Pülümür Avurtojige köyünde Musa Arslan'a ait ev (Konut dokunulmazlığı ve özel mülkiyet, Anayasa güvencesi altında değil mi?)
Pülümür Avurtojige köyünde Musa Aslan'a ait ev (Çatısı bile sökülüp götürülmüş!Konut dokunulmazlığı ve özel mülkiyet, Anayasa güvencesi altında değil mi?)

5 Temmuz günü saat 05.20’de Kırmızıköprü’den yola çıkıyoruz. Avurtojige yolundayız.  Köy, Kırmızıköprü’nün kuzeybatısında yer alıyor.  Saat 06.26’da, Avurtojige yol ayrımındayız. Kırmızıköprü-Pülümür kara yolunda yaklaşık 3 km yürüdükten sonra Avurtojige’ye sapıyoruz. Köy, Pülümür Çayı’nın batısında kalıyor.

Kırmızıköprü-Pülümür   kara yoluna çakıl dökülmüş. Soğuk asfalt için hazırlık yapılıyor. Bir yol nasıl olur da bu kadar kısa sürede bozulur, anlamak zor! Daracık yolda yürümekte  zorlanıyoruz. Çoğu yerde araçlar tek şeridi kullanmak zorunda.

Avurtojige yolu insana hasret… Köylülerden Hemil Dikme  ile Hıdır Dikme, nerdeyse yarım yüzyıl önce köye veda etmiş.  Onlara ait evlerin  hepsi yıkılmış. Yıkıntılarda kuşburunları, alıçlar, yaban armutları, akasyalar, meşeler, söğütler, ısırgan otları boy vermiş. Köylülere dair izler son otuz yılda doğaya karışmış.   

Yokuş çıkarken, aklımıza, yirmi sekiz  yıl önce köyden ayrılmak zorunda kalan Aslan ailesi geliyor. Ahmet, Ali ve Hüseyin Aslan kardeşler, yıllar önce Musa’yı köyde bırakarak düşmüşler gurbet yoluna. 

Avurtojige’nin son sakini Musa Aslan (Torne Wuşene Qaji), kim bilir kaç kez bu yoldan gelip gitmiştir.  Avurtojige yolunda, 80’li yıllarda alışveriş için Kırmızıköprü’ye yürüyerek gelen bu beyefendi, ağırbaşlı ve  konuksever  köylünün izini  sürüyoruz. Sıcak yaz günlerinde yokuş çıkarken terlemiş, arada bir soluklanmıştır. Öğleden sonra sırtını Avurtojige’ye dönüp dakikalarca Beyce’yi (Pıriye) seyretmiştir.

Acaba sigara içer miydi?

O uzun yokuşta, bir  meşeye yaslanıp,  sigara tüttürenlerden kaçı bugün hayatta… Yokuş, yorgunluktur… Zorluktur, yokuş.  Zorluklara meydan okumadan geçirilen ömrü, yaşamdan sayabilir miyiz?   Yorulmadan, ter dökmeden, emek vermeden başı dik yaşamak zor. Avurtojige’ye ulaşmak için dakikalarca ter döken, arada bir soluklanan, yanık bir türkü tutturan köylüler nerede şimdi?  

Avurtojige,  zorluklara kafa tutanların köyü olarak belleğimize kazınıyor.

 

Pülümür Avurtojige köyü yolu (Meşeye yaslanıp türkü tutturan kasketli adamın ayak izleri)
Pülümür Avurtojige köyü yolu (Meşeye yaslanıp türkü tutturan kasketli adamın ayak izleri)

Yıllardır kullanılmayan yolda ilerlemek zor. Derin yarıklar ve boy veren bitkiler yürümeyi zorlaştırıyor.  Yol kenarındaki bir beton boru –künk- en az otuz yıldır  yerinden bile oynatılmamış.  

Köy yolunun kuzeyindeki dereden yayılan ninniye kulak veriyoruz. Derenin kuzeyindeki  kayalık ufalana ufalana dereye akmış. Dereye sürüklenen çakılın öyküsü eski mi eski. Kayalığın olduğu yerde bitki örtüsü oldukça zayıf.  Köye doğru dere yeniden zengin bitki örtüsüne kavuşuyor. Meşe, kavak, çınar –lopık-, çam vd. ağaçlar dereye yoldaş oluyor.

Bir kuş, güvercin büyüklüğünde, belli ki ürkmüş, otları ve çiçekleri âdeta süpürerek yolun altına sürükleniyor. Bir türlü kanatlanamıyor. Yaralı mı? Uçmayı yeni öğrenen bir kuş mu yoksa…  Meşe yapraklarının arasında gözden kayboluyor.

