Hüseyin Canerik
Beyce (Pıriye) köyünde gözlerini açtığında Pülümür Vadisi’nin batı yakası insansızdı. Vadinin ortasından geçen Pülümür Çayı’nın batısındaki köyler boşaltılmış, geniş bir coğrafya Memnu Mıntıka (Yasak Bölge) ilan edilmişti.
Saray, Memnu Mıntıka dışında kalan Beyce’de 1942 yılında doğdu. Beser-Ali Kul çiftinin kızı. Annesi Beser Hanım, Mezra köyünden Melek-Sadık Fırat çiftinin kızı, İmam Fırat’ın (Dede İmam, 1915-1978), kız kardeşi.
Babası Ali Kul, Çanakkale’de askerlik görevini yaparken şehit düşer. Ağabeyi Ali Binat, asker babaya gönderilen mektuplara, kardeşlerinin elini çizer. Pülümür’den Çanakkale’ye postalanan, minik ellerle bezenmiş mektupların kaçının babaya ulaştığını bilen olmaz. Beyce’de mezar taşı bile olmayan baba, küçük kızının yüreğinde ömür boyu dinmeyen bir yangındır artık.
Genç yaşta dul kalan Beser Hanım, kaynı Güzel’le evlendirilir.
1950 yılı sonbaharıydı.
Mezralı iki âşık sessizce evden kaçmış, Beyce yoluna düşmüştü. Okul çağındaki Saray, ısırgan otlarının boy verdiği bahçedeydi. Annesinin bahçeye gönderdiği kız, eve yaklaşan konukları görünce yapması gereken işi unutmuştu. Saray, yazması pullu genç bir kızı ve Kırmızıköprü köylerinin ünlü zurnacısını karşısında görünce şaşırmıştı.
Yazmalı kız Kezban Arslan (1928), zurnacı delikanlı ise Musa Fırat’tı (1931).
Güzel Kul’un evinde iki ay kalan Kezban-Musa Fırat, iki kız kardeşin, Saray ve Teberik’in (Fatma, 1936-2022) yaşamına renk katar. Köy düğünlerine giden zurnacı, o zaman 8 yaşındaki Saray’ın cömertliği sayesinde ceplerini cevizlerle doldurur. Ceviz içi, ahşap un ambarının üzerinde, boncuklarla süslenmiş deride saklanır.
Musa, yola çıkmadan önce çinko tası Saray’a uzatır, kulağına fısıldar:
“Dayısı, içine ceviz koy, düğüne gidince sana kurdele alacağım.”
Ceviz içi dağıtmaktan yorgun düşen kızın gözü yoldadır. Musa düğünden dönecek, siyah ve gür saçlarına kurdele takacaktır. Beklenen gün gelir, yorgun zurnacı cebinden çıkardığı kurdeleyi ikiye böler. Çoğalan kurdelelerle kızın saçını bağlar.
Teberik, kız kardeşinin kurdelelerini görünce gözyaşlarını tutamaz.
Bu arada derideki ceviz içi günden güne eksilmektedir.
Beser Hanım, derinin dibinde bir avuç ceviz içi kaldığını fark ettiğinde iş işten geçmiştir.
Kezban, kaçarak geldiği Beyce’den at sırtında Mezra’ya döner.
Aradan yaklaşık dokuz yıl geçer.
Kezban’ın annesi Emine Arslan (1911-2000), Turluk (Keymazu/Kaymazan) köyündeki görümcesi Beser Akyıldız’ı ziyarete giderken, Beyce’de Güzel Kul’un evine konuk olur. Kan kardeşi (bacı) Beser Kul, konuklardan habersiz, kızı Saray’dan zervet (yöresel yemek) yapmasını ister. Saray, hamuru yoğurur, sacın üstüne köz koyarak bızıke, ardından da zervet yapar. Kısa sürede hazırlanan yemek, Emine Arslan’da şaşkınlığa yol açar. Önceden mi hazırladınız, diye sorar. O sırada hazırlandığını öğrenir. Kızın el çabukluğundan dolayı mutlu olur.
