MİLLÎ DEVLETİN EĞİTİM SİSTEMİ IŞIĞINDA
4+4+4*
*Bu bildiri, 24–25 Kasım 2012 tarihinde Ankara’da gerçekleştirilen “3. Ulusal Eğitim Kurultayı”na sunulmuştur.
Bu çalışmada, 30 Mart 2012 tarih ve 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un eğitime yansımaları ele alınmaktadır. Yazıyla, kamuoyunda 4+4+4 eğitim sistemi olarak adlandırılan Yasa’nın felsefi boyutunun irdelenmesi ve Yasa’nın uygulanmasında karşılaşılan sorunların tartışılması amaçlanmaktadır.
YÖNTEM
Araştırmanın Modeli
Araştırma, betimsel tarama modelindedir. Tarama modelleri, geçmişte ya da hâlen var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımlarıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne, kendi koşulları içinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır. Onları herhangi bir şekilde değiştirme, etkileme çabası gösterilmez (Karasar, 2009, s. 77). Araştırma, veri toplama ve verilerin değerlendirilmesinde nitel yöntemler kullanıldığından dolayı nitel bir çalışmadır.
Araştırmaya konu olan yasal değişiklik, doküman analizi yöntemi ile incelenmiştir. Yıldırım ve Şimşek (2008, s. 187–188), doküman incelemesinin, araştırılması hedeflenen olgu veya olgular hakkında yazılı materyallerin analizini kapsadığını, dokümanların, nitel araştırmalarda etkili bir şekilde kullanılması gereken önemli bilgi kaynakları olduğunu ifade etmektedir.
Millî Devletten Vazgeçme Kararı
Türk eğitim sisteminin laik, bilimsel ve millî niteliğinin, milletleşme süreciyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Cumhuriyetle birlikte inşa edilen millî devletin eğitim sisteminin millî olması gerekirdi. Cumhuriyetin öncülerinin eğitim alanında yürüttükleri mücadelenin en önemli boyutunu, millî, laik ve bilimsel eğitim oluşturuyordu. Millî bir eğitime duyulan ihtiyaç, ümmetten millete geçiş pratiğiyle açıklanabilir. Bu sürecin tamamlanması için eğitim millî olmalıydı. Millet olmanın koşullarından biri de laikliktir. Laikliğin toplumu birleştirici öge olarak oynadığı rol, laiklikten vazgeçilen koşullardaki parçalanma ve dağılma olgusuyla birlikte anlam kazanmaktadır. Türkiye’nin eğitim sistemindeki çalkantıları anlayabilmek için bu noktaların göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
Türk Eğitim Sistemini Yıkan Reform
Eğitimin millî niteliğini tasfiyeye yönelik uygulamalar reform, çoklu zekâ, yapılandırmacı eğitim, çağı yakalamak, insan hakları vb kavramlarla kamuoyuna sunulmaktadır. 4+4+4 sistemi de bu ‘reform’lardan biridir. Söz konusu ‘reform’, Türk millî eğitimini hedef alan paket programın ara başlığı olarak görülmektedir. Sözü edilen programın diğer önemli başlıkları şöyle özetlenebilir:
İlk ve ortaöğretim programlarının küreselleşme dayatmasına uygun biçiminde değiştirilerek çok kültürlülük, çok dillilik, mezhep, kimlik vb. temellerde yeniden hazırlanması,
Ders kitaplarının bilimsel ve millî içerikten arındırılması,
Mevzuatın millî ve laik özelliğine adım adım son verilmesi,
Temel eğitim kurumlarının, ödeneksizlikten dolayı yerel yönetimlerin, cemaatlerin ve ‘sivil’ kuruluşların denetimine sokulması,
Eğitim kurumlarının yönetimini yerel yönetimlere bırakmayı amaçlayan uzun vadeli programın yürürlüğe konması,
Eğitim denetimi sisteminin zayıflatılarak işlevsiz hâle getirilmesi,
Alan değişikliğiyle eğitim kalitesinin düşürülmesi, kamu eğitim kurumlarının itibarsızlaştırılması,
4+4+4 sitemiyle sekiz yıllık kesintisiz eğitimden vazgeçilmesi.
