Bu yazının amacı, eğitim-okul yöneticilerinin mesleğe yabancılaşma nedenlerini irdeleyerek, çözüm önerisi sunmaktır. Eğitim yöneticilerini eğitime yabancılaştıran etkenler… Okul-eğitim yöneticiliği yaşam boyu sürdürülebilecek bir meslek mi? MEB, eğitim dışı kuvvetlerin müdahale alanı olmaktan çıkarılabilir mi? Yönetici atamalarında, sınav koşuluna ek olarak, hangi ölçütlere gereksinim duyulmaktadır? Eğitimde kalite ile eğitim yöneticilerinin niteliği arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
Anahtar Sözcükler: Eğitim Yöneticiliği, Mesleki Yabancılaşma, Liyakat
Öğretmen tokatlayan okul müdürleri… Okul müdürlerini azarlayan valiler ve milli eğitim müdürleri… Denetimi polisiye eyleme dönüştüren ilköğretim müfettişleri… Özellikle köylerde görev yapan öğretmenlere yönelik milli eğitim ‘operasyon’ları…
Daha düne kadar aynı okulda görev yaptığı en yakın arkadaşını bile ‘terfi’den kısa bir süre sonra ‘tanımayan’ yöneticiler… Okullarında görev yapan öğretmenlerle ‘muhatap’ olmayan müdürler…
Bir zamanlar sınıfta ders anlatan ve meslektaşlarıyla dayanışma içinde olan öğretmeni, yönetici olduktan sonra değiştiren sihirli güç nedir? Hangi etkenler, eğitim yöneticisini, bir zamanlar yakındığı uygulamaların öznesi haline getirmektedir?
Eğitim-Okul Yöneticiliği
Eğitim sistemi ve eğitim yönetimi kavramları, eğitimin bütünü ile ilgilidir. Eğitim yönetimi, sistemi bütün olarak çözümleme ve birleştirmeyi amaçlar. Eğitim sistemi okulu da kapsayan bir üst sistem konumundadır. Okul, eğitim sistemi içindeki alt sistemlerden en kritik ve etkili olandır (Bursalıoğlu, Ziya. Eğitim Yönetiminde Teori ve Uygulama. Pegem Yayın, No:1, Ankara:1991). Genel kullanımıyla eğitim yönetimi kavramının içeriğinde, halk eğitim müdürlükleri, ders araçları merkezi, ilçe milli eğitim müdürlükleri vb. okulun dışındaki başka eğitim kurumlarının yönetimi de algılanmaktadır (Açıkalın, Aytaç. Toplumsal Kurumsal ve Teknik Yönleriyle Okul Yöneticiliği. Pegem Yayın, No:10, Ankara:1995).
Okul yöneticiliği, eğitim yöneticiliğinden ayrı bir meslek olarak değerlendirilmektedir. Okul yöneticilerinin yeterlik alanları, eğitim yöneticilerinden farklıdır (Açıkalın,1995, s.3) Bursalıoğlu (1981) eğitim ve okul yöneticilerini birbirinden ayırmıştır. (Bursalıoğlu, Ziya. Eğitim Yöneticisinin Yeterlikleri. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Yayın No:93, Ankara:1981)
Yöneticilerin Niteliği ve Eğitimde Kalite
Her eğitim sistemi, kendisine uygun yöneticiyi yaratır. Şöyle de ifade edilebilir:Yöneticilerin niteliği ile eğitimin kalitesi arasında doğrudan bir bağ kurulabilir.
Çarpık Atama Sistemi
Eğitim yöneticileri, sınavla alınan yöneticiler bir yana bırakılırsa (sınavların güvenirliği hakkında herhangi bir bilgimiz yok), tamamen eğitim dışı kuvvetler (siyasi nüfuz, eşraf, aşiret) tarafından belirlenmektedir. Bu durum, eğitim kurumlarının kendilerini savunma reflekslerini zayıflatmaktadır. Böylece, yöneticilere kurum dışı müdahalelerin yolu açılmaktadır.
