Rıza Öktem öğretmenliğe, Ankara Tren Garında adım atar. Genç öğretmen bavulu ve sırt çantasıyla düşer yola. Doğu Ekspresi, onu Erzincan’a götürecektir. Ne var ki, yolculuk Erzincan’da bitmeyecektir. Rıza Öğretmenin yolu uzundur. Erzincan’da indikten sonra Pülümür Kırmızıköprü’ye gidecektir.
Pülümür Kırmızıköprü Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO)nun öğrencileri, Türkçe öğretmeninin yolunu gözlemektedir.
O tarihlerde ortalık toz dumandır. Köy okullarında canı köylüye emanet gencecik öğretmenlerin kapısı tekmelenmekte, gecenin zifiri karanlığında silah sesleri yankılanmaktadır. Yirmili yaşlardaki öğretmenler terör örgütünün kurşunlarına hedef olmaktadır. Karanlıkta patlayan mermilerle, adaylığı bile kaldırılmamış öğretmenlerin bedenleri paramparça edilmektedir. 1950’li yıllarda okullaşma oranı en yüksek illerimizin başında yer alan Tunceli köylerinde okullar ateşe verilmekte, kaçırılan öğretmenlerin cansız bedenlerine ancak gün ışıyınca ulaşılabilmektedir. Ülkenin aydınlık birikimine önemli katkılar sunmuş bir kentin toprağı öğretmen kanıyla sulanmaktadır. Bir zamanlar okul yaptırmak için çökelek parasıyla Ankara’ya giden köylülerin yaptırdığı okullar yakılmakta, yöre insanının vicdanına güvenerek görev yapan öğretmenler tabut içinde baba evine gönderilmektedir.
TOPRAĞI ÖĞRETMEN KANIYLA SULAMAK
Rıza Öktem, Kırmızıköprü’de görevlendirildiğinde ülkenin bir bölümü yangın yeridir. Silahsız, savunmasız öğretmenlerin canına kıyılmaktadır. Öğretmenlerin kimi okuldan, kimi yoldan, kimi evinden alınmakta ve bir daha okuluna dönememektedir. Bunlardan biri de Pülümürlü bir ailenin düğün davetine katılan Ayhan Öğretmendir.
İlçe merkezindeki düğün töreninden kaçırılan öğretmenin acıklı öyküsü sararmış resmî belgeler arasında unutulmuştur. Rıza Öktem, unutulan/unutturulan bu acıklı öyküyü, sararmış dosyaların tozundan kurtarmaktadır. Öktem’in, “Soran Olursa Öğretmenim Demeyin” kitabının kapağı aralandığında Ayhan Öğretmenin öyküsüyle karşılaşıyorsunuz. Yazar, kitabına, Ayhan Öğretmene yapılan bir uyarıdan esinlenerek bu adı veriyor.
Ayhan Öğretmen, ilk görev yeri olan Pülümür’e gelirken, ilçeye yaklaşık 20 km mesafedeki 1900 rakımlı Cankurtaran’da güvenlik görevlileri kimlik kontrolü yapmaktadır. Komutan, Ayhan’ın öğretmen olduğunu öğrendiğinde ona şu uyarıda bulunur:
-Yolda soran olursa öğretmenim demeyin. Serbest çalışıyorum, deyin.
Devlet, bu uyarıyla, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş oluyor!
Ayhan Kural, 1969 Merzifon doğumlu. 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Pülümür Lisesi (Pülümür Gazi Lisesi) onun ilk görev yeri. Ne annesi Gülbeyaz Hanım‘ın ne de babası Ali Bey‘in bir itirazı olmuştur Pülümür’de çalışmasına. Güllü Kural‘la evli olan öğretmen, 16 Eylül 1993’te ilçe merkezindeki bir düğün töreninden onlarca kişinin gözleri önünden kaçırılmış ve bir gün sonra ilçenin ilerisindeki kavaklıkta cansız bedenine rastlanmıştır. Ayhan Kural, çok sevdiği öğrencilerinden, eşinden, anne ve babasından koparıldığında henüz 24 yaşındadır!
