Yonca Yadaş Alkaya, 1980 Trabzon doğumlu. Körfez Yarımca’da yaşıyor. Memur bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açmış. Teknik ressam. İki yıl TÜPRAŞ’ta çalıştıktan sonra 2004 yılında Dilovası Mübeccel Çolakoğlu İlköğretim Okulunda ücretli öğretmenliğe başlar. Sırasıyla Dilovası Polisan İlköğretim Okulu, Dilovası Akşemseddin İlköğretim Okulu ve Dilovası Hacı Seyit Taşan İlköğretim Okulunda görev yapar. Son görev yeri Dilovası Akşemseddin İlkokulu.
Yonca Hanım, 2004’te başladığı ücretli öğretmenliğe iki yıl ara verir. Özel sektörde çalışmayı sevmediğini ifade ediyor. Okul ve öğrenci sevgisi onu öğretmenliğe âdeta mahkûm etmiş.
Bu yıl, ücretli öğretmenlikte 13. yılı. Haftalık 30 saat ders okutan öğretmenler için ayda en çok 16 gün sigorta primi yatırılıyor. Bir öğretim yılında kesintisiz çalışan, hiç hastalanmayan ücretli öğretmen için ödenen yıllık sigorta primi ise toplam 144 gündür! Yonca Hanım için bunun bir önemi yok! Yeter ki öğrencilerinden koparılmasın!
Yonca Yadaş Alkaya, Dilovası Mübeccel Çolakoğlu İlköğretim Okulunda göreve başladığında, okul müdürü hariç, bütün öğretmenler ücretlidir! Asgari ücretin altında maaş alsa da yakınmıyor. Öğretmen arkadaşları ve okul yönetiminin kadrolu-ücretli ayrımı yapmadığını belirtiyor. Ne var ki bir öğrenci velisinin, okul koridorunda, ücretli öğretmen arkadaşına bağırarak söylediği sözler onu fazlasıyla üzer:
“Kadrolu musun, ücretli misin?”
Ücretli öğretmenlik için her öğretim yılı yeniden başvuruda bulunmak, okuttuğu sınıfı bir sonraki yıl okutamamak, okuttuğu sınıfa kadrolu öğretmen atandığında karne verememek onu üzen diğer uygulamalar oluyor. Görev yapılan okulda açık olduğu sürece göreve devam olanağının sağlanması gerektiğini düşünüyor.
SINIFTA HİÇ KONUŞMAYAN YILDIZ’I KONUŞTURUR
13 yıl, mesleki yeterlik ve birikim için uzun bir süre sayılır. Bu süre içinde okutmadığı sınıf yok. Meslek yaşamında kendisini en çok etkileyen olayları merak ediyoruz. Dilovası Polisan İlköğretim Okulunda çalışırken, ücretli olduğu gerekçesiyle, 1. sınıf yerine 5. sınıfta görevlendirilir. 5. sınıf öğretmeni ise 1. sınıfta görevlendirilir. 5. sınıf öğretmeni, Yonca Hanım’ı, bir öğrencisiyle ilgili olarak bilgilendirir. Yıldız adlı öğrenci 1. sınıftan itibaren okulda bir türlü konuşmamaktadır. Evde anne-babasıyla konuşan Yıldız, okulda konuşmaya karşı direnç geliştirmiştir! Yonca Hanım, Yıldız’la birkaç ay zaman geçirir ve konuşturmayı başarır. Yıldız’ın konuşması, mutluluk vericidir. Bunu Yıldız’ın önceki öğretmeniyle paylaşmak ister. Yıldız’ı, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde yanına alır ve öğretmeninin yanına götürür. Yıldız, öğretmenine seslenir:
“Öğretmenim, Öğretmenler Günün kutlu olsun.”
Öğretmen duygulanır ve Yıldız’a sarılır. Gözlerinden süzülen damlaları gizleyemez.
Mutlulukla hüzün birbirini kovalayan ikiz kardeşler gibidir.
ANNESİNİN KOVDUĞU “Ş”NİN ÖYKÜSÜ
Yonca Öğretmen, öğrencilerin yaşadığı bazı üzücü olaylara da tanıklık eder. Boşanmış bazı ailelerin çocuklarının yaşadıkları, onu fazlasıyla üzer. Bunlardan biri de “Ş”’dir. “Ş”, anne-babası ayrı olduğu için dedesi tarafından büyütülmektedir. İlkokul çağındaki çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu bir zamanda anneden uzak kalması, travma nedenidir. “Ş” anneden uzak geçirdiği günlerde mutsuzdur. Bir gün parkta oyun oynarken annesiyle karşılaşır. Kollarını açarak annesine doğru koşar. Annenin tavrı şaşırtıcıdır. Oğlunu kendinden uzaklaştırır!
“Ş”yi derinden sarsan olay, öğretmenini de üzmüştür.
ÖĞRENCİSİNİN ÇOCUĞUNU OKUTMAK
Yonca Öğretmen, sekiz yıllık kesintisiz eğitimde 7. sınıfların Trafik Güvenliği dersine girer. Aradan yıllar geçer. İlkokulda görev yaptığı sırada Trafik Güvenliği dersine girdiği öğrencisi bu kez velisi olarak karşısına çıkmıştır.
Bu rastlantı, kendisini oldukça mutlu etmiştir.
NİÇİN DİLOVASI?
Körfez Yarımca’da oturan Yonca Öğretmen’den, Dilovası’nda niçin çalıştığını öğrenmek istiyoruz. Bir insan, asgari ücretin altında aldığı maaşın büyük kısmını niye yolda harcasın? Onun cevabı, bugün çoğumuzun unuttuğu bazı değerleri hatırlatıyor:
“Körfez’de mi, yoksa Dilovası’nda mı görev yapmak istersin, diye sorulsa Dilovası’nı tercih ederim. Dilovalılar daha sıcak insanlar. Bir tandır ekmeğini bile bölüşüyorlar.”
BÜTÜN ÖĞRENCİLERİ OKUMAYA GEÇTİ
Yonca Hanım, bu yıl 1. sınıfları okutuyor. 30 öğrencinin tamamı okumaya geçmiş. Bir öğretmen için mutluluk verici… Yonca Öğretmen’le görüşürken yanımıza minik bir kız öğrenci geliyor. Öğretmenine sarılıyor. Eğiliyor öğretmen, sarılıyor öğrencisine. Minik ellerinden tutarak sınıfa götürüyor. Öğrenci sınıfa giderken dönüp dönüp bize bakıyor. Öğretmenin onu sımsıkı kavrayan elini bırakmak istemiyor. Onu bırakıp gitmesini istemiyor. Sınıf kapısı kapandığında düşünüyorum. Öğretmen atamaları yapılırken görev başındaki ücretli öğretmenlerin duyguları niçin dikkate alınmaz? Öğretim yılı ortasında ya da sonunda, öğrencisine karne bile vermeden öğretmeni okuldan ‘kovmak’ insani bir davranış mıdır?
Öğretmeninin elini her iki eliyle kavrayan minik kız öğrenciye ve öğretmenine son bir kez bakıyorum. Onlara el sallıyorum, ağır ağır… Koca koridor daralıyor önümde. Aklıma Edip Cansever’in o dizeleri geliyor yine:
Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da
(Körfez, 19 Nisan 2019)