1989 yılıydı. Soğuk kış mevsiminin hüküm sürdüğü günlerdi. Gün yeni ışımaya başlamıştı. Susuz’un Yaylacık (Pertik) köyünden hareket eden Ford minibüse binmişlerdi. Minibüsün camları buz tutmuştu. Buzları tırnaklarıyla kazıyan birkaç yolcu, çevreyi seyrediyordu. Minibüs sürücüsü, yolda bekleyen diğer yolcuları da alınca araçta boş yer kalmadı. Ayakta kalan yolcular taburelere oturdu. Yüksek sesle konuşan yolcuların tamamı köylülerden oluşuyordu. Bazıları 13 km ilerdeki Susuz’da inecekti. Alışveriş yapılacak, Hükûmet Konağında resmî işler görülecekti. Hastalar doktora muayene olacaktı. Bazı yolcular ise Kars’a gidecekti.
Kent merkezinde halledilmesi gereken işleri olanlar 38 km uzaklıktaki Kars’a gidiyordu.
Minibüs Susuz’da kısa süren bir mola verdi. Yola devam edecek yolcular çay içmek için acele ediyordu. Bunlardan biri de o sırada 26 yaşında olan Cengiz Malkoç’tu. Eşi ve üç çocuğu arabadan inmemişti. Çayını hızla yudumladı. Dilinin altında sakladığı Erzurum küp şekeriyle kıtlama içiyordu.
Bakkaldan çocuklarına birer bisküvi aldı.
Üç çocuklu ailenin rotası Kocaeli/Derince’ydi. Kars Tren Garından, Derince’ye gideceklerdi. Minibüs bagajında onlara ait tek eşya, yataktı. Minibüs sürücüsü kalın yün yatağı sıkıca bağlamıştı. Yaylacık’tan ebediyen ayrılan beş nüfuslu ailenin tek varlığı, yün yataktı.
Her şey köyde kalmıştı artık.
Kars Tren Garında minibüsten indiler. Baba, yatağı sırtladı. Hep birlikte gar binasına doğru yürümeye başladılar. Biletler alındı. Birkaç saat beklediler. Doğu Ekspresi’yle, uzun sürecek yolculuk başlamıştı artık. Çocuklar için bu yolculuğun anlamı neydi, bilen yok. Erkenden uyandırılmışlardı o gün. Yorulmuşlardı. Nereye, niçin gittiklerini bilecek yaşta değillerdi. Anne ve baba, endişeliydi. Hızlanan tren, onları, geriye dönüşü olmayan yeni bir yaşama hazırlıyordu.
DERİNCE TREN İSTASYONU
Uzun ve yorucu bir yolculuğu ardından Derince Tren İstasyonunda trenden inerler. Cengiz Malkoç, sırtındaki yatakla birlikte Deniz Mahallesi’nden ağır adımlarla geçer. Çocuklar, meraklı bakışlarla Derince’yi keşfetmeye çalışırlar.
Malkoç ailesi bir süre Derince’de amca Nusrettin Malkoç’un evinde kalır. Derince’ye yerleşince dört elle işe sarılır. İnşaatlarda bulabildiği her işi yapar. Asıl mesleği sıvacılıktır. Elde mala inşaattan inşaata koşar. Sıvacılıkta bir ömür geçirir. Altı yıl önce sıvacılık mesleğine nokta koyar. Körfez’de kaldırım taşı üreten bir iş yerinde bekçiliğe başlar. Bekçilikte altıncı yılını doldurmuş. Haftanın yedi günü çalışıyor. Pazar hariç, her gün 17.00-08.00 saatlerinde görev başındadır. Cumartesi saat 17.00’de başladığı işten, pazartesi saat 08.00’de ayrılıyor. Aynı gün saat 17.00’de tekrar işe dönüyor. Günlerini dört metrekarelik sac kulübede geçiriyor. Kulübe yazın sıcak, kışın soğuk oluyor. İş yerine, Derince Fatih Mahallesi’ndeki evinden yürüyerek gidip geliyor.
DÖRT METREKARELİK KULÜBEYE SIĞMAYAN HÜZÜN
Onun dört metrekarelik kulübesinin kapısını çaldığımda saat 09.00’du. O gün rahatsızlanmıştı. Ağır hareket ediyordu. Her gün gürültüyle geçen yüzlerce sarı kamyon kulübeyi toza boğuyordu. Kirlilik ve gürültü, yaşamının bir parçası olmuştu. Hastalansa da işe gitmek zorundaydı. Yıllık izin vb. lüksleri yoktu. Tek yıllık iznini üç yıl önce yitirdiği ağabeyinin cenazesine katılmak amacıyla kullanmış, Susuz’a gitmişti. Bir kişinin zor sığabildiği kulübeye göz gezdiriyorum. Kulübede sünger bir yatak, yastık, birkaç battaniye, elektrikli soba, el feneri, su ısıtıcısı, çay bardakları, çay-şeker, çiviye asılı havlu, 37 ekran tüplü TV, Boğaziçi Limon Kolonyası, askıya asılı giysiler ve bir de poşetteki ilaçlar dikkatimi çekiyor. Kulübedeki tüm eşyalar ona aitmiş. İlaçları merak ediyorum. Memleketinden koptuktan sonra tansiyon hastası olmuş. Fıtık ameliyatını ertelemek zorunda kalmış.
Cengiz Malkoç, babası Merdali Malkoç’u yitirdiğinde 15 yaşındaydı. Şimdi 56 yaşında. Derince’ye 26 yaşında, yatağını sırtlayıp gelmişti. Birleştirilmiş sınıflı Yaylacık Köyü İlkokulu diplomasını yanına almayı aklına bile getirmemişti. Sermayesi neydi peki? Susuzlu sıvacının sermayesi ahşap saplı mala, şap malası, süngerli mala, zımpara malası, plastik saplı çelik alçı malası, sıva süngeri, sıvacı küreği, sıva ve alçı teknesinden ibaretti.
Dokuz kardeşle başlamıştı yaşama. Onların üçü yok artık. Babasını, üç kardeşini ve yakınlarını Yaylacık Köyü Mezarlığına emanet etmiş. Derince’ye üç çocukla gelmişti, şimdi dört çocuk babası. Umut, biraz da endişeyle düşmüşlerdi yola. Doğu Ekspresi onları Derince’ye ulaştırdığında Yaylacık bellekten kazınmayan hatıraydı. Otuz yıl sadece ömürden çalmaz, evler yıkılır, ağaçlar kurur, köyler yalnızlığa mahkûm edilir. Onun Yaylacık köyünde kalabileceği bir evi, ekebileceği bir tarlası yok artık. Köyde hemen her şeyini yitirmiştir. Sakinlerini kente kaptıran köy yoksullaşmıştır. Cengiz Malkoç, yoksullaşan köyün gurbetteki bakiyelerindendir. Kocaman elleriyle yaşamın zorluklarına kafa tutan bu sıva ustası, köyünü yitirdiğinde yoksulluğun en koyusunu yaşamıştır. Yaylacık ve Susuz, Cengiz Malkoç için köy mezarlığındaki hüzündür.
(Körfez, 17 Mayıs 2019)