Hüseyin Güler (Nazımiye Oğullar/Serdeniye köyünden dünyaya açılan  pencere)
Hüseyin Güler (Nazımiye Oğullar/Serdeniye köyünden dünyaya açılan pencere)

Nazımiye Oğullar (Hılves/Xılves) köyü, Pülümür’e  27, Pülümür Kırmızıköprü’ye yaklaşık  9 km uzaklıkta. Köyün Nazımiye’ye uzaklığı ise 29 km. Oğullar, Nazımiye’ye oldukça uzak. Kırmızköprü, Oğullar köylüsünün uğrak yeri. Köy sakinlerinin alışveriş ve eğitim için genelde Kırmızıköprü’yü tercih ettikleri görülüyor. Bu durumun, Kırmızıköprü’nün Erzincan-Tunceli kara yolunun kıyısında yer almasının yarattığı elverişli ulaşım olanaklarından kaynaklandığı düşünülebilir. 

Pülümür Vadisi’nin doğu yakasında yer alan köy aynı zamanda Pülümür Çayı’na komşu. Oğullar,  zamanında Dereova bucağına bağlı 12 köyden nüfusu en az olanı. Pülümür Vadisi’nin doğu yakasındaki köy, zamanında Dereova bucağına bağlı Ayranlı, Beytaşı,  Büyükyurt (Hakıs), Doğancık (Cave), Doğantaş, Dokuzkaya (Markasor), Eğribelen (Koeser), Ramazan, Sarıyayla (Civrak), Yayıkağıl (Kımsor) ve Yaylacık köyleri içinde nüfusu en az olan yerleşim birimi olarak nüfus kayıtlarına girmiş.

 

Nazımiye Oğullar köyü Serdeniye mezrası  (Belleğe kazınmış acı hatıralar)
Nazımiye Oğullar köyü Serdeniye mezrası (Belleğe kazınmış acı hatıralar)

Sıra No

Yıl

Erkek

Kadın

Toplam

1

1935[1]

 

 

80

2

1940[2]

49

51

100

3

1965

77

80

157

4

1970

91

55

146

5

1975

78

86

164

6

1980

39

38

77

7

1985

30

33

63

8

1990

7

9

16

9

1992

0

0

0

Tablo 1. Nazımiye Oğullar (Hılves/Hilbeş/Xılves)  köyü nüfusunun yıllara göre dağılımı (1935-1990) Kaynak: TÜİK

 

Hüseyin Güler (15.12.1933)-Sultan Güler (01.04.1926) çifti (Yokluk ve zorluklarla mücadeleyle geçmiş koca bir ömür)
Hüseyin Güler (15.12.1933)-Sultan Güler (01.04.1926) çifti (Yokluk ve zorluklarla mücadeleyle geçmiş koca bir ömür)

Hüseyin Güler, 1959 Nazımiye doğumlu. Oğullar (Hılves/Xılves) köyü Serdeniye mezrasında gözlerini dünyaya açmış. 6’sı erkek 3’ü kız, 9 çocuklu bir ailede büyümüş. Hüseyin Güler (15.12.1933)[3]-Sultan Güler (01.04.1926)  çiftinin oğlu. Babası Hüseyin Güler, taş ustası. Baba Güler, 1940’lı yıllarda,  Pülümür-Tunceli kara yolunun 20. km’sindeki uzun taş tünelin (Arelli Kekil’in Tüneli/Tünele Keke Areyiz) yapımına emek vermiş.

Hüseyin Güler’i, köylüsü Dr. Öğretim Üyesi Ali Sağlam, şöyle tanımlıyor:

 

Dr. Öğretim Üyesi  Ali Sağlam
Dr. Öğretim Üyesi Ali Sağlam

 ALİ SAĞLAM: KÖYÜMÜZÜN GÖZÜ DOLU, YÜREĞİ DOLU, DERDİ DOLU ADAMI

Xılweslilerin yaşadıkları mekân ile olan ilişkilenmesi, İbn Haldun’un Mukaddime[4] adlı eserinde yer alan, yaşanılan yer ve yerin iklim koşullarının insanın ten renginden davranışlarına,  oradan karakterine kadar pek çok özelliğine yansır,  ifadesine/belirlenimine ilginç bir örnektir. Yamacının, çevre köylerin dillerine pelesenk olmuş hikâyesi bir yana kışın çığ korkusu, yazın ise yaban hayvanların saldırma ihtimali kuşaktan kuşağa öğretilen bir tedbirli olma söylemidir. Bu denli zor şartlar altında yaşama tutunmaya çalışan Xılwesliler için mücadele; güveni ve dolaysıyla cesareti beraberinde üretir. Köyümüzün köylülerinin duygu ve davranışlarının kökenine dair bir ortaklaşma noktası buldurmaya çalışsam hep o damıtılagelen sözcükler bütünü  aklıma gelir; “Honde çığu, Honde hesu werguna mare tae nebiyo.  Kam mare sekeno?./Bunca çığ, bunca ayı kurt bize bir şey yapmadı. Kim bize ne yapabilir?” Belki tam böyle değildir ve değişir. Ama her Xılwesli bu hâli biraz bilir. Yani doğa ile mücadele etmenin zorlukları Xılweslilerin bedene, dile ve düşünüşe yansıyan hâlleridir. Xılwesliler o nedenle gittikleri her yerde öğrenilmiş bu dil ve düşünüşü sergiler/vurgularlar. Hüseyin Güler bu hâlin en görünür prototiplerindendir. Onu tanıdığım onca yıldır iç içe geçen  iki özelliği hep dikkatimi çekmiştir.

Hüseyin Güler (1970’li yıllar)
Hüseyin Güler (1970’li yıllar)

Bunlardan birincisi, özgüveninin bu “tarihsel/mekânsal” arka planı ile beslenen “girişimci hâlleri”. Onun girişimciliği biraz farklıdır. Hani o çok bildiğimiz günümüz dünyasındaki “Girişimcilik” hâli olan iktisadi hâlin ötesidir onun “girişimciliği”. Söz söyleme sanatından, iletişim kurmaya kadar pek çok alanı içine alan bir girişimciliğin Güler hâlleri, vurgulamak istediğimdir. Üstelik bu hâl biraz Xılweslidir.