Mustafa Fırat, Kore Türk Birliğindeki görevini tamamlamış, yurda dönmüştür. Yakışıklı genç, boynunda fotoğraf makinesi, hayat arkadaşı aramak için yollara düşer. Nazımiye Hanköy’den (Karvan/Kervan) başlayarak köy köy dolaşır. Krallar gibi karşılanan delikanlıya özel yemekler yapılır. Toprak damlı, kesme taş yapılı evlerin mutfağından şiresoj, zervet kokusu yayılır.
Bu arada annesi Beser Fırat (1888-1983), askerden dönen oğluna uygun kız bulmak için boş durmaz. Köylüsü Emine Arslan, kan kardeşi Beser Kul’un eli çabuk kızını önerir:
“Beser’in kızı, kılıç yarısı. Onu niye istemiyorsunuz?”
Mustafa’nın babası Mehmet Fırat (18??-1960), bunun üzerine Beyce’de Güzel Kul’un evine konuk olur. Yakışıklı Mezralının köy seyahatleri, babasının Pıriye’ye gitmesi üzerine sona erer.
Mehmet Fırat, Saray evde yalnızken, oğlu Mustafa’dan (1935-2022) söz eder:
“Oğlum Mustafa, Kore’den geldi. Çok yakışıklı, seni ona isteyelim.”
Saray, utanır, ambarın arkasına saklanır.
Güzel Kul, Pülümür’deyken Mustafa Fırat eve lokum, kuru yemiş vb. hediyeler gönderir. Amcası, kuru yemişleri Saray’a vermek ister. Saray, kabul etmez. Amca, o sırada olup bitenlerden habersiz görünür.
Birkaç gün sonra Mehmet Fırat, oğulları Ali (1922-1995) ve Mustafa’yla birlikte Beyce’ye gider, Kul ailesine konuk olur. Mustafa Fırat, sırtında sırmalı ceket, üstü başı düzgün, yakışıklı bir delikanlıdır. Kolları yıpranmış bir entari giyen Saray, dışarıda çamaşır yıkamaktadır. Mustafa, kapı aralığından Saray’a bakar. Saray utanır. Annesi, Saray’a, gel seninle resim çektirmek istiyorlar, der. Kız kabul etmez, ama Mustafa, Kore’den getirdiği makineyle Saray’ın fotoğrafını gizlice çekmeyi başarır.
O fotoğraf, yıllar sonra İstanbul’da kaybolur!
Ertesi gün konukların gitme vakti gelir. Annesi, Saray’dan, konuklara bir teneke ceviz hazırlamasını ister. Cevizler, alt katta kurutulmak üzere yere serilmiştir. Saray, bir teneke dolusu cevizi alt kattan üst kata geçiş için kullanılan ‘pencereden’ (kulva) annesine uzatır. Anne, cevizi Ali’ye vermek ister. Ali, sinirlenir, tenekeyi alır atar. Cevizler dağılır. Dağılan cevizlerin bir kısmı, ‘pencere’den, Saray’ın üzerine yağar:
“Bize kızı göstermiyorsunuz, bir de ceviz veriyorsunuz!”
Ali Fırat, Beser Hanım’ın ısrarı üzerine ceviz almaya ikna olur.
Mustafa Fırat, çalışmak için İstanbul’a gider. İstanbul’dan Pülümür Beyce köyüne mektup yazar. Mektup, Güzel Kul’un adına gönderilse de aslında Saray için kaleme alınmıştır. Bu arada kız istenir. Damat İstanbul’dayken kıza kına yakılır. Kıza bir Reşat altın ve Kore’den getirilen inci hediye edilir.
O inci yıllar sonra ortadan kaybolur.
Çiftin düğünü 1959 yılında yapılır.
Beyceli gelin, Mezra’ya at sırtında gider. Gelin, ata binmek için sandalyeye ayak basar basmaz ahşap sandalye kırılır! Mezra köyünün mizah ustası Ferhat (Paşa) Arslan (1898-1973), gelinin annesine seslenir:
“Beser, sen bütün yiyecekleri kızına mı yedirdin?”
Saray-Mustafa Fırat çiftinin davulcusu Ali Canpolat, zurnacısı ise Musa Fırat’tır. Musa Fırat, Beyce’den Mezra’ya kadar soluklanmadan çaldığı zurnayla ceviz içinin hakkını fazlasıyla verir.