Rıza Öktem’in kaleme aldığı kitap, on üç öyküden oluşuyor: Soran Olursa Öğretmenim Demeyin, Öğretmenin Yolu, Böğürtlenin Karası, Karlı Dağın Yarası; “Orman Gibi Yanan” Gülender, Handan, Gülsün; Körelen Başların Kör Bıçağı, Kurtuluş Kafası Götüren Adamlar, “Çocuk Bahçesi”nden “Evlilik Marketi”ne, Hızır Bize Uğramaz Oldu Artık, Gün Görmeyi Bekleyen Kadınlar, Kış, Zamansız Z(amansız) Yağmurları, Kimsesiz Topraklarda.
DAMITILMIŞ İNSAN DUYARLILIĞI
Öykülerde, damıtılmış insan duyarlılığıyla hüzünleniyor, gözyaşı döküyor, öfkeleniyor, ancak umutsuzluğa kapılmıyorsunuz. Karanlık Dere‘de, canını kurtarmak için ‘mormorik’in (böğürtlen) altında saatlerce gizlenen, birkaç altını ve kap kacağı için gazyağıyla yakılan Mardik, 1. Dünya Savaşı’nda dış müdahalelerle kışkırtılan etnik boğazlaşmanın trajik kurbanlarından biri olarak karşınıza çıkıyor. Handan, Gülender, Gülsün‘le birlikte Ankara’dan Sivas’a gidiyor ve bir daha dönmüyorsunuz. Sivas’ın ateşi bu üç genç kızla birlikte sizi de yakıyor. Kemaliye Kanyonu’nda, Kemaliye’nin bilek gücüyle yarılmış kayalıklarında zorlu yolculuklara çıkıyor, keçilerini otlatmak için kışa meydan okuyan Musa‘yla birlikte çığ altında kalıyorsunuz. Onurunu korumak için karda tipide yola düşen 24 yaşındaki Gülşah‘la birlikte donuyorsunuz. Mustafa Kemal‘i, Millî Mücadele’yi, Kubilay‘ı da işliyor Rıza Öktem. Vatanını sabanın ucundaki toprağıyla özdeşleştiren köylülerin umutsuzluğunun umuda dönüşme öyküsünü de keyifle okuyorsunuz.
YILGINLIĞA DÜŞÜRMEYEN HÜZÜN
Münevver Oğan, “Soran Olursa Öğretmenim Demeyin”i şu sözlerle değerlendiriyor:
“İnsanı, insanın dramını görünür kılma zorlu uğraşlardan biridir. Üçüncü sayfa haberlerinin ötesindeki buzdağına yolculuktur bu. Resmetmeye çalıştıkça, kalem oynattıkça kaçan, görünmez bir savaşım alanında sık sık kaybolma riski taşıyan bir sonsuz atlas. … Rıza Öktem’in kaleme aldığı ilk öykü kitabı ama iletisiyle, seçtiği konularla, görünür kıldığı yaşamlarla, büyüyen bir ilk kitap.”
Rıza Öktem, elektriksiz köyde doğdu. Gaz lambasının ışığında ödevlerini yaptı. Birleştirilmiş sınıflarda okuyan Öktem, dedesiyle birlikte pilli radyodan sunulan haberlere kulak verdi. Türkçenin kirletilmediği yıllarda radyodan “Çocuk Bahçesi” dinleyerek büyüdü. Zorlu koşullarda yetişti ve zorlu koşullarda yaşayanlara umut oldu. Mesleğinin ilk yıllarında öğrencilerini kültür ve sanatla buluşturdu. Zorluklara bir bilge alçak gönüllülüğüyle meydan okudu. Görev yaptığı Kırmızıköprü YİBO’da derin izler bıraktı. Rıza Öğretmen, Türkiye’nin aydınlık birikimiyle yetişmiş, aydınlığı yarınlara taşıma çabasındaki öğretmenlerimizin başarılı örneklerindendir. O, Türkiye’ye niçin güvenmemiz gerektiğini özetleyen bir gönül insanıdır.
(Körfez, 29 Kasım 2018)
Rıza Öktem. (2015). Soran Olursa Öğretmenim Demeyin, Ankara: Yeni Umut Yayınları.