Rukiye Kurt ve Fahri Kay
Rukiye Kurt ve Fahri Kay

Alâeddin Keykubad (1190-31 Mayıs 1237)’ın yolu Tunceli Pertek’e düştü mü?  Pertek’ten geçerken acaba Dorutay (Zeve)’a uğradı mı? Türkiye Selçuklu Devleti’nin önemli sultanlarından (1221-1237) Alâeddin Keykubad’ın Konya, Niğde, Antalya ve   Beyşehir’deki  eserlerinde Tunceli Pertek’le ilgili bir kayda rastlanıp rastlanmadığını henüz bilemiyoruz, ama Pertek Dorutay (Zeve) Sultan Hıdır Baba Türbesi’ndeki levhada adını görünce heyecanlanıyoruz.

Türbe kapısındaki levhada yer alan bilgiye göre, Alâeddin Keykubad, Dorutay’da konaklamış. Askerleriyle birlikte Sultan Hıdır Baba’nın çadırına konuk olmuş. Selçuklu Sultanı,  Sultan Hıdır Baba’nın hizmetinde Delil, Resul ve Munzur adlı üç asker görevlendirmiş. Sultan Hıdır’ın ölümünden sonra bu üç asker evlenmiş. Dorutay’da Deliliyan, Resuliyan ve Munzurlular olarak tanınan ailelerin kökeni bu askerlere dayandırılıyor.

Olabilir mi?

Sultan Hıdır’ın tarihçesini bize anlatan 83 yaşındaki Fahri Kay,  Resuliyan ailesinden geldiğini ifade ediyor.

1226’da, Fırat boylarındaki fetihlerin ardından Adıyaman, Kâhta ve Çemişgezek kalelerinin Alâeddin Keykubad’a tabi olması; Doğu sınırları için Moğollara karşı yürütülen  savaş, 1234 yılında Harput Kalesi’nin ele geçirilmesi vb. faaliyetler, 13. yüzyılda, Pertek Dorutay’da gerçekleştiği öne sürülen buluşmanın en azından mantığa aykırı olmadığını gösteriyor.

Dorutay köyü (Pertek/Tunceli)
Dorutay köyü (Pertek/Tunceli)

14 Temmuz’da, sabah saat 08.10’da, bütün aile bireyleriyle birlikte Pertek Dorutay köyündeki Sultan Hıdır Türbesi’ni ziyaret etmek amacıyla yola koyuluyoruz. Kırmızıköprü-Dorutay arası, 135 km (Kırmızıköprü-Pertek 105 km, Pertek-Dorutay 20 km). Kaptanımız Çağdaş Genç’in deneyimli bir sürücü olduğu anlaşılıyor. Yolculuğumuz, Pülümür-Tunceli kara yolundaki asfaltlama çalışmalarına denk geliyor.

Pülümür Vadisi’nden geçerken, Kutudere’de, Kara Haydar’ın Yeri’ne yakın 21. tünelin (taş) değişmeyen sakinlerinden beyaz atla yeniden karşılaşıyoruz (Atı, dönüşte yine aynı yerde görüyoruz). 

Tunceli girişindeki jandarma kontrol noktasından geçtikten sonra Pertek yoluna giriyoruz. Saat  10.15’te Dorutay’a varıyoruz. Dorutay köyüne parke döşeli dar bir yoldan ulaşıyoruz. Yolda iki araç karşılaştığında, yol vermek için,  birinin beklemesi gerekiyor. Köyde dut ve kayısı ağaçları göze çarpıyor. Yamaçta kurulan köyün sırtını verdiği dağ, seyrek meşe ormanıyla kaplı.

Sultan Hıdır  Baba Türbesi, köyün zirvesinde yer alıyor. Türbede park eden  birkaç araç, başka ziyaretçilerin varlığını haber veriyor. Türbenin girişinde, sol tarafta yer alan Seyid Hıdır (1926-1999)’ın mezarı, rengârenk kumaşlarla bezenmiş. Mezar korkuluğuna ve çitlere atılan düğümler, umutsuzluk ve çaresizliğin dışa vurumu olarak dikkat çekiyor. Renk renk çaputlar mezarlığın yanı başındaki asırlık sakız ağacının dallarından sarkıyor. Koca gövdeli ağacın dalları, çaputlardan dolayı, meyve yüklü dallar gibi âdeta eğilmiş. Rüzgâr, ağaç dalları ve mezarlığa bağlanan yazma, puşi,  tülbent, basma vb.  kumaş parçalarını okşayarak ortalığı renklendiriyor.