Türk Milleti Ne Zaman Tırpanlandı?
2003 yılından itibaren Türk eğitim sisteminin millî, laik ve bilimsel yapısını hedef alan örtülü faaliyetlere ‘yasallık’ kazandırılmıştır. Sistemin sinir merkezleri, eğitimde planlanan tasfiyenin düşünsel ve psikolojik altyapısını açıktan örmeye başlamıştır. O günün koşullarında ‘riskli’ olduğu düşünülen adımlar, ‘sivil’ kuruluşlara dayanılarak atılmıştır.
2003 yılında gerçekleştirilen İlköğretim Program Geliştirme toplantıları, bugünü anlamak bakımından önemli bir kaynaktır. Farklı tarihlerde Ankara Başkent Öğretmenevinde yapılan toplantıların içeriği, özetle, millî ve laik eğitimin tasfiyesidir. Sözü edilen Program Geliştirme çalışmalarında, 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nun genel amaçlarından Türk milleti, Türk toplumu, Atatürk milliyetçiliği, vatan, millî birlik ve bütünlük vb. kavramların çıkartılması önerilmiştir (Canerik, 2005, s. 44–45).
2004 yılında, 4. ve 5. sınıflarda okutulan şu üniteler kaldırılmıştır:
Aile, Okul ve Toplum Hayatımız
Tarih, İlk Yurdumuz ve Tarihte Anadolu (Türklerin İlk Yurdu ve İlk Türk Devletleri, İlk Türk Devletlerinde Kültür ve Uygarlık, Türk Milletinin Tarihteki Yeri)
Vatan ve Millet (Vatan ve Vatan Sevgisi, Millet ve Millet Sevgisi, Türk Milletinin Özellikleri)
Cumhuriyete Nasıl Kavuştuk? (Mondros Ateşkes Antlaşması, Kurtuluş Savaşı, Türk İnkılabı ve Önemi, Atatürkçü Düşünce Sistemi, Cumhuriyetimizin Kurucusu Atatürk)
Güzel Yurdumuz Türkiye
Kaldırılan ünitelerin ortak özelliği, millî bir içeriğe sahip olmalarıdır. Mafyalaşan sistem, millî devletin temel dayanakları olarak görülen Atatürk, Türk milleti, cumhuriyet ve vatandan kurtulma mücadelesini açık bir biçimde yürütmeye başlamıştır. Türk milletinin eğitim programlarından ‘kovulması’ amacıyla uluslararası finans merkezlerinin temsilcilerine başvurulmaktadır. İlköğretim Program Geliştirme sürecinde desteğine başvurulan iki yabancı vakıf, Türk kamuoyu tarafından yakından tanınmaktadır. Soros’un Açık Toplum Enstitüsü ile Alman Friedrich Ebert Vakfı, MEB’in resmî daveti üzerine, 4 Mayıs 2004 tarihinde Başkent Öğretmenevinde gerçekleştirilen İlköğretim Program Geliştirme toplantısına katılarak ilköğretim programlarının yenilenmesine destek vermiştir (Canerik, 2005 a, s. 367).
4+4+4=3!
