Tosun Kasabına uğrayıp yarım kilo kıyma almasaydım, çoktan unutmuş olacaktım. Aile kasabımız Nuri Tosuner, uzattığım 23 TL’ye baktıktan sonra, biraz mahcup, hatırlattı:
-Ocak ayından beri her bir poşet için 25 kuruş alıyoruz…
Ceplerimi yokluyorum, yok! Omzumdaki çantayı karıştırıyorum, yine yok! Daha dün kalemliğe koyduğum 2 TL’ye ne oldu acaba? Kıyma 46 TL. Yarım kilo için hazırladığım 23 TL’den başka beş kuruşumun bile olmadığını anlıyorum.
25 kuruş meğer ne büyük paraymış!
Kasabımızın veresiyeye karşı bağışıklık sistemi güçlü sayılır. Nice tosunları veresiyeye kurban etmiştir. İki üç yılda bir yıpranan veresiye defterlerini ‘arşive’ kaldırarak ödenmemiş borçlara çizik atması, ancak onun gönül zenginliğiyle açıklanabilir.
-Abey, sorun yok… Ben sadece yeni uygulamayı hatırlatayım, dedim.
Öküz figürlü, Tosun Kasabı başlıklı poşetle eve döndüm ve Dost Meryem Özdemir‘in Sarın Poşete şiirinden bir dörtlük okudum:
Yükü sırtındadır cebi delinmiş
Yıktın umudunu sarın poşete
Yalın ayak çocuk baba delirmiş
Üstte başta yoktur sarın poşete
‘POCHETT’: YOZLAŞAN SİSTEMİN SİMGESİ
Poşet, Türkçe bir sözcük değil. Doğada bin yılda yok olan bu petrol artığı, ‘gâvur’ icadı. Jiletle tıraşa savaş açan Cübbeli’nin, gâvur icadı poşetle ilgili düşünceleri henüz bilinmiyor. Poşet, Fransızcadan ‘çalıntı’ bir sözcük. Doğrusu, Fransızcamıza diyecek yok! Milletçe su gibi Fransızca konuşuyoruz! Poşet işçi, çiftçi, esnaf, zanaatkâr, memur, öğrenci, bürokrat, siyasetçi vb. hemen herkesin rahatlıkla telaffuz edebildiği bir sözcük olarak bin yıllık ömrü hak ediyor! On ya da on beş dakika kullandığımız poşetin bin yıla meydan okuması, kısacık ömrümüzün acı gerçeklerinden biridir. Azap verici bir gerçek… Fransızcadan ‘arakladığımız’ ‘pochett’le, söz varlığımız zenginleşiyor! Türk Dil Kurumu (TDK), poşeti, geç keşfeden kurum olarak ‘nal topluyor’! TDK’nin 1979’da yayımladığı Türkçe Sözlük’te poşet sözcüğü yer almıyor. 1998 tarihli, iki ciltli Türkçe Sözlük, poşete hak ettiği değeri veriyor!
MUZIR KURULUNUN AHLAK ÖLÇÜTÜ
1117 sayılı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu‘yla, poşete ‘itibar’ kazandırılıyor. Küçükler için ‘muzır’ olduğuna karar verilen eserlerin poşette taşınması uygulaması, 1988 tarihlidir. Muzır Kurulunun ‘müstehcen’ bulduğu yayınlara poşet zorunluluğu getirilerek, toplum ahlakı korunmuş oluyor! O yıllarda, iç pazarı yıkıma uğratma sürecinin mimarları iktidardadır. Millî kurumlar yabancılara ikram edilmekte, gümrükler yol geçen hanına çevrilmektedir. Bir zamanlar, ağır gümrük vergisinden dolayı, yurt dışında aldığı pahalı kadın iç çamaşırlarını üst üste giyerek ülkeye döndüğü öne sürülen şişman bürokrat, devleti yönetmektedir. İç pazara, kutsal değerlerin istismarıyla eş zamanlı darbe indirilmektedir. Türkiye ekonomisinin yabancı tekellere ikramı, ‘rıza’sız yürütülemezdi. ‘Poşet’in, kanunla, sistem tercihinin yozlaşmadan yana yapıldığı koşullarda ‘ahlak’ simgesi olması, yabancı tekellerin memurlarının olağanüstü zekâsına işaret ediyor.
SİSTEM POŞETE MAHKÛM!
Poşetin doğada yarattığı yıkım biliniyor. Ya insanda yarattığı yıkım? Buna yeterince kafa yorduğumuz söylenemez. İhtiyaç duyulmayan bir nesnenin tutsağı olmak, günümüz insanının yaşadığı büyük trajedilerdendir. Yapay ihtiyaçlar uğruna, çağımız insanının ömrüne ipotek konulmuştur. Oturabileceği evi olduğu hâlde borçlanıp yeni bir ev almak, sık sık araba ve ev eşyası değiştirmek vb. gereksiz tüketim alışkanlıkları, sistemin yarattığı çağdaş köleliğin ortak özelliklerindendir.