Mehmet Fırat ve ailesi, 1948 yılında, Sakarya Pamukova Mekece’den Pülümür Mezra köyüne döner. Aile, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün talimatıyla a verilen kağnı, bir çift öküz (Karagöz ve Ceylan) ve Mekece’nin verimli toprağına veda eder.
Mustafa’nın ağabeyi Ahmet (Kamer) Fırat (1924-2014), 1949-1950 yılarında Mezra köyündeki evinin bir odasında bakkal işletir.
Fırat kardeşler, Kamer Fırat’ın (1920-1985) babası Ahmet Fırat’ın Kırmızıköprü’deki arazisini satın alır, 1960’lı yılların başında yayla evi yapar. Yörede gome olarak adlandırılan tek göz yayla evi, yaz aylarında hayvancılık için kullanılır. Hıdır Akkılıç (1925-1970) ve Ahmet Fırat, zaman zaman yayla evinde kalır.
Ahmet Fırat, toprak damlı yayla evinin üst tarafında kesme taştan ev yaptırır. Akdikli Hüseyin Demirbilek (Wuşene Sıleman) ve diğer ustalar, yeni yapıya emek verir. Ahmet-Saray Fırat (1926-2008) çifti, Kırmızıköprü’de Şilavend suyunun yakınlarındaki yeni eve taşındıktan sonra boşalan yayla evine Rüstem ve ailesi yerleşir.
Rüstem, bölgede Rıstam adıyla tanınan, Roman vatandaşlardandır. Köyleri dolaşan Rüstem, kapları kalaylar, deri elek (kalbur) yapar, sepet örerdi. Rüstem ve diğer aile bireyleri köylere çıkar, lokma toplar, sepet ve elek satardı. Alışveriş genelde takas (değişim) yoluyla gerçekleştirilir. Roman zanaatkârlar, el becerisi ürünlerini tereyağı vb. ürünler karşılığında Pülümür köylüsünün ayağına kadar götürür. Yaz aylarında, saatlerce uzaklıktaki yaylalar bile Romanların alışveriş mekânlarıydı.
Rüstem’le sıcak bağlar kuran Ahmet Fırat, yayla evinden kira almaz.
Kırmızıköprü Gome’ye yerleşen Ahmet (Kamer) Fırat, birkaç yıl sonra, Mezra’da yaşayan kardeşi Mustafa Fırat’ın kasabaya yerleşmesi için çaba gösterir. Mustafa, o tarihte İstanbul’da çalışmaktadır.
Mustafa, 1968 yılında, ağabeyine komşu olmak için işe koyulur. Taş yapı ustaları Akdikli Hüseyin Demirbilek (Wuşene Sıleman) ve Çatalyakalı Ali Doğan (Apil’in kardeşi), Fırat ailesinin evi için işbaşı yapar. Binanın zemin katı tamamlanır. İnşaat sahibi, ustalara, “Artık tamam, gidebilirsiniz.” der. Saray, hayvancılık yapan aileye tek katlı yapının yetmeyeceğini düşünerek, üst katın da yapılmasını ister, ama dinleyen olmaz! Ustalar malzemelerini toplamaya başlayınca, Saray, ikna için eltisi Saray’ın yardımına başvurur. Eltisine, “Ben çantamı alıp evden ayrılacağım, sen biraz sonra git Mustafa’ya haber ver.” der.
Bebeğini kucağına alan anne, evden ayrılır. Kırmızıköprü’de birbirine komşu, Baki Ağa ile Süleyman Ağa’nın değirmen taşları buğday öğütmektedir. Değirmen çarklarını çeviren su kanalının yanından iş yerlerinin arkasına doğru yürür. Oya işlemeli tülbendiyle başını örten genç kadın ağır adımlarla ilerlerlerken, arada bir dönüp arkasına bakar. Eşinin gelip kendisini eve götürmesi için alabildiğine yavaş hareket eder. Eşi ve eltisi, tespih taneleri gibi yan yana dizili bakkal, kahvehane ve otellerin arkasında meşeyle kaplı alanda yürüyen Saray’a yetişir. Eşinden, üst katın yapılacağı sözünü alan Saray eve döner. Malzemelerini toplayan ustalar üst kat için yeniden işbaşı yapar.