Diken –gurnige-, çalı, meşe, kavak, çınar –lopık-, çam ve otun kuşattığı  yolda ağır ilerleyen bir yolcu dikkatimizi çekiyor. Yorgun yolcuyu ürkütmemek için yavaşlıyoruz. Bir süre olduğumuz yerde kalıyoruz. Ağır yolcu bizi fark edince hemen duruyor. Bir kaplumbağa bu… Yaşını tahmin etmek güç. Kaplumbağa, yaşama içgüdüsüyle, kafası ve ayaklarını kabuğunun içine çekiyor. Ona dokunmadan yola devam ediyoruz.

 

Pülümür Avurtojige köyü (Sarı deniz insan sesine hasret)
Pülümür Avurtojige köyü (Sarı deniz insan sesine hasret)

SARI ÇİÇEK TARLASINDA

Sarı çiçek tarlası, Avurtojige’ye ulaştığımızı müjdeliyor. Saatimiz 07.05’i gösteriyor. Sarı denizde fotoğraf çekiyoruz. Tarladan, Gökçekonak (Tasniye) ve Beyce (Pıriye) köylerini seyrediyoruz. Tarlada, ne zamandan kaldığı belli olmayan koca bir ağaç gövdesi dikkatimizi çekiyor. Dev bir ağacın gövdesi. Ceviz ya da yaban armudu  olabilir. En iyimser tahminle otuz yıldır köklerinden koparılmış. Yüzyıllık ağaçtan geriye kalan gövdede oluşan oyuklar börtü böceği bağrına basmış. Köyün kuzeyinde birkaç yıl önce yanan orman kendini yenilemiş.

MUSA ASLAN'IN ’IN YAĞMALANAN EVİ

Avutojige’de ayakta kalmayı başarmış tek ev, Aslan ailesinin evi. Musa Aslan, Avurtojige’ye hayat veren çalışkan köylülerdendi. Geçen yıl köyü ziyaret eden Salördekli çevre dostu Alişan Arslan ve arkadaşları, Musa Aslan’ın evinin içler acısı hâlini kamuoyuyla paylaşmıştı. Evi yakından görmek için sabırsızlanıyoruz. Eve yakın bir yerde yol ikiye ayrılıyor. Sağa sapıyoruz. Ağaç dallarının sarıp sarmaladığı doğal tünelde arada bir eğilmek zorunda kalıyoruz. Ağaçların oluşturduğu  tüneli geçtikten sonra otlara gömülüyoruz. Yanlış yolda olduğumuzu anladığımızda iş işten geçiyor.  Kısa, ama zor bir yolda olmanın tadını çıkarıyoruz bu kez. Gövdemize kadar gömüldüğümüz otlardan ve  çiçeklerden yayılan memleket kokusuyla kendimize geliyoruz.

Avurtojige, 1984 yılında elektriğe kavuşmuştu. O tarihte elektrik direklerini taşıma ve dikme görevi  köylülere verilmişti. Köylülere, devlet zoruyla çukur kazdırılmış, direk taşıtılmış ve diktirilmişti. Bütün işler ücretsiz olarak yaptırılmıştı! Elverişsiz arazi koşulları ile orman, çalışmaları zora sokmuş, bazı köylüler ölümün eşiğinden dönmüştü. Avurtojige’de, 1984’te dikilen elektrik direkleri hâlâ ayakta! Bazı direklerin teli kopsa da, birçok direğin teli yerinde  duruyor.

Musa Aslan’ın evinin bahçesindeki elma ağaçlarının bazı dalları kurumuş. Elma fidanları büyük olasılıkla Erzincan Buğday Meydanı’ndan alınıp dikilmiş. Bozayı, ailenin yetiştirdiği elmaları henüz ziyaret etmemiş. Kurumuş dallar, bozayının,  geçen yılki ziyaretinin hatırası olmalı. Evin yakınındaki yaban armutlar, alıçlar, kuşburunları meyve  yüklü dallarıyla eğilerek bizi selamlıyor… Bebek yumruğu büyüklüğündeki  elmalardan tadarken, emek verenleri sevgiyle anıyoruz.

  

Pülümür Avurtojige köyünde Musa Arslan'ın yağmalanan evi
Pülümür Avurtojige köyünde Musa Aslan'ın yağmalanan evi

GÖZ GÖRE GÖRE BİR EV NASIL YAĞMALANIR

Aslan ailesi, Avurtojige’de, 80’li yılların sonuna kadar huzur içinde yaşadı. Çalışkan ve üretken aile kesme taştan, iki katlı bir ev yaptırmıştı. Evin alt katı ahır olarak kullanılıyordu. Hayvancılık ve tarımla yaşamını sürdüren aile, bölgede yaşanan terörden dolayı zor günler geçirdi. Hayvanları otlatmak, tarlada çalışmak, odun toplamak, alışveriş yapmak bile güvenlik kaygısı nedeniyle zorlaşmıştı. Avurtojige’de barınmak olanaksız hâle gelmişti.    Köyün sembol isimlerinden Musa Aslan, yaşamını yitirmişti. Aile, bin bir zorlukla yapılan evi terk etmiş, kente göç etmişti

Avurtojige, Aslan ailesinin göçü ve Musa Aslan’ın, 1991 yılında, acı ölümüyle yetim kalmıştı.

Önce çeşmenin suyu kesildi. Bahçedeki meyve ağaçlarının suyu kesilmiş, çeşme başındaki dost muhabbetleri sona ermişti. Bazı meyve ağaçları ayrılık acısına dayanamamıştı.

Aslan ailesinden yayılan sevinç, yerini kedere bırakmıştı.

Evin,  çatı katı dâhil, altı dış kapısı  vardı. Dış kapıların üçü doğuya, üçü de batıya açılırdı. Kapıların hepsi zorlanmış, kırılmıştı. Üst katın merdiveninden elini kolunu sallayarak içeri girenler evi yağmalamıştı. Üst kat, bir salon ve altı odadan oluşuyordu. Üst kattaki sekiz kapının  tamamı kırılmış! Pencerelerde cam-çerçeve bırakılmamış. Alt kattaki bazı pencere korkulukları sökülüp götürülmüş.  Binanın sıvaya gömülü elektrik tesisatı için duvarlar  kazınmış. Koca binada elektrik kablosu, priz, anahtar  vb. kalmamış.

Evin dört şöminesi, dolabı, duvarları, muslukları, kapı ve pencereleri, sediri, elektrik tesisatı, çatısı yağmadan üzerine düşen payı almış.

Pülümür Avurtojige köyünde Musa Arslan'ın yağmalanan evi (Elektrik tesisatı için sıvayı kazımışlar!)
Pülümür Avurtojige köyünde Musa Aslan'ın yağmalanan evi (Elektrik tesisatı için sıvayı kazımışlar!)

ÇATININ YARISI SÖKÜLÜP GÖTÜRÜLMÜŞ

Binanın   çatısı kuzey ve güney cephelerde yer alıyor. Çatının güney kısmına dokunulmamış, ama kuzeyde birkaç tabaka dışında sac bırakılmamış. Kara yoluna yaklaşık 2 km uzaklıktaki evin çatısına çıkılmış,  çatı sökülüp götürülmüş! Ne gören var ne de duyan! Utanç verici, yüz kızartıcı davranışı sergileyenlere herhangi bir yaptırım uygulanmış mı, bilinmiyor.  Kim bunlar? Başkasının  çatısını söken, evini yağmalayan, elektrik tesisatı için duvarları kazıyanlar hangi kültürel iklimde yetişti? Toplum, bu utançla ne zaman hesaplaşacak? Sistem, bu yüz kızartıcı eylemlere ne zamana kadar sessiz kalacak?

DUVARLARA YANSIYAN CEHALET

Başkasına ait eve özgürce girenler yağmayla yetinmemiş, duvarlara çeşitli yazılar yazarak  yüz kızartıcı suçu kayıt altına almış! Ani Ören Yeri’ndeki tarihî tapınakların duvarlarına işlenen cehaletin bir benzerine Avurtojige’de tanık oluyoruz: Fethedilen binada benim de izim olsun! Yazıların bir kısmı ‘siyasi’ içerikli. Bazı yazılarla, kişiler hedef alınıyor. Dil ve  yazım yanlışları ile  anlatım bozuklukları, duvar yazılarını kaleme ala cehaletin  düzeyini ortaya koyuyor.

Şöminenin üzerine yazılan bir yazı, vicdanını yitirmemiş insanların duygularını yansıtıyor:

Binayı bu hâle getiren Allah’ından bulsun!

 

Duvara yansıyan cehalet
Duvara yansıyan cehalet

VİRAN EVDE İÇKİ ÂLEMİ

Bir köylünüz, yurttaşınız varını yoğunu harcayarak kendine ev yaptırıyor. Gün geliyor evini terk etmek zorunda kalıyor. Kapısına kilit vurulan eve giriliyor, kapı ve çerçeveler dağıtılıyor. Çatı sökülüp götürülüyor. Evde ne var ne yok sırtlanıp götürülüyor.  Birkaç metre kabloya, prizlere, anahtarlara tamah edenlerin yüreği, duvarları kazırken sızlamıyor. Kapıları tekmeleyen, rengârenk duvarları kirleten,  evde eline geçirdiği hemen her şeyi sırtlayıp götürenler, ele geçirilen ganimetin onuruna kadeh kaldırmayı da ihmal etmiyorlar. Sağda solda ezilmiş bira kutuları, utancın kanıtlarından biri olarak duruyor. Bu ülkede konut dokunulmazlığı, özel mülkiyet Anayasa güvencesinde değil mi? Şu ya da bu nedenle kullanılmayan konutların korunmasından sorumlu olanlar bu tablodan hiç rahatsızlık duymuş mudur, bilinmez. Denebilir ki bölgede olağanüstü koşullar yaşanıyordu. İnsanların can güvenliğinin olmadığı yerde evin lafı mı olur?

