Doğu Anadolu ormanlarının büyük bölümüne sahip olan Tunceli’de orman varlığının korunmasına özen gösterildiğini söylemek güç. Bir zamanlar bölgede görev yapan yeşil üniformalı, silahlı orman muhafaza memurları artık yok. Çalı çırpı toplayan, kışlık yakıt ihtiyacı için odun kesen orman köylülerinin katır-at-eşek vb. yük-binek hayvanlarına, balta, tahra, testere vb. ‘suç aletleri’ne el koyarak büyük kahramanlık örneği sergileyen Orman İşletme Müdürlüğünün, orman yangınlarına karşı duyarsızlığı kent halkının belleğinden silinemeyecek türdendir.
90’lı yıllardan itibaren Tunceli’nin doğal bitki örtüsü adım adım tarumar edilmiştir. Kentin zengin bitki örtüsü ve hayvan varlığı, ilkel duygularla hareket edenlerin hedefi olmuştur. Günlerce süren ve müdahale edilmeyen orman yangınlarından ve gelişigüzel yapılan yollardan bölgenin ekosistemi büyük zarar görmüştür.
Orman vatandır. Vatan savunması ormanlardan başlar. Vatan iddiasıyla ormanı ateşe vermek, vatana kastetmektir. Millî Kurtuluş Savaşı’yla, İngiliz, İtalyan, Yunan ve Fransız işgal güçleri bozguna uğratılmış; ormanlarımız, denizlerimiz, göllerimiz, madenlerimiz kurtarılmıştır. Savaş, yer altı ve yer üstü zenginliklerine kimin el koyacağı sorusuna silahla verilen cevaptır. Atatürk, işgal güçlerinin silahla ele geçirmek istediği doğal, kültürel ve tarihsel varlıklarımız için savaşmıştır. Millî Mücadele aynı zamanda ormanlarımızı düşmana kaptırmama mücadelesidir. Millî Mücadele’de bilerek zarar verilen bir tek ağacımız bile yoktur.
Ormanları yakmak, ekosistemi tahrip etmek, doğayı kirletmek, yer altı-yer üstü zenginliklerini yağmalamak vb. akıl ve mantıkla açıklama olanağı olmayan eylemlerin, vatanseverlikle ilişkilendirilemeyeceği açıktır. Bu ve benzer eylemler, vatanın hiçbir köşesinde olağan karşılanamaz. Muğla’daki orman yangını ne kadar acı vericiyse Tunceli ya da Bingöl’deki yangın da o kadar acı vericidir. Herhangi bir ilin ormanlarını ‘yakmaya değer’ bulan mantığın Türkiye’yi birleştirme yeteneği sıfırdır.
Türkiye’yi savunan orman yakmaz!
Vatanını seven, Tunceli’yi vatan bilen, orman yakar mı?
Yakmaz, yakamaz!
Vatana bağlılık duygusu olanlar dağ keçisine ve minik oğlağına, vaşağa, bozayıya, tilkiye, kurda, kekliğe kıyamaz.
Vadiler, dereler, ırmaklar, göller, denizler, adalar, ormanlar, madenler, tarihsel ve kültürel zenginlikler, doğada yaşayan tüm canlılar vatandır.
Dağlarında kartal uçmayan, sularında balık yaşamayan, ceviz kovuğunda sincap barınmayan yer vatan değildir.
Kekliğe, kartala, kaplumbağaya, dağ keçisine, vaşağa, balığa, ayıya, sincaba, kurda, tavşana yaşamayı zehir ederek kurtarılacak bir vatan yoktur. Vatan doğayla birlikte tüm canlılar için güven demektir.
Vatan, ormanda kavrulan börtü böceğin acı çığlığı değilse nedir?
Vatan savaşı ormanları, denizleri, gölleri, adaları, bütün canlıları savunma savaşıdır.
Tunceli’de yaklaşık otuz yıl önce etrafı tel örgülerle çevrilen ormanların bir kısmı kül oldu. Canını kurtaran bazı ağaçlar acı olayların tanığı olarak varlığını sürdürüyor. Pülümür-Kırmızıköprü yol güzergâhındaki bazı ağaçlara otuz yıl önce çakılan dikenli teller, ağaç gövdeleri tarafından yutulmuş durumda. Minik fidanlara çiviyle çakılan teller, zamanla kalınlaşan ağaç gövdesinde kalmış. Ağacın bir ucundan giren tel diğer ucundan çıkmış. Dikenli teller otuz yıl boyunca paslanmamış. Fotoğraflarla Kırmızıköprü-Alikuli (Areyekuli/Areyetikmi) arasında ‘dikenli tel yutan ağaçlar’ın belgelenmesi amaçlanıyor. Bazı fotoğraflar Löriz köyünün altında, bazıları ise Yassıada‘nın ilerisinde Avurtojige yol ayrımına yakın yerde çekildi. Ormanı keçilerden korumak için çit çekenler acaba şimdi nerede? Gövdesinde dikenli telle yaşamaya mahkûm edilmiş ağaçlarla dertleşirken onları arıyor gözlerim. İki odun için köylülerle kavga eden orman işletme şefleri, ciple gezen Orman Müdürlüğü yetkilileri, yangınlara müdahale etmeyen yetkililer mutlu mudur acaba?
Kırmızıköprü-Pülümür kara yolunun yaklaşık 3. km’sinde yer alan, ancak yağmalanan Orman Müdürlüğü binasının yanındaki çam ve meşe ağaçları, bir dönemin acı izlerini taşımaya devam ediyor.
Bu acı tablonun sona erdiğini düşündüğümüz gün, Kırmızıköprü Haskar’ın kuzeybatısındaki ormanlardan yükselen yoğun dumanla acılar tazeleniyor yine. Takvimler 2 Ağustos 2019’u gösteriyor. Saatime bakıyorum tamı tamına 07.00. Akdik köyünün batısında, Şihan’ın güneyindeki ormandan dumanlar yükseliyor. Sarp kayalığın ardındaki ormandan mavi gökyüzüne yükselen duman, yüzyılın utancını omuzluyor. Mavi gök kirleniyor. Ormanlarını yakan/yaktıran eller kirleniyor. Orman yakmak, vatana yabancılaşmanın acı örneklerindendir. Bugün kaç dağ keçisi, oğlak, sincap, vaşak, kurt, kaplumbağa, yılan, ayı, tilki, tavşan, yaban domuzunun kavrulduğunu bilen yok. Haskar’ın kuzeyinden Pülümür Vadisi’nin güneyine doğru yayılan duman vadiyi kaplıyor. Duman, vadiyi kirletiyor. Pülümür Çayı, Haskar, Han Yaylaları, Hanköy, Oğullar (Hılves) duman soluyor. Çemesol’da zıplayan kırmızı benekli alabalıklar, sincaplar, dağ keçileri, yaban domuzları bu akıl almaz olaya öfke duyuyor. Sabah erken saatte çıktığımız sevinç dolu yürüyüşümüze dumanın gölgesi düşüyor. Gözlerimiz, ülkesinin bir ağacını kurtarmak için köşkün yerini değiştiren Mavi Gözlü Dev’i arıyor.
Duman güneye yayılırken kuzeye doğru yol alıyoruz. Pit’in Mağarası’nı, Çemesol’un Pülümür Çayı’na kavuştuğu yeri geçtikten sonra, Han Yaylası’nda ceviz, meşe ve akasya ağaçlarına sımsıkı sarılıyorum. Tunceli ormanlarını vatandan saymayanlara var gücümüzle haykırıyoruz:
Bizi duyuyor musunuz?
(Pülümür/Kırmızıköprü, 2 Ağustos 2019)