1968’de Kırmızıköprü’ye taşınan aile, bir yıl sonra evin çatısını yaptırır.
Kırmızıköprü’ye yerleşen aile yaşam mücadelesini çok yönlü sürdürür. Değirmen arkının yanındaki tarlaya buğday vb. ekilir, elma ve kayısı fidanları dikilir. Tarla, karasabanla sürülür. Bir çift öküzün yorgun adımlarla tarlayı alt üst ettikleri zamanlarda evin hanımı boş durmaz. 1970’li yıllarda Salördekli Hasan Arslan (Hesene Mama, 1948-2024), tarlayı sürerken sigarasız kalır. Karasaban koşulu öküzleri tarlada bırakarak bakkala gider. İşçinin dönüşü gecikince Saray sabanı alır, işe kalınan yerden devam eder. Öküzlere birkaç tur attıran çalışkan kadın, yoldan geçen Doğanköylü bir köylüyü görür görmez, ayıplanacağı düşüncesiyle, ağacın arkasına saklanır. Köylü, kadınların pek alışık olmadığı bir işi yapan Saray’ı cesaretlendirir:
“Maşallah, sürmeye devam et.”
Bu arada Rüstem ve ailesi yaşlanmakta, bakıma muhtaç hâle gelmektedir. Kızı, yaşı ilerleyen anne ve babasını İstanbul’a götürmek için güçlükle ikna eder. Rüstem, kızına âdeta yalvarır:
“Ne olur, bizi, insanlarımızın arasından alıp götürme…”
Yaşlı karı koca, Kırmızıköprü’ye gözü yaşlı veda eder.
Aradan yıllar geçer…
Rüstem’in gelini, Pülümür köylerinde dolaştıktan sonra Kırmızıköprü’ye dönmek için yola koyulur. Gelin, Mezra mağaralarında doğum yapar. Mağarada bir erkek çocuğu doğuran kadın, kucağında bebek, Mustafa Fırat’ın kapısını çalar. Ev sahibi Saray, akşamüzeri kapıyı çalan lohusa gelini hemen eve alır. Anneyi yıkar, bebeğin vücudunu tuzla ovar, emzirir. Mağarada dünyaya gelen bebeğe sütanneliği yapar. Rüstem’in torunu, dede dostlarının evinde huzurlu bir gece geçirir. Bebeğin ailesi, Fırat ailesiyle kirvelik bağı kurar.
Mağarada doğan bebek büyür. Ailesi, Fırat ailesiyle kurulan bağları sürdürür. Çocuğun babası, Saray Hanım’a sorar:
“Kirve, sen sinirli misin?”
Evet, yanıtını alınca devam eder:
“Çocuklarımın en zekisi, sana çekmiş, zeki ve sinirli!”
Rüstem’lerin, kirveleri Mustafa Fırat’la bağları bir süre devam eder.
Kore Türk Birliği’nin yakışıklı askeri Mustafa Fırat, teknolojiyle erken yaşta tanışır. 1950’li yıllarda fotoğraf makinesi, kasetçalar vb. ürünlerin kullanımında yaşıtlarına fark atar. Denizli mutfağında yetişen Fırat, Kırmızıköprü Halk Lokantasıyla, yöre insanının beslenme kültürüne katkı sunar. Beyefendi aşçı, bazı yemekleri evde eşinin de yardımıyla hazırlar.
Aralık 1987’de, evde hazırlanan yemeği lokantaya taşıyan baba, paçalarını kardan temizleyen köylülere mercimek çorbası sunuyordu. Çok geçmeden lokantaya ulaşan haberle koşar adım eve gider.
Evde yangın çıkmıştır!
Sevim, sobayı tutuşturduktan kısa bir süre çıkan yangın hızla yayılır.
Anne, çocuklarını pencereden dışarı atarak kurtarır, bu arada yangını söndürmek için çaba gösterir.
Soğuk kış günü çıkan yangın, komşu dayanışması ve aile bireylerinin etkin çabasıyla söndürülür.
Saray-Mustafa Fırat çifti, Kırmızıköprü Gome’deki evde çıkan yangının yarattığı travmadan kurtulmak için yaşama dört elle sarılır.
Fırat kardeşler, bir gece vakti evin üzerine yuvarlanan tonlarca ağırlıktaki kaya kütlelerinden, güçlü meşe ormanının direnci sayesinde kurtulur. Büyük bir felaketi çağrıştıran gürültüyle sarsılan taş yapıya, meşe ağaçları siper olur.
Aile olası büyük yıkımdan kurtulmanın sevincini uzun süre yaşayamaz. Fırat ailesi, 1992’de, bölgenin insansızlaştırıldığı korku ikliminde Erzincan Yalınca köyüne taşınmak zorunda kalır. Yalınca’da birkaç yıl geçiren aile Kocaeli Çayırova’ya yerleşir. Köyünde mutlu bir yaşam süren çift, sanayi kentinin kirli atmosferinden etkilenir. Yabancılaşma ve yalnızlık duygusu, doğanın kalbinde büyüyen aile bireylerinde âdeta travmaya yol açar.
Halk Lokantasının sahibi ve efsane aşçısı Mustafa Fırat, memleket özlemiyle, kansere yakalanır. Zor koşullarda yaşam mücadelesi veren çocukları, babalarını kurtarmak için seferber olur. Avusturya ve Kocaeli’de tedavi gören baba, memlekete getirilir. Tedaviye, Elazığ Fırat Üniversitesinde devam edilir. Sosyal güvencesi olmayan baba, özel taksiyle, 123 km uzaklıktaki Elazığ’a götürülür. Kore Türk Birliğinin gözü pek askerini hastaneye götürecek ambulansların tamamı arızalanmıştır! Çocukları, günlerce başında nöbet tutar. Ali, işinden olur.
Yumuşak doku kanseri tedavisi gören Efsane Aşçının kalbi, 5 Ocak 2022’de son kez çarpar. Saray-Mustafa Fırat çiftinin 1959’da başlayan birlikteliği, 5 Ocak 2022’de sona ermişti. 63 yıllık beraberlik, Mezra’nın yakışıklı delikanlısının yaşama veda etmesiyle son bulmuştu.
Sahibini sonsuzluğa uğurlayan Gome’deki taş yapı, yokluk ve zorluklarla geçen ömrün anılarını saklamaya devam ediyor. Yeşil ahşap pencereler, yeşil-mavi kapı, sıvası dökülen balkon direkleri, merdivende boy veren otlar… Evin her köşesi, zorluklar içinde yaratılan mucizenin buruk sevincini yansıtıyor.
Saray Fırat, ilk gözyaşını askerlikten bir daha dönmeyen babası için akıtmıştı. Çanakkale’de sonsuzluğa uğurlanan baba, taş duvarın önünde sessizce akıtılan gözyaşıydı. 27 yaşında yitirilen oğul, annenin kapanmayan yürek yarasıydı. Büyük acı çeken eşini sonsuzluğa uğurlayan anne o zaman 79 yaşındaydı. Çocuklarının desteğiyle yaşama tutunan Saray anne, sevincimize sevinç katan, mutluluk kaynağımız. Ne zaman yorgun düşsem, şu kahrolası dünyanın çirkinliklerinden bunalsam soluğu onun yanında alırım.
1959’da, at sırtında Mezra köyüne gelmişti. O zaman 17 yaşındaydı. Aradan tam 65 yıl geçmiş, güzelliklerle dolu koca bir ömür yani.
O, kötülüklere yüreğinin direnciyle karşı koyan bir güzellik anıtı…
Ablası Fatma (Teberik) Fırat, ağabeyi Ali Binat, kardeşleri Nuri ve Güzel Kul, sonsuzluğa göçmüş. Kardeşlerinden Celal, Mahmut ve Saadet yaşıyor. 11 çocuk annesiydi. Çocuk yaşta babasız kalmanın acısı, 27 yaşında toprağa emanet ettiği oğlu Mustafa’nın acısıyla büyüdü.
Saray Fırat, şimdi 82 yaşında.
Bir zamanlar âdeta koşarak yürüdüğü yollarda şimdi bastondan kuvvet alarak yol alıyor. Yüzlerce yıldır yürünen yol sessiz sedasız hendeğe dönüştürülmüş durumda. Yaşlı anne, araç girişine kapatılan yolun kıyısından insanlığın vicdanına sesleniyor:
Sesimi duyan yok mu?
(Körfez, 7 Aralık 2024)