Mezarlığı kuşatan çaput yığını, Türkiye’nin bilimle arasına koyduğu mesafeyi gözler önüne seriyor. 

Dorutay köyü yaklaşık 60 haneden oluşuyor. Köyde özellikle tek katlı modern yapıların sayısında artış gözleniyor. Yeni yapılan Cemevi, zemin dâhil,  üç katlı. Köyün önemli geçim kaynağı olan hayvancılık, bugün az sayıda ailenin uğraşı oluvermiş. Fahri Kay, köyde hayvancılık yapan aile sayısının 10’u geçmediğini dile getiriyor.  Kay’dan, hayvan sayısının, hane başına, 200 ile 500 arasında değiştiğini öğreniyoruz. Koyun besleyen köylülerin tamamı, Erzincan-Erzurum’da yaylaya çıkmış. Bu illerin tercih edilmesinde, ulaşım ve güvenliğin etkili olduğu belirtiliyor.

Dorutay İlkokulu, öğrenci mevcudu düşük olduğu için kapatılmış, ancak taş yapılı okul binası sapasağlam ayakta. Dorutaylı ve Gölbaşılı öğrenciler taşımalı eğitim kapsamında minibüsle Pertek’teki okullara götürülüyor. Yaklaşık 12 öğrenci taşımalı eğitimden yararlanıyor. Bunlardan biri de ilkokul 2. sınıf öğrencisi, Rojin. Gel Gör Bakkaliyesinin görüntülerini çekerken, “Benim fotoğrafımı çekmeyin,” diyerek gizleniyor.

Gel Gör Bakkaliyesi
Gel Gör Bakkaliyesi

Köyde iki bakkal bulunuyor: Gel Gör Bakkaliyesi ve Ziyaret Market. Gel Gör Bakkaliyesini Ali Koyun işletiyor. Tahminen  30 m²’lik alanda hizmet verilen bakkala  uğradığımız saatte Ali Koyun yoktu, yerine bir bayan bakıyordu. Bakkalda yöresel ürünlerden peynir, süt, tereyağı, dut, pekmez vb. ürünler satılmıyor. Görevli bayan, bunun, köyde üretilen ürünlere köylülerin ilgi göstermemesinden kaynaklandığını belirtiyor. Köylülerin büyük bir bölümünün sözü edilen ürünleri ürettiği anlaşılıyor. Bakkalda kavun, domates, üzüm, temizlik ürünleri, bisküvi, meşrubat, su, çay, şeker, sigara, plastik top, salça vb. ürünler satılıyor. Gel Gör Bakkaliyesinin tabelasında ilgi çekici bir söz yer alıyor:

“Gönül arzu ediyorsa, gözlerin ne günahı var?”

Ziyaret Market
Ziyaret Market

Dorutay  Sağlık Ocağının bahçesinde  Türk bayrağı ile Kızılay bayrağı yan yana dalgalanıyor, ancak sağlık ocağı kapalı! Gölbaşı mezrası ve  Dorutay’da  ilk yardım hizmeti verebilecek sağlık merkezinin olmaması, büyük eksiklik. Sağlık ocağı binası oldukça bakımlı görünüyor. Yapılması gereken, kısa sürede personel görevlendirmek.

Türbenin Güler Yüzlü Çalışanı Rukiye Kurt

Türbede 15 yıldır karşılıksız hizmet verdiğini söyleyen  Rukiye Kurt bizi güler yüzle karşılıyor. Oyalı tülbendi ve şalvarıyla yöre kadının geleneksel kıyafetini simgeliyor. Yaşını soruyoruz, “Bilemiyorum,” diyor. Türbede İŞ-KUR tarafından görevlendirilen bir personel çalıştığını öğrendiğimizde, Rukiye teyzeden, kendisinin niçin görevlendirilmediğini öğrenmek istiyoruz. “Ben,” diyor “para için burada çalışmıyorum!”. İki çardak, bir ocak ve  iki odadan oluşan türbenin girişinde iki sarı asma kilitle kilitlenmiş “Sultan Hıdır Yardım Derneğine Ait Yardım Sandığı” yer alıyor. Kapının solunda, kırmızı yüzeye beyazla yazılmış uyarılar dikkat çekiyor:

 

Türbeye ayakkabıyla girilmiyor. Yerlere halı ve kilimler döşenmiş.  Türbenin her iki odasında da sedir var. Özenle yerleştirilmiş yatakların işlevini merak ediyoruz. Bazı ziyaretçiler kaldığında kullanıyormuş. Türbe duvarlarına ağırlıklı olarak Hz. Ali,  Hacı Bektaş-ı  Veli ile 12 İmamların fotoğrafları asılmış. Kanaviçeye işlenmiş Şahmaran, çiçekler vb. tablolar da duvarlardaki yerini almış.

 

  1. Çevreyi temiz tutalım
  2. Yerlere çöp vs. atmayalım
  3. Yüksek sesle konuşmayalım
  4. Mumları tespit edilen yerde yakalım

Türbenin giriş kapısının sağında tarihçe, kapının üstünde türbe adının yer aldığı levha, levhanın  solunda Hz. Ali, sağında ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin fotoğrafları yer alıyor.  

Türbenin önünde otururken yanımıza hardal sarısı rengindeki “Tomi” geliyor. Arka sol ayağındaki kitle bu sevimli köpeğin  umurunda bile değil. Ziyaretçiler kek ve lokmalarını (nâz) Tomi ile paylaşıyor. Tomi sevilmek, okşanmak için hemen herkese yanaşıyor. Kardeşim Songül ve eşi Ali Ekber, Tomi’ye cesaretle dokunuyor. Bir köylünün Tomi’yi oradan uzaklaştırması, minik Deniz’in tepkisini çekiyor:

“Ama o bir şey yapmadı ki…”

 

Köpeği uzaklaştıran köylü bu kez Tomi’yi yanımıza çağırıyor. Tomi, köylünün yönergesine uyuyor ve yanımıza geliyor!

Sultan Hıdır Türbesi’ndeki ziyaret saat 12.00’de sona eriyor.  Fahri Kay, Rukiye Kurt ve diğer köylülerle vedalaşıyoruz. Geride derdine derman arayan gözü yaşlı insanları bırakarak yola çıkıyoruz. Çağdaş, Pertek’te, Çağan Erkek Kuaförünün önünde aracı park ediyor. Yaklaşık yarım saat Pertek’te mola veriyoruz. İlçede, dut verimi düşük olduğundan pekmez bulamıyoruz.  Atatürk Çay Bahçesinde dut, çınar, akasya  ve  çam gölgesinde serinliyoruz. Çaycı genç, dinlenme tesislerindeki rahatsız edici satış tekniklerine inat,  isteğimiz üzerine çay getiriyor. Altında oturduğumuz dev çınar ağacı ile dut, akasya ve çama veda ediyoruz. Pertek geride kalıyor. Pülümür Vadisi’nin eşsiz güzelliklerini seyrederek yol alıyoruz. Kutuderesi’ndeki plajlar tıklım tıklım… Şezlonglarda güneşlenenler, Pülümür Çayı’nda yüzenler yöreyi küçük bir  tatil beldesine çevirmiş. Kapatılan Zağge Dinlenme Tesisleri, Uzuntarla ve ardından Ağlayan Kayalar… Ağlayan Kayalar’da beş dakika dinleniyoruz. Kayalar, Pülümür Vadisi’nin acılarına gözyaşı akıtıyor. Vadiden kanatlanan bir güvercin topluluğu, sıkışan yüreğimize sevinç ve umut  taşıyor.

Kırmızıköprü’de elma ve ceviz ağaçlarının gölgesinde çay içerken gök gürlüyor. Yaz ortasında yağmur sürprizi! Sincaplar, serçeler, saksağanlar hareketleniyor.  Yapraklardan süzülen yağmur damlaları, son birkaç gündür Tunceli’yi bunaltan sıcak günleri uğurluyor.

(Pülümür/Kırmızıköprü, 14 Temmuz 2018)

Yorumlar   

-1 # Süha Güneş 25-07-2021 19:12
1965’li yıllarda Elazığ’dan bir kamyon sırtında babaannemlerle mahalleli olarak ziyarete gittik.7-8 yaşlarındaydım. Kadınlar üzerlerine çengelli iğne dâhil hiçbir takı takmadılar. Elinizden alırlar, denildi. Kamyondaki 2 tane kurban arabanın arkasına hücum eden yöre erkekleri tarafından hemen alındı. Bir gece kamyon kasasında yatmıştık. Biz bu ziyaretin itleriyiz, biz böyle yapınca o seviniyor, düşüncesi hakimdi. Şimdiki anlatımınızla çok şey değişmiş. Ne mutlu Tunceli’ye. Selamlar.
Cevap | Alıntıyla Cevapla | Alıntı

Yorum ekle


Güvenlik kodu
Yenile

0
0
0
s2sdefault