İkinci özelliği ise; mitik öykülerle beslenmiş, ayağa kalkan hâllerinin üstüne hayatının her aşamasında öğrendiklerinden de hep bir şeyler katarak kendince bir özgünlük üretme çabasıdır. Bazen Mao’dan, bazen Marks’tan bazen Hacı Bektaş-ı Veli’den çoğu zaman da geçmiş zamanlardan bugüne ata/dedesinden duydukları/gördükleriyle bir söylem/davranış üretegelmiştir. Sanırım içerinden gelen hâlleri Hüseyin Güler’in en baskın hâli.

Hüseyin Güler
Hüseyin Güler

Bu hâller içinde salına duran Hüseyin Güler’in içeriden gelen hâli en çok da annesinden gelir. -Söylediklerine olan inancını ifade etmek için gözlerindeki ciddiyete baktığınızda anlayacağınız annesinin/Sultan Nene’nin hâlleri ata/dededen gelen aktarımlardan eril bir inşanın anlaşılmaması gerektiğini hatırlatmayı zorunlu kılar. “Hemge rıske Haq’o. Gunawa  mê rose/Bal Allah’ın rızkıdır. Satma, günahtır!” cümlesi çocukluğuma nakşetmiş o içtenliğidir.- Hüseyin Güler, o nedenle o bildiğimiz girişimci olamamıştır. Yani doğal ekonomiye olan bağlılığından kopmadan ayakta durma çabası annenin, çocuğundaki “girişimciliğinin” iktisadi forma indirgeyememesinin belirlenimi olagelmiştir. Buna rağmen o, her yeni hâl ve girişimde köyümüzden cesaretle öne çıkan bir aktör olma çabasıyla doğal ekonominin bilincini de yok saymadan ara/yeni bir form üretmeye çabalamıştır.  Tam da bu hâl yani doğal ekonominin hâllerinde kurtulamadığı içinde günümüz dünyasının “istenilen” aktörü olamamıştır. Bu hâl ise onun en güzel yönüdür. Hüseyin abi; köyümüzün gözü dolu, yüreği dolu, derdi dolu vurdumduymaz adamı.

OKULU OLMAYAN KÖY

Oğullar, ilkokulu olmayan sayılı köylerden. Öğrenim çağına gelen Hüseyin Güler, 1965 yılında Pülümür Mezra köyüne gönderilir. Mezra’da Ali Güler (Hesene Memli, 1919-1997) ile Hatice Güler (1916-2007) çiftinim evinde kalır. O tarihte Mezra İlkokulunun farklı sınıflarında Ahmet Canerik, Ali Arslan, Düzgün Arslan, Emine Fırat (Ali kızı), Emine Fırat (Hüseyin kızı), Gülahmet Yıldız (Akdik/Şihan), Hasan Yaman, Hayriye Sadıkoğlu, Hıdır Akkılıç, Hüseyin Canpolat, Hüseyin Güler (Mezra), İbrahim Satık, Medine Fırat, Mehmet Akkılıç, Mehmet Canpolat, Mercan Akkılıç, Musa Canpolat (Akdik), Musa Doğru (Akdik/Şihan), Şükrü Ateş (Kaymaztepe), Şükrü Şahin (Akdik/Şihan)  öğrenim görmektedir.  

 

Pülümür Mezra  köyünden Ali Güler (Hesene Memli, 1919-1997) ile Hatice Güler (1916-2007) çifti
Pülümür Mezra köyünden Ali Güler (Hesene Memli, 1919-1997) ile Hatice Güler (1916-2007) çifti

MEZRA İLKOKULUNDA KAVGA  

Mezralı çocuklar Serdeniyeli Hüseyin Güler’e kafayı takar!  Öğretmeni, Serdeniyeli çocuğa sahip çıksa da okul arkadaşları kavga çıkarmanın bir yolunu bulur. Mezralı iki çocuk,  ‘yabancı’ öğrenciye karşı ‘taarruza’ geçer. Kavgada Mezra’yı Hüseyin Canpolat ve Hasan Yaman, Oğullar köyünü ise Hüseyin Güler tek başına temsil eder. İkiye karşı bir! Serdeniyeli çocuk, Mezralılara karşı  etkili savunmaya geçer:

“Tuttuğumu indiriyordum. Birini dövüyordum, diğeri geliyordu.”

Kavgada Mezra cephesinde yer alan Hasan Yaman, Hüseyin Güler’i futbola almak istemediklerini, bu nedenle kavga ettiklerini ifade ediyor:

“İlle ben de top oynayacağım diyordu. Boyu kısaydı, takıma almıyorduk. Oyuna girip  bozuyordu.  Biz de dövüyorduk!”

Pülümür Mezralı Hüseyin Canpolat ve Hasan Yaman (Mezra İlkokulu futbol sahasını Serdeniyeli Hüseyin Güler’e ‘yasaklayan’ ikili)
Pülümür Mezralı Hüseyin Canpolat ve Hasan Yaman (Mezra İlkokulu futbol sahasını Serdeniyeli Hüseyin Güler’e ‘yasaklayan’ ikili)

Hüseyin Güler’e  sahada ‘kırmızı kart’ gösteren  Mezralılardan Hüseyin Canpolat, kavgadan sonra Hatice Güler’in kendilerine çok kızdığını  hatırlıyor.  

Mezra İlkokulunda bir dönem okuduktan sonra köyüne döner. Oğullar’a kilometrelerce uzaklıktaki Oğullar İlkokulunda öğrenime devam eder. Oğullar İlkokulu, Oğullar köyünde değil,  Hanköy (Karvan)  Uzuntarla mezrasında, Pülümür-Tunceli kara yolunun kıyısında açılmıştır! Nazımiye Oğullar İlkokulu binasının Oğullar köyü yerine başka bir köyde yapılması, Pülümür Salördek İlkokulu binasının Salördek köyünde değil, Kırmızıköprü’de yapılmasının bir benzeri olarak akıllarda kalır.