Yurttaşlarının can ve mal güvenliğini koruma görevini ‘iyi’ günlerle sınırlandıran sistem, toplumun ihtiyaçlarına yanıt verebilir mi?    

Pülümür Avurtojige köyünde Musa Arslan'ın yağmalanan evinden Beyce (Pıriye) köyüne bakış
Pülümür Avurtojige köyünde Musa Aslan'ın yağmalanan evinden Beyce (Pıriye) köyüne bakış

NE YAPILMALI

Aslan ailesinin yağmalanan konutuyla ilgili inceleme başlatılmalı.  Yağmayla ilişkilendirilen kişi ya da kişiler hakkında işlem yapılmalı. Konut dokunulmazlığını ihlal eden kara yürekliler yargı karşısına çıkarılmalı. Ailenin uğradığı zarar karşılanmalı. Aile, binanın yağmalanarak tahrip edilmesine neden olan sürecin sorumlusu olmadığına göre, Devlet, kısa sürede yaraları sarmalı.  

VEDA ZAMANI

Binanın doğudaki giriş kapısından  Beyce’yi (Pıriye) seyrediyoruz. Beyce, Avurtojige’nin tam karşısında… Balkon eskisi kadar güvenli olmasa da henüz ayakta. Aslan ailesinin hemen her sabah güneşin doğuşunu seyrettiği balkonun üstündeki çatı balkonuna bir güvercin konuyor. Güvercini ürkütmeden karşı köylere bakıyoruz. Beyce ve Gökçekonak, hemen karşımızda. Gözlerimiz, Avurtojige’yle aynı kaderi paylaşan Beyce’de.

Dönüş vakti geliyor.

Basamaklardan inerken ahırın girişindeki döven dikkatimizi çekiyor. Harmanda kullanılan döven zamana meydan okuyor. Dövenin keskin dişlerinden bazıları yerinden oynamamış. Bunca yağmur ve kara karşın döven  sağlam kalmayı başarmış. Yağmacılar dövene dokunmamış. Döven, üretken insanların aracı… Üretim dışı yağmacılar döveni ne yapsın.

Köye gelirken sırt çantamızda  bir şişe su, eşofman üstü, telefon ve kimlikten  başka bir şey yoktu. Şimdi yükümüz ağır mı ağır.  Avurtojige’den, bin bir derdi sırtlayarak  dönüyoruz. Çocuk sevincinin,   dost muhabbetlerinin, çalışkanlık ve üretkenliğin hüküm süreceği daha güzel bir dünya için yeniden yola düşüyoruz.

(Pülümür Kırmızıköprü, 20 Temmuz 2020)

 

Yorumlar   

0 # Abdullah Özdemir 22-07-2020 12:28
Ülkemizin cahillik ve acımasızlığına, yalnızlğına taşlar, duvarlar dayanmıyor, Sular çekilip kuruyor. Böyle bir ülkede yaşamak zor, çok zor. Ama, dosta ve çevreye sevgi ve güven, düşmana inat ve korku salarak yaşayacağız. Kaleminize ve yüreğinize sağlık Hüseyin Hocam. Sevgi dolu selamlar, sağlık ve mutluluk dolu yaşantılar ve yarınlar dileğiyle.
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı
0 # Ali Rıza Aslan 26-07-2020 16:59
Sevgili Hüseyin, çok ama çok teşekkürler.
Bizler, üretken insanlar değiliz, ama tüketmek ve yok etmekte üstümüze yok. İşte tarihi bir bina ve yer, Gönül isterdi ki bunun dokunulmazlığı sağlansın.
Buralarda bu tür yapılar, terk edilmiş olsa da, devlet güvencesindedir. Yapılan bir yanlışlık araştırılır ve gerekenler muhakkak yapılır.
Bu binaların dili olsa da konuşsa... Bu mekânlarda yaşananlar anlatılsa tarih olur.
Bende burayla ilgili bir resim var, Bu resim bir düğün hatırası ve akşam Musa Aslan'ın evinde tanıdık insanlarla muhabbet ediyorlar.
Yazılarını yavaş, yavaş okuyor ve her okuduğumda da sana dua etmekten başka elimden bir şey gelmiyor. Veya yazmaktan başka.
Selamlarlar.
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault