Bir insan oturduğu sıraya, kullandığı masaya niçin zarar verir? Üzerinde yemek yediği masaya adını kazıyarak ölümsüzleşen fanilerimizle dünyaya meydan okuyabiliriz. Yeme içme gibi, oturmanın da adabı var. Nasıl oturulur, nasıl kalkılır, misafir nasıl ağırlanır bu ve benzer davranışlar sadece okullarda kazandırılmaz. İnsan gözünü dünyaya açtığı evde, oyun oynadığı parkta, büyüdüğü mahallede, okuduğu okulda farkına varmadan bu davranışları içselleştirir. Yasa ve yönetmeliklerde temel görgü kurallarıyla ilgili herhangi bir hüküm yer almaz. Çizgili pijamayla sokağa çıkmak, atletle balkon sefası yapmak, lokantada burun karıştırmak, yemek tezgâhının başında tıraş olmak vb. davranışlar, hukuken suç niteliği taşımasa da toplumsal kabul görmez.
Park ve bahçelerde yurttaşların hizmetine sunulmuş oturak ve masalar, spor aletleri, salıncak vb. ortak kullanım araçlarının başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmeyen türdendir. Evinde mindere oturmaya kıyamayanların, parktaki oturaklara niçin tüneklediklerini bilen var mı? Oturağa tünekleyenlerin hangi sınıf yaratık oldukları konusu, kuşkusuz, Veterinerlik Fakültelerinin ilgi alanıdır. Tehlike nedir biliyor musunuz, bu türün varlığına gözlerimiz artık alışıyor! Göz göre göre kamu malına zarar verenlere de alışıyoruz. Kamu malının yağmalanmasını, yakılıp yıkılmasını sıradan davranışlardan biri olarak görenlerimizin sayısı artıyor! Fotoğraf, Derince Yenikent Aska Sitesinin karşısındaki parkta çekildi. Masanın çevresinde toplanan gençler eğleniyor. Nasıl mı? Çam ağacının altındaki masayı tutuşturarak! Masadan yükselen alevler çamı yalıyor. Çevredeki birkaç kişi olaya kayıtsız. Masadan çama, çamdan bütün parka yayılabilecek yangın kimin umurunda! Gündüz saatlerinde masa yakan gözü kara ‘eylemciler’den korkuluyor. Masanın başındaki gençlere sesleniyorum:
-Gençler! Ne oluyor burada?
-Üşüyoruz be amca… Şunun şurasında ısınıyoruz, kimseye zararımız yok!
-Olur mu, bakın masa yanıyor, ağacın dalları tutuşmak üzere…
-Aman be amca, söner nasıl olsa…
Ne diyebilirim, masadaki yanıcı maddeleri yere sürüklüyorum. Bir buçuk litrelik pet şişede kalan Amerikan içeceğini boşaltıp az ilerdeki çeşmeye koşuyorum. Musluk kapatma alışkanlığımızın zayıf olması, bu kez işe yarıyor. Hemen dolduruyorum şişeyi. Birkaç denemeden sonra yangın sönüyor. Gençler ortalıkta yok. Belli ki başka bir masaya doğru yol almışlar. Evimin yoluna düşüyorum. Biraz yol aldıktan sonra karşıma çıkan atmışlı yaşlarda, takım elbiseli, kravatlı bir emeklinin tepkisiyle yumruk yemiş gibi oluyorum:
-Bu serserileri yetiştiren öğretmenlere yazıklar olsun!
(Dilovası, 31 Mayıs 2019)