Sistemle, zorunlu eğitimin sekiz yıldan on iki yıla çıkarıldığı öne sürülmektedir. Uygulamaya bakıldığında farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Zorunlu öğrenim çağının beş yaşın bitirildiği eylül ayı sonunda başlaması, okul öncesi eğitim kapsamındaki öğrencilerin ilkokula başlamalarına neden olmuştur. Bu durum, anasınıflarındaki öğrenci potansiyelinin düşmesine yol açmıştır. Yasa’dan önce, ortalama bir yıl okul öncesi eğitim alan öğrencilerin, sekiz yıllık kesintisiz eğitimle birlikte, örgün eğitimde geçirdikleri süre ortalama dokuz yıldı. Ortaöğrenim gören bir öğrenci, on üç yılın tamamını örgün eğitim kurumlarında geçiriyordu. 6287 sayılı Yasa’yla, zorunlu eğitim kâğıt üzerinde on iki yıla çıkarılmıştır. Çünkü sekiz yıllık kesintisiz eğitim, İmam Hatip Ortaokulları (İHO) ile seçmeli/zorunlu din dersleri ve okul öncesi eğitimin pratik bir anlam ifade etmemesi nedeniyle fiilen üç yıla indirilmiştir. Ortaöğretim zorunluluğunun örgün eğitim kurumlarıyla sınırlı olmaması, liseleri kâğıt üzerinde zorunlu yapmıştır. Sekiz yıllık kesintisiz ilköğretimin 4+4’le kesintiye uğratılması, dört yıllık ortaöğretimin örgün eğitim yerine yaygın/açık öğretim kurumlarında verilebilmesi, Yasa’yla getirildiği öne sürülen on iki yıllık zorunlu eğitimin pratik bir anlam ifade etmediği biçiminde değerlendirilmektedir.
Yönlendirme Yanılgısı
4+4+4 sistemine geçilmesiyle ilgili en önemli gerekçe yönlendirmedir. Kesintili eğitime geçiş, sağlıklı bir yönlendirmeye hizmet etmekte midir? Sekiz yıllık kesintisiz eğitimin yönlendirmeye olanak tanımadığı savıyla yaşama geçirilen kesintili eğitim, yönlendirme konusunda hangi yenilikleri içermektedir? Yasa’yla, İmam Hatip Ortaokulları kurulmuş, 4. sınıfı bitiren öğrencilere, alım bölgesi koşulu aranmaksızın, İHO’lara kayıt hakkı tanınmıştır. Sınavsız girilen ilk ve ortaöğretim okullarına kayıt yapılırken aranan ikamet koşuluna, İHO’larda uyulmayacaktır. Öğrencilerin dilediği İHO’ya kayıt olabilmelerinin önünü açan MEB, yönlendirmeyi din eğitimiyle sınırlandırmış; güzel sanatlar, sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık, spor, teknik eğitim vb. dallarda eğitim verilen ortaokulların açılışıyla ilgili herhangi bir çalışma yapmamıştır. 6287 sayılı Yasa’nın 9. maddesiyle İHO’lar yasal güvenceye kavuşturulurken diğer alanlarda ortaokul kurulması konusunda adım atılmamıştır. Bu olgulardan da anlaşılacağı gibi sistemin din eğitimi dışında bir yönlendirme sorunu bulunmamaktadır.
Seçmeli Dersler
6287 sayılı Yasa’nın 9. maddesiyle ortaokullar ve liselerde Kur’an’ı Kerim ile Hazreti Muhammed’in Hayatı, isteğe bağlı seçmeli ders olarak belirlenmiştir. Talim ve Terbiye Kurulu (TTK)nun 25.06.2012 tarih ve 69 sayılı kararıyla kabul edilen ve 2012–2013 öğretim yılından itibaren kademeli olarak uygulamaya konulan İlköğretim Kurumları (İlkokul ve Ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesi’nde (Tablo 1), seçmeli derslerin nasıl uygulanacağına ilişkin ayrıntılar yer almaktadır (MEB, 2012). Söz konusu kararda imzası olan kurul üyeleri şu isimlerden oluşmaktadır: Prof. Dr. Emin Karip (Kurul Başkanı), Dr. Hüseyin Şirin (Üye), Prof. Dr. Mehmet Bayyiğit (Üye), Doç. Dr. Hatice Duran Yıldız (Üye), Abdülkadir Yılmaz (Üye), Prof. Dr. Cengiz Alacacı (Üye), İbrahim Bükel (Üye), Dr. İbrahim Demirci (Üye). Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in onayladığı ders dağıtım çizelgesinde toplam 21 derse yer verilmektedir. Bu derslerden ikisi, Kur’an’ı Kerim ile Hazreti Muhammed’in Hayatı, 6287 sayılı Yasa’ya dayandırılmaktadır. (Hz. Muhammed’in Hayatı adlı ders, 6287 sayılı Yasa’nın 9. maddesinde, Hz. Peygamberimizin Hayatı biçiminde adlandırılmaktadır.) Geriye kalan 19 ders, TTK tarafından belirlenmiştir. MEB, seçmeli din derslerini Yasa’yla ‘güvence’ altına almıştır. Yasa’ya dayandırılmayan dersleri değiştirmek ya da tamamen kaldırmak siyasal otoritenin tasarrufu altındadır.
Bir seçmeli dersin okutulması için en az on kişilik grup oluşturulması gerekmektedir. MEB, grup oluşturulmayan dersleri seçen öğrencilerle ilgili herhangi bir yasal düzenlemeye gitmemiştir. Sözgelimi Bilim Uygulamaları, Çevre ve Bilim ile Müzik derslerini seçen toplam öğrenci sayısının dokuz olduğunu varsayalım. Söz konusu derslerde, MEB’in belirlediği sayıya ulaşılamadığı için grup oluşturulamayacaktır. Peki bu öğrenciler hangi ders ya da dersleri okuyacaktır? Bu durumdaki öğrenciler seçmediği ders/dersleri mi okuyacak, yoksa seçmeli ders/derslerden muaf mı tutulacak? MEB’in bu konuya verebileceği yanıt bulunmamaktadır. MEB Müsteşarlığının, M. Emin Zararsız imzalı, 13.09.2012 tarih ve 515 sayılı yazısında, grup oluşturulamaması durumunda, seçmeli derslerin eğitim bölgelerinde ortak okutulacağı belirtilmektedir. Eğitim bölgelerinde seçmeli derslerin okutulmasıyla ilgili genelgeyi uygulama olanağı olmadığına göre herhangi bir öğrencinin seçmediği hâlde, okulda grup oluşturulan başka bir dersi, özellikle de dinsel içerikli ders/dersleri okutmaya zorlanmasının, insan hakları ve bilimsel eğitim anlayışıyla örtüşmeyeceği düşünülmektedir. Uygulamayla, seçmeli ders seçeneği pratikte ortadan kaldırılmakta, din eğitimi, haftada iki saat zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi dâhil, toplam sekiz saate çıkarılmaktadır. Kur’an’ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Temel Dinî Bilgiler adlı dinsel içerikli seçmeli derslerin, fiilen zorunlu olması, şaşırtıcı olmayacaktır. TTK’nin, İlköğretim Kurumları (İlkokul ve Ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesi’nde (Tablo 1), ilk üç sıraya dinsel ağırlıklı derslerin yerleştirilmesi, MEB’in tercihini aydınlatıcı niteliktedir.
Türkçe Eğitim Dili Olmaktan Çıkarılıyor
4+4+4’le, Türkiye’de yabancı dilde eğitimin önü açılmakta, Türk okullarının kapısı Türkçeye kapatılmaktadır. Uygulama, emperyalizm-ortaçağ denkleminin kavranması bakımından öğreticidir. İlköğretim Kurumları (İlkokul ve Ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesi ile ilgili açıklamaların 6. maddesinde şu düşüncelere yer verilmektedir:
“Beşinci sınıfta Türkçe, Matematik, Fen Bilimleri, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (20 ders saati) ile en az dört saatlik seçmeli dersi tamamlamak kaydıyla, imkân ve şartları uygun olan okullarda isteğe bağlı olarak 18 ders saatine kadar yabancı dil dersi öğretimi yapılabilir.” (MEB, 2012).