Poşet, bireysel tüketim alışkanlıklarının tavan yaptığı Türkiye ikliminin termometresidir. Sistem tarafından dayatılmış ve kabul görmüştür. Söz gelimi simidi kâğıt torbada müşteriye sunan sokak simitçilerinden bazıları poşet yüzünden aşağılanmıştır:
-İnsan şunu poşete koyar!
Üç kuruşluk simidin içine konulduğu kâğıt torbaya bir de poşet giydirilmiştir.
Birkaç ısırıklık canı olan simidin, bin yıllık ömre sahip poşetle yolculuğu, beş dakikadır.
Sabah fırından poğaça ya da simit alanlara, kâğıt torbayla birlikte bir de poşet ikram edilmiştir! Küçük esnafın, üç kuruş kazandığı ürünü kâğıt torbayla birlikte poşete koyması, onun asli görevlerinden biri sayılmıştır.
ÇAĞIN AZRAİLİNİ TÜRKİYE’YE KİM SOKTU?
Türkiye, geri dönüşüm konusunda önemli birikimlere sahipti. Çok değil, yirmi yıl önce, TEKEL, çay, bira ve sigara kolileri ile bira şişelerini bayilerden geri alırdı. Koli ve şişeleri geri vermeyenler, ücret öderdi. Beş kg’lık karton kutularda bakkala gelen bisküviler, kâğıt torbalarda müşteriye sunulurdu. Su, alüminyum kapaklı cam şişelerde, depozitolu olarak piyasaya sürülürdü. Köy ve kasabaların içme suyu kirletilmediğinden, işlenmiş su tüketimi bazı büyük kentlerle sınırlıydı. Türkiye pet şişe çirkinliğiyle henüz tanışmamıştı.
Süt ve yoğurt, üreticinin mutfağından tüketiciye ulaştırılırdı.
24 Ocak Kararlarıyla, geçmişten devraldığımız tüm güzelliklerimiz yabancı şirketlerin ayakları altına serildi. Yabancı marka postalların, ülkemizin uygarlık birikimini ezmesi ‘reform’ olarak sunuldu. Üretken ve çalışkan insanımız, birer tüketim budalasına dönüştürüldü. Tutumluluk, kaynakları verimli kullanma, üretkenlik vb. niteliklerimiz aşındırıldı.
Savurganlık, kahvehanelerde pinekleme, çürüme ve üretimden kopuş dönemi başlamıştı.
Maddi-manevi zenginliklerimiz, her şeyin hızla tüketildiği yeni dönemin çöplüğüne atılmıştı. Plastik/poşet, yeni süreci tanımlayan bir nesneydi artık.
YABANCILAŞMANIN VE SAVURGANLIĞIN ÇİRKİN YÜZÜ
Sistem, bir dikişte içilebilen sodayı ‘depozitosuz’ cam şişeyle birlikte pazarlamaktadır. Suya verildiği sanılan para, aslında cam ya da pet şişeye verilmiş olmaktadır. Böylece, kaynağında tertemiz olan su, piyasada kirletilmektedir. Sistem, en temiz doğal kaynakları kirletme ‘yeteneği’yle inanılmaz bir çürüme örneği sergilemektedir. Yer gök cam ve pet şişelerle dolmuştur. ‘Serbest’ piyasa, suyu pet şişede kirletmekle yetinmemiş, pet şişeleri doğaya fütursuzca yayarak dünyayı zehirlemiştir. Tek içimlik kahve tüketimi, plastik bardak-tabak-çatal-kaşık-bıçak ve pet şişe kullanımı alabildiğine yaygınlaştırılmış; güzelim ülkenin kentleri, köyleri, ormanları, denizleri, akarsuları, gölleri çöplüğe çevrilmiştir. Elli kuruşluk sakızlar, on kuruşluk şekerler, bir liralık bisküviler, elli kuruşluk kekler poşet içinde tüketicinin eline tutuşturulmuştur.
Plastik, sadece bir ambalaj olarak kullanılmamış, bazı besin maddelerine karıştırılarak halk sağlığıyla oynanmıştır.
Sistem, yiyecekle birlikte ikram edilen plastiğe herhangi bir itirazda bulunmamaktadır. Plastik, bir liralık simidin taşındığı bir ‘torba’ olmaktan çok, insanımıza yiyecek yoluyla bulaştırılan bir hastalık olmaktadır.