Yöneticilerin, kurumun demokratik işleyişi içinde seçilememesi, milli eğitim müdürlüklerini, atamalarda belirleyici olan gerçek ve tüzelkişilerin müdahalesine açık hale getirmektedir. Kurum, dış müdahalelere açık hale getirilince, yönetici atamalarında dikkate alınması gereken “görevin gerekleri ile liyâkat ve kariyer ilkeleri ” (Millî Eğitim Bakanlığı Yönetici Atama ve Görevde Yükselme Yönetmeliği, Madde 1, Resmi Gazete, 25.06.2003, 11.06.2003/25135). kağıt üzerinde kalmakta, böylece eğitimcileri zaman zaman hayretler içinde bırakan niteliksiz ve çapsız yöneticilerin yolu açılmaktadır.
(*) Hüseyin Canerik, Huriye Pak İlköğretim Okulu Derince/KOCAELİ
(**) Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, bu uygulamaya, bilgisayarların amaç dışı kullanılmasını önlemek amacıyla başvurduğu öne sürülmüştü. Kamu malını koruma konusundaki bu ‘duyarlılığın’ ihaleler ve yöneticilerin özel telefon görüşmelerinde gösterilip gösterilmediği hakkında bilgi sahibi değiliz. Bilgisayarın ‘meşgul’ edilmesinin bir bedeli olduğu kesindir, ya kamuoyuna açıklanamayan ve hesabı sorulmayan büyük vurgunlar?
(***) Okul Müdürü, olayı “komplo” olarak nitelendirmiştir.
Yönetici Davranışları: Dayak, Azar, Hakaret!
Eğitim yöneticilerinin, koltuklarını borçlu oldukları kişilere karşı son derece saygılı davrandıkları, fakat aynı duyarlılığı eğitimcilere göstermedikleri gözlenmektedir. Ülkemizdeki bütün eğitim yöneticilerinin benzer tutum sergiledikleri söylenemez. Bunun en önemli kanıtı, eşrafa kafa tutanların sık sık cezalandırılmalarıdır.
‘80’li yıllarda Erzincan İl Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan B.K’nin, makamına giderken, bina girişinde ‘sakız çiğneyen’ genç bir bayan öğretmene tepkisi aynen şöyle: “Çıkar o sakızı ağzından, yoksa ağzını yırtarım!”
Düzce Valisi Cengiz Bulut’un, kendisini karşılamayan Işık İlköğretim Okulu Müdürü Hurşit Ali Atalı’yı azarlaması (A. Vakit, 25.05.2003); Çorum Valisi Erhan Tanju’nun, İnönü Lisesi Müdürü Muharrem Zorlu’ya karşı basın önünde aynı tavrı sergilemesi (Milliyet, Hürriyet, Posta, 20.09.2003); Zonguldak Valisi İsmet Metin’in, Ereğli Lisesi yöneticilerine kızması (Zaman, 13.01.2003) ; Atatürk Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kemalettin Kara’nın, Doç. Dr. Ali Öztürk’e küfür ederek saldırması (Hürriyet,Milliyet, 04.07.2003); Antalya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, bir bayan memurun bilgisayarla sohbetini ‘canlı’ olarak personele izletmesi (**); Trabzon İskenderli Lisesi Müdürü Muhammet Öztürkün, Bedia Karataş adlı öğretmeni tokatlaması (***) vb. örneklerden de anlaşılacağı gibi, yöneticiler, eğitimcilere basın önünde bile rahatlıkla hakaret edebilmektedir.
Büyükşehirlerdeki birçok öğretmenin ‘bankamatik öğretmen’ (Yeni Şafak, 26.03.2003) durumunda olduğunu öne süren Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, öğretmenlerle ilgili şu değerlendirmeleri de dikkat çekicidir: “Sahte rapor alıyorlar, okula uğramıyorlar. Boş oturuyorlar. Okumuyorlar. Akşama kadar okey oynuyorlar. Bilgisayar bilmiyorlar.” (Hürriyet, Milliyet, 04.07.2003).
Çözüm Önerileri
· Eğitim yöneticilerine derse girme zorunluluğu: Okul yöneticileri haftada 6 saate kadar derse girmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, yöneticilerin, mesleğe, eğitime ve eğitimin asli unsurlarına yabancılaşmasını az da olsa engellemektedir. Derse girmeyen yönetici, eğitimin sorunlarına çözüm üretemez. Çözüm sadece mevzuattan ibaret değil. Ayrıca yasa ve yönetmelikler de pratiğin ürünüdür ve gelişen her pratik kendisine uygun düzenlemeleri de kaçınılmaz hale getirir.
Milli Eğitim Bakanlığı, ilk ve orta dereceli okul yöneticileriyle sınırlandırılan derse girme zorunluluğunu il ve ilçe milli eğitim yöneticilerini de dikkate alarak yaygınlaştırmalıdır. İl ya da ilçe milli eğitim yöneticilerinin, haftada 6 saate kadar derse girmeleri konusunda yönetmelik değişikliğine gidilmelidir. Milli eğitim yöneticileri haftada birkaç saat derse girdiğinde, yönetim hizmetleri aksamaz. Okullara sadece ‘açık arama’ amacıyla giren bir yöneticiye ders okutma zorunluluğu, eğitim yöneticisini bürodan koparacak ve asli görevini yani eğitimciliği unutmasını önleyecektir.
· Atamalarda liyakat esası: Yöneticilerin sınavla atanması uygulamasına devam edilmelidir. Fakat sınavın tek belirleyici olması, bazı sakıncaları da beraberinde getirmektedir. Bu uygulama biraz daha geliştirilebilir. Örneğin sınavda başarılı olan adayların atanmasında, mesleki birikim ve deneyimler de dikkate alınabilir.
Eğitim yöneticiliği görevine sadece öğretmenler atanmalıdır. Siyasal nedenlerle kurum dışından yapılan atamalar mesleğin yanı sıra eğitim-öğretime de zara vermektedir. Eğitim yöneticiliği, iktidar partilerinin, seçimlerde başarısız olmuş bazı adaylarının ‘teselli’ edildiği bir meslek olmaktan çıkarılmalıdır.
· Görev süresine sınırlama: Eğitim yöneticisinin asli görevi eğitimciliktir. Yaşam boyu yöneticilik, bazı olumlu özelliklere karşın, meslekte yozlaşma ve yabancılaşmaya neden olmaktadır. Osmanlı maarif nazırlarından Haşim Paşa’nın (1903-1908) “Mektepler olmasa maarifi çok iyi idare ederdim.” (Açıkalın, Aytaç.Toplumsal, Kurumsal ve Teknik Yönleriyle Okul Yöneticiliği. Pegem Yayın, No:10, Ankara: 1995) sözleri günümüzün bazı yöneticilerinin durumunu çok iyi ifade etmektedir. Uzun süreli yöneticilik rahatına düşkün, öğrenci ve öğretmenlerden nefret eden günümüzün Haşim Paşa’larını yaratmaktadır.
Yöneticilerin görev süresi 5 yılla sınırlandırılmalı ve ömür boyu yöneticilik uygulamasına son verilmelidir. Görev süresi dolan eğitim yöneticileri (milli eğitim müdürleri) okul yöneticileri tarafından; okul yöneticileri de öğretmenler kurulunca yöneticiliğe yeniden aday gösterilebilir. Okul yöneticileri tarafından aday gösterilmeyen eğitim yöneticileri ile öğretmenler kurulu tarafından önerilmeyen okul yöneticilerinin yeniden atanmalarına olanak tanınmamalıdır. Yöneticiliğe ikinci kez önerilen adayların atanmasında nesnel ölçütler (alanında yaptığı bilimsel ve akademik çalışmalar, görevde olduğu sürece il-ilçe-okulda yürütülen toplumsal etkinlikler, il-ilçe-okulun genel başarı düzeyi; bölgesel, ulusal, uluslararası yarışmalarda alınan dereceler vb.) esas alınmalıdır.
· Yetki paylaşımına gidilmelidir: Eğitim yöneticisini yozlaştıran en önemli nedenlerden biri de yetkilerin tek elde toplanmasıdır. Kurumda son sözü müdürün söylemesi doğaldır, fakat karar sürecine müdür yardımcıları, şube müdürleri ve çalışanların katılması verimlilik ve demokrasi açısından bir zorunluluktur. Yetkilerini yardımcılarıyla paylaşmayan, karar sürecine çalışanların katılımını sağlayamayan eğitim yöneticilerinin başarılı olması çok zordur. Eğitim-okul yöneticileri yardımcılarına sadece sorumluluk değil, yetki de vermelidir. Kurumun her işine koşan yöneticileri, sıkça yakındıkları ‘yalnızlık’tan kurtaracak biricik formül, yetki paylaşımı ve demokratik katılımcılıktır.