Yukarıdaki ifadeden, üç seçmeli ders saatinin, istenmesi durumunda ikiye düşürülebileceği anlaşılmaktadır. 5. ve 6. sınıflarda haftada altı saat Türkçe dersi okutulmaktadır. Bu sayı, 7. ve 8. sınıflarda beşe inmektedir. Söz konusu açıklamadan da anlaşılacağı gibi sistem haftada beş ya da altı saatlik Türkçe dersine karşılık on sekiz saat yabancı dil öğretimine olanak sağlamaktadır. 4+4+4 uygulamasıyla, resmî dil niteliği taşıyan dillerde on sekiz saat öğretim yapılmasının önü açılmıştır. Sömürgelerde olağan karşılanan bu durum, egemen bir devlet açısından kabul edilemez niteliktedir. Resmî dillerin ya da Türkiye’de konuşulan yerel dillerin resmî dil kapsamına alınması durumunda Türkçe dışında öğretim dili/dilleri yasal hâle gelecektir. Yabancı dilde eğitimi yasallaştırma girişimi, ülkenin bölünme sürecinin kültürel altyapısını oluşturacaktır.
Uygulamanın, uzun vadede, özel okulları tercih edilen kurumlar hâline getirmesi beklenmektedir. Sistem, yabancı dil öğretimiyle, dinsel baskıdan bunalan kitlelere nefes alabilecekleri ‘özgür’ eğitim kurumları (özel okullar) seçeneğini sunmaktadır. Bu seçenek, yıllardır başarılamayan, özel okulları güçlendirme programına kitlelerin de ikna edilmesini kolaylaştıracaktır.
Tablo 1. İlköğretim Kurumları (İlkokul-Ortaokul) Okulları Haftalık Ders Çizelgesi
Kaynak: Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı. http://ttkb.meb.gov.tr/www/ilkogretim-kurumlari-ilkokul-ve-ortaokul-haftalik-ders- cizelgesi-ve-kurul-karari/icerik/76
Alan Değişikliği
Cüneyt Arkın, doktorluk yapabilir mi? Otuz yıllık sınıf öğretmenlerini bilgisayar tuşuyla Müzik, Görsel Sanatlar, Teknoloji ve Tasarım, Beden Eğitimi, Türk Dili ve Edebiyatı, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Matematik, Yabancı Dil, Fen ve Teknoloji vb. derslerin alan öğretmeni olarak atayan MEB’e göre evet! Eğitim fakültelerinde 2006 yılına kadar verilen yan alan eğitimiyle, özellikle, öğrenci sayısı düşük olan kırsal alan okullarında duyulabilecek öğretmen açığının giderilmesi amaçlanmıştır. Söz konusu eğitimde, yan alanın esas alan olarak belirlenebileceği konusu dikkate alınmamıştır. Fakat MEB’in, kamuoyunda tartışmadan aldığı karar, 44 bin dolayında öğretmenin alan değişikliği başvurusunun onaylanması ile yürürlüğe girmiştir.
Öğretmenler, yıllardır çalıştıkları alanlarda önemli deneyimler kazanmıştır. Farklı alanlarda birikim ve deneyim kazanan öğretmenlerin, yıllar sonra kendi alanlarında görevlendirilmeleri bile verimlilik yönünden tartışmaya açıktır. Fakat yan alanın asıl alan olarak değiştirilmesi, daha büyük sakıncalar içermektedir. Sözgelimi Müzik, Görsel Sanatlar, Beden Eğitimi vb. derslerin lisans eğitiminden yararlanmanın ön koşulu, özel yetenek sınavlarında başarılı olmaktır. Yan alan olarak bu dersleri seçen öğretmenlerin hiçbiri özel yetenek sınavlarına girmemiştir. Bu durumda, özel yetenek sınavını kazanan ve en az dört yıllık güzel sanatlar ya da spor eğitimi alan öğretmenlere verilen Görsel Sanatlar, Müzik, Teknoloji-Tasarım, Beden Eğitimi öğretmenliği unvanının bu dallarda eğitim görmeyen öğretmenlere verilmesi, sanat ve spor eğitimine darbe indirecektir. Osmanlıca metinleri okuyamayanlara Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği hakkının tanınması da benzer biçimde açıklanabilir. Kurs belgesiyle kazanılan Yabancı Dil öğretmenliği unvanına ne demeli? Alan değişikliği, Türk eğitim tarihinde, millî eğitime karşı yürütülen en ciddi itibarsızlaştırma etkinliği olarak algılanmaktadır. 4+4+4 sistemi, Türk eğitiminde alan öğretmenliğine indirilen darbeyle birlikte anılacaktır.
Okullar Hayat Olsun
İlköğretim kurumlarına ödenek ayırmayan MEB, okulların kaynak arayışını sistemli olarak engellemektedir. Okul yöneticilerinin kaynak arayışına yaptırım uygulayan MEB’in tutumunda oy kaygısından daha önemli etkenlerin belirleyici olduğu düşünülmektedir. Yokluk içinde bırakılan devlet okulları gözden düşürülmekte, özel okulların kapısı aralanmaktadır.
Temel eğitim kurumlarına kaynak ayırmayan, yardımcı hizmetler personeli atamayan, donatım ihtiyacını karşılamayan MEB, devlet okullarını, Okullar Hayat Olsun ‘projesi’yle yerel yönetimlere adeta teslim etmektedir. Projeyle, okul binalarının bakım, onarım, kullanım ve okullarda yürütülecek etkinliklerde yerel yönetimler yetkilendirilmektedir. Kaynak sorunu yaşayan il ve ilçe millî eğitim müdürlükleri ile okul müdürlüklerine ‘proje’nin figüranlığı görevi verilmektedir. Proje kapsamında, belediyelere okullarda kurs açma, konferans, seminer, toplantı düzenleme vb. yetkiler tanınmaktadır. (Konuyla ilgili olarak Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer imzalı 29.12.2011 tarih ve 5299 sayılı yazı, Ömer Dinçer imzalı 16.01.2012 tarih ve 2637 sayılı yazı-2012/4 sayılı Genelge, MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğünün 09.03.2012 tarih-1076 sayılı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Halis Yunus Ersöz imzalı yazı vb. bkz.).
Sonuç ve Öneriler
Uygulamanın asıl hedefi eğitimin bilimsel, laik, halkçı ve millî niteliğidir. Türk eğitim sistemi, herhangi bir ‘reform’la değil, bir suikastla, yüzyılın operasyonuyla karşı karşıyadır.
4+4+4 sistemi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 174. maddesiyle güvence altına alınan, Öğretim Birliği Yasası başta olmak üzere, Devrim Kanunları’na aykırıdır. Milletin duygu ve düşünce yönünden birliğini sağlamayı amaçlayan Öğretim Birliği Yasa önerisinde, Eğitim Bakanlığının, pozitif ve birleşik bir eğitim siyaseti uygulayacağı ifade edilmektedir.
6287 sayılı Yasa, Cumhuriyetin laik, bilimsel ve millî eğitim sistemini hedef alan bir yıkım operasyonudur. Tekil devlet yapısını tehdit eden bu meydan okuma, yüzyılın başında millî kuvvetlerin üzerine sürülen ortaçağın yeniden sahnede olduğunu göstermektedir.
4+4+4 uygulaması, millî devletten vazgeçildiğinin resmen ilan edildiği koşullarda gündeme getirilmektedir. Kesintili eğitimin, Türk Milleti üst kimliğine zarar vermesi beklenmektedir.
Dinsel eğitim, laik eğitimin birleştirici özelliğine karşı ayrıştırıcı rol oynayarak farklılıkları körükleyecek ve bir arada yaşama duygusunu zayıflatacaktır.
Yerel yönetimleri eğitim yönetiminin merkezine oturtma girişimleri, 4+4+4 sistemiyle Türkçe eğitimin bir anlamda ‘askıya’ alındığı koşullarda önem kazanmaktadır. Türkçe de Türk milleti gibi sanık sandalyesine oturtulmaktadır. Uygulamayla, Türkçe dışındaki dil/dillerin öğretim dili olmasının yolu açılmaktadır.
Millî devletten vazgeçildiği bir Türkiye’de millî eğitim de olmaz. Millî devletle hesaplaşma geleneğinin kökleri Türkiye’de değil, Atlantik’te aranmalıdır. Millî eğitimimizle hesaplaşan ortaçağ, dün olduğu gibi, bugün de emperyalizmin denetimindedir.