Bir market ya da bakkal dikkatlice gözlemlendiğinde, plastik/poşetin bir sistem tercihi olduğuna ilişkin sayısız örnekle karşılaşılabilir. Hemen her tür temizlik ürünü (şampuan, sabun, çamaşır ve bulaşık deterjanı, yüzey temizleyici, ıslak mendil, kâğıt havlu vb.), bisküvi, gofret, sakız, şeker, peynir, tereyağı, yoğurt, pekmez, bal, turşu, meşrubat, su vb. ürünlerin tamamı plastik/poşet ambalajlarda tüketiciye sunulmaktadır. Yılda kişi başına 440 adet poşet kullandığımız bilgisi doğru olsa bile ne fark eder? Çiğnediğimiz her bir sakızın, ağzımızı tatlandıran şekerin, tek kullanımlık kahvenin yanında 440’ın kıymetiharbiyesi mi olur!
POŞETTEN NASIL KURTULABİLİRİZ
Bir ambalaj nesnesi olarak poşetin en tehlikeli yanı, toplumun kafasına geçirilmiş olmasıdır. Poşetten kurtulmak için akla gelen bazı soru ve öneriler şöyle sıralanabilir:
- Paketlemeden üretici sorumludur. Ürünlerin poşette pazarlanması, üreticilerin kusurudur. Devlet, poşet sorununu kökten çözmek için, üreticiye çevre dostu ambalaj zorunluluğu getirmelidir.
- Poşetten kurtulmanın en etkin yolu, sorunun kaynağına müdahaledir. Sistem, poşete kaynağında müdahale etmeli ve tüketicinin önüne koyma uygulamasına son vermelidir.
- İçtiğimiz suyun şişesini niçin çöpe atıyoruz? Satıcı, şişeyi niye geri almıyor? O şişenin parasını niçin ödüyoruz?
- Bazı ürünlerde başvurulan tek kullanımlık ambalaj, maliyeti artırmanın yanı sıra, plastik/poşet tüketimini yaygınlaştırmaktadır. Cam kavanozda satışa sunulması gereken kahve niçin tek kullanımlık poşetlerde pazarlanmaktadır? Bu uygulamadan kademeli olarak vazgeçilmeli, toplu tüketim özendirilmelidir. Kavanozunu, şişesini ya da torbasını getirene indirimli ürün!
- Temizlik ürünlerinin 500 ml’lik plastik kaplarda sunulmasına son verilmeli, ekonomik boy ambalaj kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Plastik kapların tamamı depozitolu olmalıdır. (Ambalaja değil, ürüne ücret!)
- Poşet tüketimini azaltmak için, kasada ücretli poşet yerine niçin uzun süre kullanılabilecek, doğa dostu torbalar verilmiyor?
- Kâğıt, plastik, cam vb. ambalajların geri dönüşümüyle ilgili etkin ve kararlı önlemler alınmalıdır. Depozito uygulaması yasal zorunluluk hâline getirilmelidir.
- Ücretli poşet uygulaması, marketlerle sınırlı kalmaktadır. Marketler, ücretli poşet uygulamasıyla ambalaj giderinden kurtulmuştur. Küçük esnaf, zanaatkâr, pazarcı, fırıncı vb. küçük işletmelerde ücretsiz poşet uygulaması fiilen devam etmektedir.
- Sebze ve meyveyi cepte taşıyacak hâlimiz yok! Manavda bir demet maydanoz için poşet alınabildiğine göre uzun vadede ücretli poşet uygulamasından beklenen yararın sağlanabileceğini düşünmek gerçekçi görünmemektedir. Bu amaçla, kâğıt torba vb. geri kazanılabilen araçların kullanımını zorunlu kılan yasal değişikliklere gidilmelidir.
- Kamu kurumlarında poşet kullanımı sonlandırılmalıdır. Okullarda öğrencilere poşette dağıtılan yirmi beş gramlık üzümün sağlıklı ambalajlarda sunulması, kantinlere poşet sokulmaması, toplu yemeklerde plastik tabak-bardak-çatal-kaşık-bıçak vb. kullanılmaması, ders kitaplarının poşette öğrencilere dağıtılmaması vb. önlemlerin, uygulamanın başarısına katkı sunacağı değerlendirilmektedir.
- Ülkemizde çöp torbası kullanma alışkanlığının yeterince yerleştiği söylenemez. Çöp torbası yerine yaygın olarak market poşetleri kullanılmaktadır. Marketlerde poşet tüketiminde bir miktar düşüş olsa da çöp torbası satışında yaşanabilecek artışla, toplam poşet tüketiminde belirgin bir azalma olmayacağı öngörülmektedir.
Kafasına poşet geçirilen insanımızın soluğu henüz kesilmemiştir. Her şeye karşın yüreği çarpan insanımız, geleceğe ilişkin umudumuzu canlı tutmaktadır. Geleceğe, poşetle soluğu kesilmek istenenlerin direnci yön verecektir. Bugün poşetten/poşetçilerden kurtulmanın koşulları oluşmuştur. Poşetten ebediyen kurtulmanın yolu, poşeti başımıza bela eden anlayışa son vermekten geçiyor. Poşet tartışmaları da göstermektedir ki, Türkiye soluk almak için kafasına geçirilen poşeti yırtmaya mahkûmdur!
(Körfez, 11 Ocak 2019)