Pülümür Mezra  İlkokulu  (Pülümür Vadisi’nin aydınlığı)
Pülümür Mezra İlkokulu (Pülümür Vadisi’nin aydınlığı)

 ÇIĞA VE PÜLÜMÜR ÇAYI’NA ALDIRIŞ ETMEYEN ÖĞRENCİLER

Pülümür Çayı, Uzuntarla ile Oğullar’ın ortasından geçer. Oğular-Uzuntarla arasındaki mesafe, yaklaşık 4 km.  Oğullar köylüsü, Uzuntarla yönüne gitmek için kara yolu üzerindeki köprüden U dönüşü yapmak zorunda. Yöre halkının kutsal saydığı Oli ve Ağlayan Kayalar’ın  yakınındaki köprü kullanıldığında yol uzar. Öğrencilerin bir kısmı, bu köprüden geçerek okula gider. Bazı öğrenciler okula tez ulaşmak için ağaç köprüyü kullanır. Ağaç köprü, 1970’li yılların başında köylülerden Hüseyin Ayaz’ı Pülümür Çayı’na kaptırmıştır. Oğullar’dan okul yoluna düşen öğrenciler, Pülümür Vadisi’nin batı yakasındaki okula, Pülümür Çayı üzerindeki ‘sicilli’ ağaç köprüye ve çığ tehlikesine meydan okuyarak ulaşır.

Okula ulaşmak, Serdeniye mezrasında oturan öğrenciler için daha zordur. Patika dâhil, yaklaşık 5 km yol yürümek zorundalar.  Serdeniye’den, Pülümür-Tunceli kara yoluna inenleri bekleyen en büyük tehlike, çığdır. Yoğun kar yağışından sonra  hedik ayakkabılı (lekan) büyüklerinin  açtığı yolda tek sıra hâlinde yürüyen siyah önlüklü, beyaz yakalı öğrencilerden biri de Hüseyin Güler’dir.

Öğrencilerin karda kışta yıllarca yürüdüğü yola yıllar sonra, 1 Mart 1979’da   düşecek olan çığ, genç yaşta iki kardeşi, Mehmet Ali Dönmez (09.07.1949-1979) ve Ali Kamer Dönmez’i (1941-1979) sevenlerinden ebediyen ayıracaktır. 

Nazımiye Oğullar köyünden Mehmet Ali Dönmez (09.07.1949-1979) ve Ali Kamer Dönmez (1941-1979) kardeşler (1 Mart 1979’da, Hılves’ten Serdeniye’deki ağabeylerine yardım eli uzatmak için yola çıkmışlardı. Koca kar kütlesinin altından sağ kurtulamadılar) Fotoğraf: Kadri Dönmez arşivi
Nazımiye Oğullar köyünden Mehmet Ali Dönmez (09.07.1949-1979) ve Ali Kamer Dönmez (1941-1979) kardeşler (1 Mart 1979’da, Hılves’ten Serdeniye’deki ağabeylerine yardım eli uzatmak için yola çıkmışlardı. Koca kar kütlesinin altından sağ kurtulamadılar) Fotoğraf: Kadri Dönmez arşivi

OĞULLAR İLKOKULUNDA OKUYAN ÖĞRENCİLER

Hüseyin Güler’in Oğullar İlkokulunda okuduğu yıllarda farklı sınıflarda şu öğrenciler öğrenim görüyordu:

Ali Ayaz (Oğullar), Ali Genç (Oğullar), Ali Sever (Serdeniye), Ali Uçar (Uzuntarla), Atilla Gülmez (Oğullar), Cömert Ayaz (Oğullar), Düzgün Çelik (Oğullar), Düzgün Güzel (Oğullar), Fadime Güler (Serdeniye), Fatma Uçar (Uzuntarla), Gülabi Büyüktaş (Uzuntarla), Hakkı Taş (Uzuntarla), Hasan Açıkbaş (Oğullar), Hasan Büyüktaş (Uzuntarla), Hasan Güler (Serdeniye), Haskar Genç (Oğullar),  Haşim Doğan (Oğullar), Hatice Doğan (Oğullar), Hatice Sağlam (Oğullar), Hıdır Kaya (Oğullar), Hıdır Taş (Uzuntarla), Hüseyin Güler (Serdeniye), Kadriye Açıkbaş (Oğullar), Kazım Çelik (Oğullar), Kemal Ayaz (Oğullar), Kıymet Çelik (Oğullar), Kibar Taş (Uzuntarla), Mercan Dönmez (Serdeniye), Musa Sever (Serdeniye), Musa Taş (Uzuntarla), Nimet Ayaz (Oğullar),  Nuri Taş (Uzuntarla).

Hüseyin Güler,  Nazımiye Oğullar İlkokulundan 1970 yılında mezun olur. O tarihte köy ilkokullarının yaz tatiline girme tarihi, 23 Nisan’dır. Oğullar İlkokulunda,  23 Nisan Perşembe günü düzenlenen Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenine katılır. Aynı gün,   Uzuntarla’ya veda eder. 

Zağge Lokantası (Tunceli-Pülümür kara yolundaki  yolcuların uğrak yeri)
Zağge Lokantası (Tunceli-Pülümür kara yolundaki yolcuların uğrak yeri)

SERDENİYE’DEN ZAĞGE’YE FİRAR

Oğullar İlkokulu mezunu Hüseyin Güler, hayvan peşinde koşmaktan hoşlanmaz. 11 yaşında cebine koyduğu diplomayla Zağge’ye ‘firar’ eder! Serdeniye’den yola düşen çocuk, 3 km’lik  patikayı hızla geride bırakır. Pülümür-Tunceli kara yolunda  6 km yürüyerek  Zağge’ye varır. 9 km’lik yolda rüzgâr gibi ilerleyen çocuk, soluğu Zağge Lokantasında alır. Serdeniyeli Hüseyin, Zağge Lokantasında bulaşıkçı olarak iş başı yapar.

Mülkiyeti Tunceli İl Özel İdaresine ait lokantayı  Pertekli Coşkun Akyol ve kardeşi Ahmet Akyol işletmektedir. Lokantada 4 aşçı, 2 bulaşıkçı, 2 komi, 8 garson çalışmaktadır. Aşçılardan 2’si gündüz, 2’si ise gece hizmet sunar. 