Milletin; cemaat, tarikat, mezhep, etnik vb. temellerde bölündüğü bir ülkede, eğitimin laik, bilimsel ve millî olmasını beklemek gerçekçi değildir. Bu nedenle, millî eğitim davası, millî devlet olma, millet olma davasıdır.
Yeni Yasa’yla birlikte 5–8. sınıflarda Öğrenci Andı kaldırılmıştır. İKY’nin 12. maddesine göre Öğrenci Andı sadece 1–4. sınıflarda okutulacaktır (MEB, 2012 a). 5–8. sınıflara Türklük, doğruluk, çalışkanlık, küçükleri korumak, büyükleri saymak, yurdu ve milleti sevmek, varlığı Türk varlığına armağan etmek yasaklanmıştır.
Türkçe öğretimden vazgeçilmesi, Öğrenci Andı’nın kaldırılması vb. uygulamalar, 4+4+4 ‘reformu’nun eğitimin millî niteliğiyle hesaplaşma programı olduğunu kanıtlamaktadır.
Uygulamanın başladığı yıl, sanat ve yaratıcılık eğitimine darbe niteliği taşıyan bir karar alınmıştır. İlköğretimde halkoyunları kurslarına son verilmiştir. 2011–2012 öğretim yılına kadar yaş sınırı aranmayan halkoyunları kurslarına 14 yaş sınırlaması getirilmiştir. Böylece 2012–2013 eğitim-öğretim yılından itibaren ilköğretim öğrencilerinin halkoyunları dalında yetiştirilmelerinin önüne geçilmiştir.
Sanat ve spor eğitimi dışlanırken dinsel eğitimin yolu açılmıştır. Sekiz yıllık eğitim uygulamasında, 4. sınıflarda alan öğretmenleri tarafından verilen sanat ve spor eğitimi, yeni uygulamayla sınıf öğretmenlerinin sorumluluğuna bırakılmıştır. İlköğretim Kurumları Yönetmeliği (İKY)nin 64. maddesinde, 4. sınıflarda sadece Yabancı Dil ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin alan öğretmenleri tarafından okutulması hükmüne yer verilmiştir (MEB, 2012 a). Özel yetenek gerektiren Müzik, Görsel Sanatlar ve Beden Eğitimi dersleri yerine Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde alan öğretmeni görevlendirmek, eğitim reformunun asıl hedefinin ne olduğu sorusunu yanıtlamaktadır.
Alan değişikliği, farklı kaynaklardan yapılan öğretmen atamalarının yarattığı tahribatla eş değerdir. Yan alanın, asıl alanla yer değiştirmesi sıradan bir olay olarak görülemez. Zorunluluklar karşısında girilebilecek dersin MEB tarafından asıl alan olarak belirlenmesi, kesintili eğitimin karar organlarının yetenek ve birikimlerini ortaya koymaktadır. Otuz yıllık öğretmenlik deneyimine sahip öğretmenlere hukuksuz bir biçimde alan değişikliği hakkı tanınması, norm fazlası öğretmenleri değerlendirme düşüncesini de aşan bir amaca hizmet etmektedir. Sistem, kamu eğitim kurumlarını, niteliksiz ve birikimsiz eğitim personeli yoluyla itibarsızlaştırarak özel eğitim kurumlarının önünü açmaktadır.
Uygulamayla, yönlendirme İHO’larla sınırlandırılmıştır. Sosyal bilimler, fen bilimleri, güzel sanatlar, spor, sağlık, teknik eğitim vb dallarda yönlendirmeyi esas alan herhangi bir düzenlemeye gidilmemiştir. Bu olgu, kesintili eğitimin gerekçesi olarak sunulan yönlendirmenin, din eğitimi dışında olmadığını/olmayacağını göstermektedir.
Seçmeli derslerin on kişilik gruplar için oluşturulması, din derslerini pratikte zorunlu hâle getirecektir. Öğrenciler, seçmediği hâlde, grup oluşturulan din derslerini okumak zorunda bırakılacaktır. İlköğretimde birbiriyle ilişkili olmayan 21 seçmeli ders, din ağırlıklı dersler dikkate alındığında, yurttaşlık bilincine zarar vermektedir. Grup oluşturulmaması, mahalle baskısı vb. nedenlerden dolayı, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dâhil, haftada sekiz saat din eğitimine olanak sağlanması, bilimsel eğitime darbedir. Uygulama, din eğitimi ihtiyacıyla da ilişkilendirilememektedir.
Kesintili eğitimin gerekçelerinden biri de 1–8. sınıfların aynı mekânı paylaşmalarından kaynaklandığı öne sürülen sakıncalardı. 4+4+4 uygulaması, daha önce aynı binayı paylaşan öğrencileri, seçmeli derslerde, dört öğretim yılında aynı derslikte bir araya getirmektedir. Seçmeli dersleri ortak olan 5-8. sınıf öğrencileri, dört yıl boyunca aynı dersliği paylaşacaktır.
Seçmeli dersi okumayan öğrenci bir üst sınıfa geçebilir. Çünkü İKY’nin 36. maddesinde, seçmeli derslerin puanla değerlendirilmeyeceği hükmü yer almaktadır. Öğrencinin, seçmediği bir dersi okumaya zorlanması, temel insan haklarına aykırıdır. Seçmeli din derslerini okumak zorunda bırakılan öğrenciler için hukuki mücadele başlatılabilir.
Uygulama, kamu eğitim kurumlarını yıpratma çabalarıyla eşgüdümlüdür. Kaynak ayrılmayan devlet okulları, millî eğitimin tasfiye sürecinde gözden düşürülmektedir. Devlet okullarına karşı yürütülen sistemli kampanya, Kamu İktisadi Teşekküllerini özelleştirme sürecini çağrıştırmaktadır. Öğretmenleri, okul yöneticilerini, kurumları hedef alan sistemli faaliyetlerin nihai hedefi devlet okullarını özelleştirme adı altında cemaat, tarikat ve piyasaya ‘ikram’ etmektir.
4. sınıflarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi normuna karşılık Görsel Sanatlar, Müzik ile Beden Eğitimi normları iptal edilecektir.
Okula başlama yaşının düşürülmesinin, okul öncesi eğitimi, okullaşma başta olmak üzere, olumsuz yönde etkilemesi beklenmektedir.
Atatürk’ün millî eğitim davası, milletin seferberliğiyle kazanılabilir. Millî, halkçı, devrimci, laik ve bilimsel eğitimin en büyük güvencesi, Türk milletidir. Türk milletinin ayağa kalktığı koşullarda, ortaçağ, bütün kurum ve kuruluşlarıyla milletin ayakları altında kalacaktır.
Kaynakça
Canerik, H. (2005). Küreselleşmenin Eğitim Programı, Ankara: Bağımsızlıkçı Aydınlanmacı Halkçı Eğitim Derneği, Yayın Nu: 4.
Canerik, H. (2005 a). Sosyal Bilgiler Programı ve Öğretimi. Yeni İlköğretim Programlarını Değerlendirme Sempozyumu’na Sunulmuş Bildiri (14–16 Kasım 2005, Erciyes Üniversitesi). Ankara: Tekışık Eğitim Araştırma Geliştirme Vakfı.
Karasar, N. (2009). Bilimsel Araştırma Yöntemi (20. Baskı), Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
MEB.(2012). İlkokullar ve Ortaokullar Haftalık Ders Çizelgesi. http://ttkb.meb.gov.tr/www/ilkogretim-kurumlari-ilkokul-ve-ortaokul-haftalik-ders- cizelgesi-ve-kurul-karari/icerik/76 Erişim: 22.09.2012.
MEB. (2012 a). MEB İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. Resmî Gazete, 21.07.2012, Sayı: 28360.
Yıldırım, A., Şimşek, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri (6. Baskı), Ankara: Seçkin Yayıncılık.