Emek Beldesi’ndeki Nezir Gencer İlköğretim Okulu öğrencileri arasında çıkan tartışma, bıçaklı kavgaya dönüştü. M.A (14) adlı öğrenci, E.T’yi (14) göğsünden bıçakladı. (10.05.2002, Star)
Kayseri Şehit Aziz Özkan Lisesi Fizik Öğretmeni Haki Doymuş (44), sokakta karşılaştığı eski öğrencisi T.T’nin (17) sözlü saldırısına öfkelenerek, tabancayla ateş açtı. T.T ve babası yaralandı. (14.05.2002, Posta)
Samsun Ticaret Meslek Lisesi öğrencisi Mustafa KESKİN (18), Endüstri Meslek Lisesi’nde kız meselesi yüzünden çıkan kavgada araya giren Mehmet NİCE’yi kalbinden bıçaklayarak öldürmekten dolayı yargılandığı davada 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı.(19.10.2002, Milliyet)
Ankara Çankaya Lisesi’nde kız meselesi yüzünden çıkan tartışma, kavgaya dönüştü. Bıçak kullanılan olayda biri ağır olmak üzere, 9 öğrenci yaralandı.(24.10.2002,Posta)
İzmir’in Asarlık Beldesi Haldun Koşay Lisesi 10. sınıf başkanı O.K (17), disiplin sağlamak isteyince canından oldu. O.K’ ye sinirlenen 16 yaşındaki E.B, arkadaşını kalbinden bıçaklayarak öldürdü. (26.10.2002, Star)
Öğrenciler Neden Kavga Ediyor?
Öğrenci ilişkilerinde yaşanan her “sert” davranış, şiddet kavramıyla açıklanamaz. Oyunlarda arada bir yaşanan sorunlar ve anlaşılması güç şakaların şiddet içeren davranış olarak değerlendirilmesi yanlıştır.
Sorunların çözümünde zorun tek seçenek olarak yeğlenmesi, şiddet içeren davranışların yolunu açar. Bu kavramın fiziksel zor kullanımı ile sınırlandırılamayacağı açıktır. Kişiliği hedef alan, hakaret özelliği taşıyan görsel-işitsel her şey bu çerçevede değerlendirilebilir.
Hedefsizlik, ideallerden uzaklaşma, vatansızlaştırma programının sonuçları ve sosyo-ekonomik sorunlar şiddetin anasıdır. Bu durum, toplumun değerlerine yabancılaşmayı beraberinde getirir ve maddi çıkarları biricik
seçenek olarak “bireylerin” önüne serer. Birey artık her şeydir! Uğruna ölünecek vatan düşüncesi enayilik olarak değerlendirilir! Ülkesi sömürgeleştirilirken, küçük çıkarlar peşinde koşanlar işte bu anlayışın ürünüdür.
Çukurova Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı tarafından yapılan bir araştırma, lise öğrencilerinin yüzde 17’sinin silah taşıdığını gösteriyor! Adana’da 10 ayrı liseden toplam 2 bin 352 öğrencinin katıldığı ankette, öğrencilerin önemli bir bölümünün okul içinde ve dışında tabanca, bıçak ve çakı taşıdığı, yüzde 30’unun son bir yılda ortalama 3 kavgaya karıştığı saptanmış. Tabanca, kesici ve delici aletlerle tehdit edilip,
korkudan en az 3 gün okula gidemeyenlerin sayısı da yüzde 3 olarak belirlenmiş. Araştırmayı gerçekleştiren Dr. Ersin AKPINAR, ailelerin, eğitmenlerin ve emniyet yetkililerinin bu araştırma sonucundan pay çıkarmaları gerektiğini belirtiyor. ((03.05.2002, Posta)
Yalnız ilk ve orta dereceli okullarda değil, üniversiteli gençler arasında da kavgalara sıkça rastlanmaktadır. Üniversitede yaşanan kavgaların nedenleri arasında siyasi görüş farklılıkları, kız meselesi, toplu yaşamdan (yurtlar) kaynaklanan sorunlar vb. rol oynamaktadır. İlköğretim okullarında yaşanan kavgalarda gerekçeler yaşa ve cinsiyete göre farklılıklar göstermektedir. Eşyanın çalınması, oyun bozanlık, sınıflarda yaşanan iktidar mücadelesi, pek belli edilmese de özellikle 8.sınıflarda kız meselesi, fiziksel sorunlar vb. nedenlerden dolayı öğrenciler arasında zaman zaman ölümle sonuçlanan kavgalara neden olmaktadır.
Öğrencilerde rastlanan şiddet eğiliminin, neden değil sonuç olduğu unutulmamalıdır. Çünkü nedenler daha derinlerde ve okulun dışındadır.
Öğretmenler Neden Dövüyor?
Günümüzde öğretmenlerin en çok yakındıkları sorunlardan biri de sınıflarda yaşanan gürültüdür. Gürültü, öğretmen-öğrenci ilişkilerinde gerginliklere ve istenmeyen davranışlara neden olmaktadır. Denebilir ki, bu sorun eğitimimizin başta gelen sorunlarından biridir! Peki öğrenci, neden ders dinlemeyi değil de gürültü çıkarmayı tercih ediyor? Bunun en önemli nedeninin ezberci, ulusa ve yaşama giderek yabancılaşan eğitim sistemi olduğu açıktır. Yaşamla bağı kurulamayan ve uygulama olanağı bulunmayan bilginin, adeta zor kullanılarak öğrenciye ezberletilme çabası, sınıfta derin bir sessizliği zorunlu kılar. Sınıflarda bu çabanın başarıya ulaşmasını engelleyen her tür parazit (Anlamsız sorular, gülüşmeler, konuşmalar) dozu kaçırılan uygulamalara neden olabilmektedir.
Dayak, ezberci ve ulusal eğitime giderek yabancılaşan bir eğitim sisteminin defosudur.
Köy Enstitülü eğitimcilerimizden Muharrem AÇIL, Enstitülerde öğrenciye dayak atılmadığını ifade ediyor. Uygulama ağırlıklı bu okullarda dayağın olmaması son derece doğal. Günümüzde de durum değişmemiştir. Eğitimde uygulamaya ağırlık veren okullarda (Teknik okullar) gürültü çıkarmak için hiçbir neden yoktur. Atölyede çalışan öğrenci, konuşmaya bile ayıracak zaman bulamamaktadır. Bu durum, ezberci eğitimin, sorunların ana kaynağı olduğunu göstermektedir. Bugün eğitimimizi olumsuz yönde etkileyen ezbercilik, sınıfta “disiplin” sağlama adına, öğrenciye uygulanan şiddetin yolunu açmaktadır. Öğretmenlerimiz, ezberci eğitimi kendi çabalarıyla sınırlandırabilir. Basit de olsa, derslerde araç-gereç kullanımını yaygınlaştırma, uygulamaya ağırlık verme vb. çabalar eğitimde yaşanan şiddetin azalmasında önemli rol oynayacaktır.
Öğretmen-öğrenci ilişkilerinde şiddet olumsuz bir rol oynamaktadır. Öğretmenin disiplin sağlamak amacıyla öğrenciyi dövmesi, adeta evrensel bir gerçek olarak algılanmaktadır. Bu gerekçe aslında yıllardır hiç değişmemiş. Her yıl, bir önceki yıla oranla okul disiplinin bozulduğu düşüncesi genel kabul görmüş.
Yıllar önce, M. Necmettin HACIEMİNOĞLU, okullarda disiplin konusunu işlediği bir makalede şu görüşlere yer vermiş:
“Bugün orta öğretim kademelerinde gereken disiplini sağlamanın artık çok güç hale geldiğini bütün öğretmen ve idareciler kabul etmektedirler. Bilhassa Anadolu’daki lise ve dengi okullarda öğretmeni daima huzursuz, idareyi ise en çok meşgul eden mesele sık sık rastlanılan disiplin dışı hadiselerdir. (….) Demek ki disiplinsizlik, okulların sınırlarını aşıp, memleket çapında mesele olacak kadar azgın bir hal almıştır.” (Türk Kültürü, Şubat 1966, Sayı 40)
1966 yılında disiplin konusunda yazarı kaygılandıran durum, bugün de geçerliliğini sürdürmektedir. Bağımsızlıkçı ve halkçı karakter taşıyan ulusal eğitim davasından adım adım uzaklaşma çabası, eğitim-öğretim hizmetlerinde yaşanan Cumhuriyet coşkusunu azaltmıştır.
İşte dayak, bu girişimlerin sonucunda eğitimimizin bir parçası olarak genel kabul görmüştür!
Eğitim-öğretim etkinliklerinde yaşanan şiddetle ilgili önemli bir nokta da yansıtılış biçimidir. Basın-yayın organlarında, öğretmen, şiddetin tek sorumlusu olarak gösterilmektedir. Bu durum bilimsel bir değer taşımasa da, kamuoyunu olumsuz yönde etkilemektedir. Özellikle ulusal basın bu konuda dikkatli davranmalı ve okullarda yaşanan şiddet olaylarını nesnel bir biçimde yansıtmalıdır.
Şiddetin Kaynağı Eğitimsizlik mi?
Şiddetle ilgili haberlerde göze çarpan birinci nokta, ciddi bir araştırma yapılmadan, okulun yönetici ve öğretmenlerinin şiddetin kaynağı olarak gösterilmeleridir. Haberlerde uzman görüşüne yeterince yer verilmemesi, olayların kavranmasını zorlaştırmaktadır. Şiddetle ilgili haberlerde dayakçı öğretmen ve yöneticilerin öne çıkarılması, şiddetin asıl kaynağını gizlemekte ve devlet okulları ile ilgili önyargıların oluşmasında önemli roller oynamaktadır. Haberlerde dikkati çeken ikinci nokta ise, şiddet içeren davranışların sosyo-ekonomik yapıdan ve üretim ilişkilerinden bağımsız bir biçimde ele alınmasıdır. Bu durum, şiddetin kaynağına inilmesini engellemekte, çözüm üretme olanağını ortadan kaldırmaktadır.
Eğitimsizlik, kamuoyuna yansıyan şiddet olaylarının kaynağı olarak gösterilmektedir. Şiddetin kaynağı olarak eğitimsizliğin gösterilmesi, eğitime soyut ve sınıflarüstü bir işlev yüklemektedir .Eğitim sanıldığı gibi sınıflarüstü bir özelliğe sahip olsaydı, bu düşünce en azından kuramsal açıdan doğru olabilirdi.
Peki eğitim kurumlarında gerçekleşen fiziksel saldırı, cinayet ve yaralama olaylarının önüne eğitimle geçilebilir mi? Sorunları şiddetle çözme eğilimini eğitimsizlik mi güçlendirmekte, yoksa eğitim dışı başka etkenler mi şiddeti beslemektedir? Şiddetin önlenebilmesi için iyi bir eğitim ya da öğüt yeterli olabilir mi?
Önlem Alınabilir mi?
Olgular, maddi temeli ortadan kaldırılmadıkça, şiddetin köklerinin kurutulamayacağını gösteriyor. Çünkü şiddet genetik değil, sonradan öğrenilen bir davranış türüdür. Bu öğrenme, insan iradesinden bağımsız bir biçimde gerçekleşmektedir. Mülkiyet ilişkileri ve iktidar mücadelelerinin serasında yetişen şiddeti, ulusal niteliğini yitirmiş işbirlikçi-vatansız sınıfların denetimindeki eğitim kurumlarından bütünüyle tasfiye etmek gerçekçi değildir. Bu olgu, şiddetin tasfiyesi için de Cumhuriyet Devrimimizin halkçı ve bağımsızlıkçı eğitim sistemine mecbur olduğumuzu gösteriyor.
Her şeye karşın çocukların ve gençlerin şiddet içeren davranışlarda bulunmalarını engellemek ya da en aza indirmek için şu önlemler alınabilir:
· Olanaklar ölçüsünde, şiddet içeren yayınlardan uzak tutulmalıdır.
· Paylaşma, yardımlaşma ve dayanışmayı esas alan ortamlarda yaşamalarına olanak tanınmalıdır.
· Yeteneklerini geliştirme ve kendilerini güzel sanatlar ya da spor aracılığı ile ifade etmeleri için gerekli koşullar yaratılmalıdır.
· Ev ya da okul ortamında sorumluluk verilerek, bazı değerlerin farkına varmaları sağlanmalıdır.
· Toplumsal etkinliklere katılım özendirilmelidir.
· Okul dışında geçirilen zaman ve arkadaşlık ilişkilerine dikkat edilmelidir.
· Anne-baba arasındaki tartışmalar,çocukların yanında yapılmamalıdır.
Şiddetin ekonomik ve kültürel köklerinin kurutulması için büyük bir toplumsal seferberliğe gereksinim duyulmaktadır. Ülkemizin eğitim kurumlarında güçlendirilmek istenen vatansızlık, ulusal değerlere yabancılaştırma ve Batı hayranlığı, ekonomik ve sosyal çöküntüye paralel olarak gençliğimizi de şiddetin tutsağı haline getirmektedir. Şiddetin, toplum yaşamının her alanından kazınacağı günler gelip kapıya dayanmıştır. Bu nedenle, ulusumuzun, tarihin derinliklerinden gelen bağımsız ve başı dik yaşama tutkusunun geleceğimize ipotek koyan Yeni Tanzimatçılığa da galip geleceğini büyük bir güvenle söyleyebiliriz.