Zeytinyağı ve tereyağının vatanı Türkiye’yi zararlı bitkisel yağlara mecbur bırakanların yarattığı sahte mutluluk tablosu,  o yıllarda reklam panolarında sergilenmişti
Zeytinyağı ve tereyağının vatanı Türkiye’yi zararlı bitkisel yağlara mecbur bırakanların yarattığı sahte mutluluk tablosu, o yıllarda reklam panolarında sergilenmişti

ZAĞGE LOKANTASINDA İLK USTALIK DENEYİMİ

Zağge Lokantasında bulaşıkçılık, aşçılığa uzanan yolun başlangıcı olur. Zağge Lokantası, konumu ve hizmet kalitesiyle adından söz ettirmeyi başarmıştır. Lokantanın sebze ihtiyacı Elazığ’dan, ekmek ihtiyacı ise Tunceli’den karşılanır. Kahvaltılık tereyağını komşu köylerden  sağlayan işletmede,  ulaşım ve taşıma aracı olarak Pikap kullanılır.

Vita Mutfak Yemeklik Nebatî Margarin, lokanta mutfağının vazgeçilmezlerindendir.

Zağge Lokantasının en çok tercih edilen yemeği, kavurmadır. Lokantanın yemek listesinde çorba, haşlama, türlü, kuru fasulye, taze fasulye, biber dolma vb. yemekler de yer alır.

Yiyecekler, Zağge’nin buz gibi suyunda saklanır.

Zağge’de mola veren otobüs işletmelerinden Çayıarağası, Fındıklı Toros, Hazar, Munzur, Kahramanmaraş, Turay,  akla ilk gelenler.  

Zağge Lokantası, o yıllarda ‘çuvallar dolusu’ para kazandıracak kadar hareketlidir. 

 

Nazımiye Hengırvanlı Hasan Tosun (Pıt Ali/Pıto Heyderız, 1848-1983)  Fotoğraf: Turan Fırat/Dersimde Bir Köy Karvan, s. 276
Nazımiye Hengırvanlı Hasan Tosun (Pıt Ali/Pıto Heyderız, 1848-1983) Fotoğraf: Turan Fırat/Dersimde Bir Köy Karvan, s. 276

 

Nazımiye Hengırvanlı Hasan Tosun’un (Pıt Ali/Pıto Heyderız, 1848-1983) Oğullar (Hılves) Serdeniye mezrasındaki mezarı (Pülümür Çayı kıyısında yüz yılı aşan ömür süren köylünün yaşamı  ciddi bir araştırma konusu olabilir)
Nazımiye Hengırvanlı Hasan Tosun’un (Pıt Ali/Pıto Heyderız, 1848-1983) Oğullar (Hılves) Serdeniye mezrasındaki mezarı (Pülümür Çayı kıyısında yüz yılın üzerinde  ömür süren köylünün yaşamı ciddi bir araştırma konusu olabilir)

ÂŞIK MAHZUNİ VE ŞAH TURNA’NIN ZAĞGE BULUŞMASI

Evden Zağge’ye koşar adım giden Serdeniyeli gencin ömrü mutfaktan ibaret değildir.  1970’li yılların hareketli Zağgesi, Erzincan-Tunceli kara yolunda yolculuk yapanların dinlendiği bir mekân olarak öne çıkar. Serdeniyeli Hüseyin, Zağgede heyecan verici bir buluşmaya tanıklık eder. Halk ozanları Âşık  Mahzuni (Şerif Cırık, 1939-2002) ile Şah Turna (Münire Dumlupınar, 1951), Zağge Lokantasında mola vermiştir. İki ozanı meraklı gözlerle izleyen vatandaşlardan biri de Hüseyin Güler’in Nazımiye Hengırvanlı dedesi Hasan  Tosun’dur (Pıt Ali/Pıto Heyderız, 1848-1983[5]).  Mahzuni, Serdeniyeli lokanta çalışanı Hüseyin’e iki buçuk lira bahşiş verir. Pıto Heyderiz’in tüttürdüğü pipoyu alan ünlü sanatçı,   birkaç yudumla da olsa yaşlı köylünün sevincine ortak olur.  

Âşık Mahzuni  Şerif (1939-2002), Zağge Lokantasında  Şah Turna’yla birlikte mola vermiş, Hengırvanlı Ali Tosun’un piposunu tüttürmüştü. Mahzuni, bölgeyle ilgili duygularını notaya dökmüştü:   Çökük Yollarını Gezdim  Dolaştım (Hozat-Ovacık-Tunceli)
Âşık Mahzuni Şerif (1939-2002), Zağge Lokantasında Şah Turna’yla birlikte mola vermiş, Hengırvanlı Ali Tosun’un piposunu tüttürmüştü. Mahzuni, bölgeyle ilgili duygularını notaya dökmüştü: Çökük Yollarını Gezdim Dolaştım (Hozat-Ovacık-Tunceli)

 

Ozan Şah Turna (1951), Âşık Mahzuni’yle Zağge’de mola vermişti
Ozan Şah Turna (1951), Âşık Mahzuni’yle Zağge’de mola vermişti

KIRMIZIKÖPRÜ ORTAOKULU YILLARI

Hayvan otlatmaktan kurtulmak için evden kaçan Serdeniyeli çocuk, 1971 yılında Kırmızıköprü Ortaokulunda öğrenime başlar. Oğullar/Serdeniye’den Kırmızköprü’ye gidiş geliş yapmak olanaksızdır. Zorlu coğrafi koşullar ve uzaklık, okulsuz köylerde yaşayan çocukları eğitim hakkından yoksun bırakmaktadır.

İlkokul diplomasını Kırmızıköprü Ortaokulu Müdürlüğüne teslim ederek okula kaydolan Hüseyin Güler, okumak için  ev kiralamak zorunda kalır. Oğullar köyünden arkadaşı Hakkı Sağlam’la birlikte,  Hıdır Sadıkoğlu (Müdürağa, 1919-2002) ve Hüseyin Sadıkoğlu (1929-2001) kardeşlerin Kırmızıköprü’deki evini kiralarlar. Güler, bir yıl da  Salördek/Gavrag’da Hüseyin Doğan (Wuşene Dursin, 1920-1984) ve İmoş Doğan (1927-2008) çiftinin  evinde kalır.   Gavrag’dan  Kırmızköprü’ye geliş gidiş yapar. İmoş Hanım, Serdeniyeli ortaokul öğrencisiyle kendi çocukları arasında herhangi bir ayrım yapmaz.

Salördek/Gavraglı    İmoş Doğan (1927-2008) ve  Hüseyin Doğan (Wuşene Dursin, 1920-1984) çifti (İmoş Doğan, Serdeniyeli  ortaokul öğrencisi Hüseyin Güler’i, çocuklarından ayırt etmez)   Fotoğraf: Hüseyin Doğan arşivi
Salördek/Gavraglı İmoş Doğan (1927-2008) ve Hüseyin Doğan (Wuşene Dursin, 1920-1984) çifti (İmoş Doğan, Serdeniyeli ortaokul öğrencisi Hüseyin Güler’i, çocuklarından ayırt etmez) Fotoğraf: Hüseyin Doğan arşivi

Kırmızıköprü Ortaokulunda öğrenim görürken boş durmaz. Lokantalarda çalışır, Rojig’de alçı taşı yükler. Kamyona beyaz taş  yüklemenin karşılığında eline geçen para, 5 liradırKamyona taş yükleyenler arasında ev arkadaşı Hakkı Sağlam, Seyitali Çelik  de yer alır.

Öğretmen Okulu sınavlarına girer. Ağrı Öğretmen Okuluna kayıt hakkı kazanır. Ortaokulu bitirdikten sonra İstanbul’a gittiğinden, sınav sonucundan zamanında haberdar olamaz. Öğretmen Okuluna  kayıt hakkını kaybeder.

Salördek/Gavrag     (Fotoğraf: Hüseyin Doğan arşivi)
Salördek/Gavrag (Fotoğraf: Hüseyin Doğan arşivi)

 

Pülümür Kırmızıköprü Ortaokulu, 1970-1971 eğitim ve öğretim yılında Kamer (Kekil)  Dikme (Löriz), Kamer Canpolat (Mezra) ile Musa Aslan’a (Avurtojige) ait binada  hizmete açılmıştı. Okul,  1982 yılında yeni binaya kavuşmuştu.  Yeni bina,  akıl ve mantıkla çelişen ve bugüne kadar soruşturma konusu bile olmayan  bir kararla, 2017 yılında yerle bir edilmişti
Pülümür Kırmızıköprü Ortaokulu, 1970-1971 eğitim ve öğretim yılında Kamer (Kekil) Dikme (Löriz), Kamer Canpolat (Mezra) ile Musa Aslan’a (Avurtojige) ait binada hizmete açılmıştı. Okul, 1982 yılında yeni binaya kavuşmuştu. Yeni bina, akıl ve mantıkla çelişen ve bugüne kadar soruşturma konusu bile olmayan bir kararla, 2017 yılında yerle bir edilmişti

AKKILIÇ LOKANTASININ  AŞÇISINDAN TEMİZLİK DERSİ

Hüseyin Güler, 70’li yıllarda Kırmızıköprü Akkılıç Lokantası ve Pülümür’deki bazı lokantalarda da çalışır. Her ustanın tarzı farklıdır. Usta’ya, kendisini en çok etkileyen ustaların kim olduğunu soruyoruz. Fazla düşünmeden yanıtlıyor: 

“Yüzlerce ustanın yanında çalıştım. Her ustadan bir şey öğrendim. Her ustanın tarzı farklıydı. En çok etkilendiğim usta, hijyene önem veren, Kutudereli Ali Tacay’dı. Akkılıçların (Hıdır) Lokantasında çalışıyordu. Elini yıkamadın mı, ayaklarınla yemek yapmış olursun, derdi.”

Zeki Yalnız da, Kırmızıköprü’den sonra 1978’de Kutudere’de lokanta açan köylüsü Ali Tacay’ın titizliğine dikkat çekiyor:

“Kutudere’de okula yakın yerde, ağabeyi Zülfü Tacay’ın bitişiğinde lokanta açmıştı. Çok titizdi. Tenekede ısıttığı suyla her gün yıkanırdı.”

Pülümür Kırmızıköprü Halk Lokantası bir döneme damga vurmuştu
Pülümür Kırmızıköprü Halk Lokantası bir döneme damga vurmuştu

GÖKÇEKONAKLI MERCAN HANIM’LA EVLİLİK

Hüseyin Güler, 1980 yılında evlenmeye karar verir. Pülümür Gökçekonak köyünden Mercan Hanım’la, Aralık 1980’de yaşamını birleştirir. Mercan-Hüseyin Güler çiftinin birlikteliğinden biri kız, beş çocuk dünyaya gelir. Aile çocuklarını okutmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz.

HALK LOKANTASINDA DEVRİM

Hüseyin Güler, 1981 yılında, Pülümür Gökçekonaklı Hüseyin Çelik’le birlikte,  Kırmızıköprü’deki Halk Lokantasını işletir. Halk Lokantasının sahibi Mustafa Fırat, kolu rahatsızlandığı için işe ara vermek zorunda kalmıştır.  Denizli mutfağında yetişen Mustafa Fırat’ın Halk Lokantasını kiralayan iki arkadaş, Kırmızıköprü mutfağında deprem etkisi yaratacak projelerle işe koyulur:

“Kırmızıköprü’ye modern bir lokanta açalım, dedik. Çerkez kebabı, diyorduk gülüyorlardı.

Kırmızköprü’ye yemek alanında çağ atlattık!”

Halk Lokantasının kurucusu ve sahibi Mustafa Fırat (1935-2022), Denizli mutfağında yetişmişti
Halk Lokantasının kurucusu ve sahibi Mustafa Fırat (1935-2022), Denizli mutfağında yetişmişti

Güler ve Çelik, Halk Lokantasında işe dört elle sarılır. 1984 yılında, Halk Lokantasından Kırmızıköprü’ye yayılan yaprak döner kokusu, kasaba mutfağındaki ilklerden biri olarak kayıtlara geçer. Hüseyin Usta’nın döner çubuğuna taktığı et, Kırmızıköprü köylerindeki hayvanlardan sağlanır. Dört masalı lokantanın döner müdavimlerinden A. G. İle K.Y.’nin  birkaç porsiyon döner tükettiği olur.

Günde ortalama 8-10 kg dönerin tüketildiği lokantanın mutfağında başka hangi yemekler yapılırdı? Mercimek çorbası, Çerkez kebabı, kaburga kebap, haşlama, ıspanaklı yumurta, köfte, kuru fasulye, biber dolma, taze fasulye tadı damakta kalan yemeklerden bazılarıdır.

Halk Lokantasının genç ortakları, et ihtiyacını kasaptan değil,  hayvan keserek karşılar. Kırmızıköprü’de o tarihte elektrik olmadığından, eti uzun süre saklama olanağı bulamazlar. Alışveriş Pülümür ve Kırmızıköprü i esnafından yapılır.   

Ortağı Hüseyin Çelik’le bir yıl dolmadan yolları ayrılır. Hüseyin Çelik, Kaymaztepeli Hüseyin Yıldırım’ın Yıldırım Lokantasını işletmeye başlar.  

Hüseyin Güler, Halk Lokantasında döner keserken (Yanındaki genç,  Pülümür Akdik köyünden Metin Susam)
Hüseyin Güler, Halk Lokantasında döner keserken (Yanındaki genç, Pülümür Akdik köyünden Metin Susam)

LOKANTADA İÇKİ İÇİLİYOR MUYDU?

Kırmızıköprü’de genç ortakların işlettiği  lokantada içki içilir miydi? Bu soru, kahvehanelerinde kasalar dolusu bira tüketilen kasaba için pek anlamlı sayılmaz. Sorunun oyun masalarında,  ince belli Ajda bardağından, çay niyetine,  Buzbağ şarabının yudumlandığı  Kırmızıköprü için bir önemi olmadığı da düşünebilir. Peki, açıkta içki tüketilir miydi? İçkinin genelde lokantanın ‘kapalı’ olduğu saatlerde içildiği görülüyor. Lokantanın alt katındaki atölye, ruhsatsız birahane işlevi görür. Bir tek atmak isteyen, atölyenin yeşil ahşap kapısını aralar.  Hüseyin Usta, boğazını nemlendirmek için arada bir yeşil kapıdan usulca içeri girer. Atölyede ‘demlenen’ bir Kırmızıköprülü, ince belli çay bardağını kıtır kıtır yemektedir! Çığlık atmasıyla dışarı fırlaması bir olur. Çığlığı duyan Akdik/Şihan köyünden Musa Doğru (kasap),  yanına gelir.  Musa Usta, Hüseyin Usta’yı hayretler içinde bırakan davranışın yeni olmadığını anlatır. Özetle, olağandışı bir durumun söz konusu olmadığını ifade eder.

Usta, yeşil kapıdan bir daha adım atmaz!  

(Soldan sağa) Kamer Canpolat ve Musa Doğru (Arkada) Ali Yıldız (Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi)
(Soldan sağa) Kamer Canpolat ve Musa Doğru (Arkada) Ali Yıldız (Fotoğraf: Hüseyin Dalkılıç arşivi)

HALK LOKANTASI NİÇİN KAPANDI?

Halk Lokantasının kurucusu ve sahibi Mustafa Fırat, geçirdiği bir rahatsızlık sonucu lokantayı kiraya vermişti. İki Hüseyin, Güler ve Çelik, lokantanın  yumuşak yüzlü iki ortağıydı. Lokanta, iki genç usta zamanında eski günlerini aratmayacak hareketliliğe yeniden kavuşmuştu. Ortaklar, özellikle çevre köylerde yaşayan genç kuşaklarla iyi iletişim kurmuştu. Sıcak ilişkilerin, lokantanın bilançosuna yansıması kaçınılmazdı. Öyle de oldu. Ne var ki, yoğunluk, bez ciltli veresiye defterine de yansımıştı. Sarı renkli, mavi kapaklı tükenmez kalemle veresiye defterine işlenen borçlar sayfalar dolusuydu artık.

Bölgede yaşanan göçle birlikte işler yavaş yavaş bozulmaya başlamıştı. ‘Az çorba’yla karın doyurmaya çalışan öğrenciler bile aranır hâle gelmişti. Çarpık kentler kırsal alandaki yerleşim birimlerini birer birer yutuyordu. Köyler, toprak damlı evlerdeki mertekleriyle, meyve ağaçlarıyla âdeta yağmaya açılmıştı. Köyünden ayrılmak zorunda kalan bölge insanı, evini yıkarak ya da ceviz ağaçlarını kerestecilere üç kuruşa vererek kentte belki bir mevsim rahat edecek kaynağa sahip oluyordu. Yoğun göçten, Kırmızıköprü esnafının etkilenmemesi, düşünülemezdi. Lokanta, 1985 yılında kapatıldı. Halk Lokantasının kapısına vurulan  asma kilitle bir dönem geride kalmıştı.

Peki, veresiyeler ne olmuştu?

“Veresiye defterlerini bir iki yıl sakladım, sonra yırttım!”

Hüseyin Güler’in tozlu yollara düşen kamyonu  (Erzincan Değirmenliköy)
Hüseyin Güler’in tozlu yollara düşen kamyonu (Erzincan Değirmenliköy)

 ERZİNCAN KÖŞK LOKANTASI

1985’te  Halk Lokantasını kapatan Hüseyin Güler, Erzincan Değirmenliköy’e yerleşir.  Hakkı Düzgün’ün işlettiği Köşk Lokantasında aşçılığa başlar.  Erzincan Köşk Lokantasının mutfağında  beş ya da altı ay çalıştıktan sonra bu kez yurt dışına gider. Usta’nın istikameti, Albay Muammer Kaddafi’nin Libya’sıdır. Kuzey Afrika ülkesinde inşaatlarda çalışır. Yaklaşık bir buçuk yıl çalıştığı Libya’dan Erzincan’a döner.

1987’de Erzincan Değirmenliköy’de tarımla uğraşır. Bir süre köy işleriyle uğraştıktan sonra, 1993’te, ‘ilk aşk’ına kavuşur. İlk aşkı, beyaz Ford kamyondur. Bu kez nakliyecilik yılları başlar. 1993’te başladığı nakliye işi 1998’e kadar devam eder.

 

Hüseyin Güler, Halk Lokantasında döner  çubuğunu  kendisi hazırlıyordu
Hüseyin Güler, Halk Lokantasında döner çubuğunu kendisi hazırlıyordu

 

Hüseyin Güler, İstanbul Sultangazi’de Güler Yemek ve Kebap Salonunda
Hüseyin Güler, İstanbul Sultangazi’de Güler Yemek ve Kebap Salonunda

SULTANGAZİ GÜLER KEBAP SALONU

Güler ailesi, 1998’de Erzincan Değirmenliköy’den İstanbul’a taşınır. Hüseyin Usta, bir süre uzak kaldığı lokanta mutfağına dönmeye karar verir. Sultangazi’de açtığı Güler Kebap Salonuyla lezzet dünyasının kapısını aralar.  Kebap Salonunda dört personel çalışır.

Hüseyin Güler, Afganistan’da askerî birlikte görev yaparken komutanlar tarafından takdir belgesiyle ödüllendirilmişti
Hüseyin Güler, Afganistan’da askerî birlikte görev yaparken komutanlar tarafından takdir belgesiyle ödüllendirilmişti

 

BELÇİKA’YA YOLCULUK

Hüseyin Güler, 2004 yılında UNICEF aracılığıyla Belçika’ya gider.  Alanında birkaç ay  eğitim görür. Belçika’da eğitimini tamamladıktan sonra Afganistan’a gönderilir. Nazımiye Oğullar/Serdeniyeli Usta,  Başkent Kâbil’de görevli  askerî birlikte beş yıl aşçılık yapar. Kâbil’de askerlere aşçılık eğitimi verir.  Nazımiyeli Usta, Afganistan’da asker aşçı yetiştirir.

Usta’nın serüveni Belçika ve Afganistan’la sınırlı kalmaz.  Farklı tarihlerde Cezayir, Tunus ve Kuveyt’te de bulunur.

2009’da Türkiye'ye döndükten sonra çeşitli  kurum, otel, kafe ve lokantalarda çalışır. Kınalıada Su Sporları Kulübü,  Beyoğlu Prokopi ve  Datça Dorya Otel (üç yıldızlı) akılda kalanlar.

 

Hüseyin Güler,  5 yıl görev yaptığı Afganistan’daki  askerî birlikte
Hüseyin Güler, 5 yıl görev yaptığı Afganistan’daki askerî birlikte

 

Hüseyin Güler,   Afganistan’daki  askerî birlikte  asker aşçı yetiştirmişti
Hüseyin Güler, Afganistan’daki askerî birlikte asker aşçı yetiştirmişti

PÜLÜMÜR KIRMIZIKÖPRÜ’YE DÖNÜŞ

Hüseyin Güler, Afrika’dan Avrupa’ya uzanan lezzet yolculuğunda son durak olarak  Kırmızıköprü’de karar kılar. 2014’te, Salördekli Musa Aslan’ın (1931) kapanan Umut Bakkaliyesinin yerini kiralar. Dükkânın bakım ve onarımını yapar. Umut Bakkaliyesinin yerinde  Munzur Yöresel Dünya Mutfağını açar. Görece çağdaş koşullarda hizmet verilen yeni lokanta, o tarihte, uzun bir aradan sonra Kırmızköprü'de  hizmete giren ilk lokanta olma özelliği taşır.

Usta’nın yemek listesi oldukça zengindir. Hüseyin Usta, Munzur Yöresel Dünya Mutfağında sofraya oturan müşterilerine 25 yemek adını hiç teklemeden sayar! Yurt içi ve yurt dışında edindiği deneyimleri,  paylaşmaktan kaçınmaz!

Munzur Yöresel Dünya Mutfağında, Tunceli’de üretilen Simge yoğurdu tüketilir.  Lokantanın  listesinde  20’ye yakın  meze türü yer alır. Bunlardan ortalama dördü günlük olarak hazırlanır.

Büyük umutlarla açtığı Munzur Yöresel Dünya Mutfağının ömrü üç yılı geçmez. Lokanta 2017’de kapanır. Usta, bunun nedenlerini şöyle açıklıyor:

“Yanlış yerde açtığımı düşündüm. Adam,  bir kilo elmayla koca bir rakıyı deviriyor!”

 

‘İLK’LERE İMZA ATAN YENİLİKÇİ

Hüseyin Güler, uluslararası üne sahip bir lezzet ustası olmanın da ötesinde bazı niteliklere sahip. Usta, bugün birçoğumuz için sıradan bir nesne olan cep telefonunu Erzincan Değirmenliköy’de ilk kullanan kişi olma unvanına sahip. Güler, 90’lı yılların başında, Değirmenliköy’ü, pantolon cebinde zor taşınan NETAŞ marka telefonla tanıştırır. Köylülerin çoğu telefonu telsizle karıştırır.

 

Hüseyin Usta, Değirmenliköy’ün ilk bilgisayar öğretmeni sayılır. Köye bilgisayarı ilk getiren kişi olarak akıllarda kalır. Bilgisayar kullanımının henüz yaygın olmadığı yıllarda Libya’dan köye bilgisayar getirir.  Çocukların meraklı bakışları arasında eve kurulan bilgisayar köyün ilk bilişim araçlarındandır.  

 

Hüseyin Güler, Erzincan Değirmenliköy’ü  cep  telefonu ve bilgisayarla tanıştırmıştı
Hüseyin Güler, Erzincan Değirmenliköy’ü cep telefonu ve bilgisayarla tanıştırmıştı

AYKIRILIKLARIYLA ÖNE ÇIKAN SERDENİYELİ 

Hüseyin Güler’in Oğullar köyü Serdeniye’de başlayan serüveni Pülümür Kırmızıköprü’de devam ediyor. Afrika’dan Avrupa’ya uzanan iş yaşamının ardından Kırmızıköprü’de yaşamayı tercih etmesi,  insanın anavatanı, çocukluğunun geçtiği yerdir, sözünü doğrular nitelikte. O, zorlu coğrafi yapısından dolayı dış dünyaya kapalı bir köyde doğmuştu. Feodalizme karşı tavrıyla dikkat çekti. Köyden ‘firar’ ettikten sonra giriştiği işler, ‘para tutan’ bir çok kişinin hatırı sayılır bir servet edinmesi için yeterli sayılırdı.

O,  farklı bir yol tuttu.

Cebindeki son kuruşu köy kahvehanesindeki  gençleri mutlu etmek için ‘savurması’nın, yakın çevresinde tartışma konusu olması anlaşılabilir bir durum. Bu davranışını, köyünde sevgi görmeden yetişen Serdeniyeli çocuğun yokluğa ve sevgisizliğe meydan okuması olarak değerlendirenler olacaktır. 9 çocuklu yoksul bir ailenin büyüklerinden, zorlu koşullarda sevgi konusunda cömert davranmalarının beklenemeyeceğini düşünenler de olabilir. Öyle ya da böyle ne fark eder? Sevgisiz ortamlarda büyüyen kuşakların varlığı bir gerçek. Bunun  sorumluluğunun tek başına  yaşamın ağır yükü altında ezilen ebeveynlere yüklenemeyeceği açık.

Bunca yıllık iş yaşamından edindiği tek ‘servet’inin  emekli maaşı oluşu, onu,  toplumda el üstünde tutulan varlıklılardan ayırıyor.

Yörenin ‘aykırı’ adamı. Ona, aykırı olmaya ant içmiş biri de denebilir. Sürekli isyan hâlinde… Peki, niçin? Bu ruh hâli,  başından geçen buruk öyküyle ilişkilendirilebilir mi, belki.  

‘Aykırı’ ve  ‘isyankâr’  Usta’nın serüveni, Nazımiye Oğullar köyünü, Pülümür Kırmızıköprü'yü  merak edenlerin yararlanabileceği  kaynak niteliği taşıyor.

 (Körfez, 12 Ocak 2022)

Pülümür Kırmızıköprü Ortaokulu öğrencisi Hüseyin Güler
Pülümür Kırmızıköprü Ortaokulu öğrencisi Hüseyin Güler (1973-1974)

 

Hüseyin Güler,   Afgan komutanla
Hüseyin Güler, Afgan komutanla

  

Nazımiye Oğullar (Hılves) köyünden  Hakkı Sağlam, Kırmızıköprü Ortaokulunda okumak için Hüseyin Güler’le birlikte ev tutmuştu
Nazımiye Oğullar (Hılves) köyünden Hakkı Sağlam, Kırmızıköprü Ortaokulunda okumak için Hüseyin Güler’le birlikte ev tutmuştu

 

Hüseyin Güler,   Afgan  askerleriyle
Hüseyin Güler, Afgan askerleriyle

 

 

Hüseyin Güler, İstanbul Sultangazi’de Güler Yemek ve Kebap Salonunda
Hüseyin Güler, İstanbul Sultangazi’de Güler Yemek ve Kebap Salonunda

 

 

Hüseyin Güler, İstanbul Sarıgazi Yıldız Restoranda
Hüseyin Güler, İstanbul Sarıgazi Yıldız Restoranda

[1] T.C.  Başbakanlık İstatistik Genel Direktörlüğü Genel Nüfus Sayımı,   20 İlk Teşrin 1935, Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul: 1937. http://www.mku.edu.tr/files/200-0cfb0f06-28b5-4acf-9ed8-138ec43c4d95.pdf

 

[2] 20 İlkteşrin 1940, Genel Nüfus Sayımı

[3] Hüseyin Güler’in doğum tarihi, resmî kayıtlara  1933 olarak işlenmiş. Hüseyin Güler’in gerçek yaşının,1933’ten daha eski olduğu, yurt dışına çıkış amacıyla küçültüldüğü belirtiliyor. Ailesi, 1940’lı yıllarda taş tünelde çalıştığı bilinen Güler’in, 1933 öncesinde doğduğunu ifade ediyor. 

[4] İbn Haldun, Mukaddime, Haz. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul: 2007.

 

[5] Hasan Tosun’un  (Pıt Ali/Pıto Heyderız) mezar taşından edinilen bilgi. Söz konusu bilginin, kimlik kayıtlarına dayandırıldığı tahmin ediliyor.  Söz konusu bilgiye göre,  Hasan Tosun  1983’te öldüğünde  135   yaşındaydı. Hasan Tosun’un, 1940’lı yıllarda  Salördek Gavrag Kulık’te yaşayan  Ferhat (Paşa) Arslan (1898-1973)-Emine Arslan (1911-2000) çiftiyle  yakın ilişki içinde olduğu biliniyor. Pıto Heyderız’le  Paşa’nın iletişim biçimi, ikili arasındaki  yaş farkının  18-20’den fazla olamayacağını   düşündürüyor.  Hasan Tosun’un, yaşlılıkta çıkan yeni dişleri göz önünde bulundurulduğunda 100 yaşını geçkin olduğu,  ancak 135 yıl yaşamadığı öngörülebilir. 

Bu yazı, 21 Mayıs 2021'de  Kırmızıköprü'de yüz yüze yapılan görüşmeye dayanılarak kaleme alınmıştır.

Yorumlar   

0 # Mehmet Tüzün 12-01-2022 08:22
İlginç bir yaşam öyküsü, Bıra. Afrika'ya ne zaman gittiği belirsiz...
Wes u war bımané
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı
0 # Ali Rıza Aslan 12-01-2022 09:40
Sevgili Hüseyin, seni ve yeğenim Ali Sağlam'ı kutluyorum..
Harika ve çok kıymetli bir eser yaratmışsınız. Bunun o kıymetli resimlerle donanması da ayrı bir değerdir.
Bir çok insan kendini bu yazının içinde görür.
Hüseyin Güler'in hayat hikâyesi çok ilginç, ama çocuklarının akibetini de işlemiş olsaydınız daha da önem kazanırdı.
Zevkle okudum ve çok da faydalandığımı bilmenizi isterim.
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault